Paylaş
Bununla ilgili Mesut Hasan Benli’nin haberi, cumartesi günü Hürriyet’te yayımlandı.
Müşteki sıfatıyla bu ifadeyi veren kişi, Özel Kuvvetler Komutanı (ÖKK) Tümgeneral Zekai Aksakallı.
Şöyle anlatıyor: “Genelkurmay 2. Başkanı başkanlığında yapılacak yıllık terörle mücadele toplantısına katılmak için ÖKK kışlasından öğlen sularında ayrıldım. Saat 14.00’te Genelkurmay Karargâhı’ndaki terörle mücadele toplantısı başladı.”
Hatırlayacaksınız, aynı gün 14.45’te Binbaşı H.A. da MİT’e giderek darbeyi (ya da MİT Müsteşarı’na yönelik tehdidi) haber vermişti. İhbarında ne dediğini hâlâ tam olarak öğrenebilmiş değiliz, onun için “ya da” ifadesini kullandım.
Tümgeneral Zekai Aksakallı devam ediyor:
“Tam saatini hatırlamamakla beraber saat 16.00-17.00 arasında Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in önüne bir not bırakıldı. Orgeneral Güler toplantıdan ayrıldı. Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan Uyar’a da bir not iletilmesi üzerine, o da ayrıldı. Neler olduğunu anlamak maksadıyla, geri dönmek üzere toplantıdan ayrıldım. Komuta katında kimseyi bulamadım. Koridorda bir personele Genelkurmay 2. Başkanı’nı sordum. Genelkurmay Başkanı’nın yanında olduğunu, ayrıca MİT Müsteşarı veya MİT Müsteşar Yardımcısı’nın içeride olduğunu söyledi. Normal bir şey olmadığını anladım.”
Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Aksakallı, bu sırada koridorlarda darbenin planlayıcılarından Mehmet Partigöç ile karşılaşıyor ve onun çok telaşlı halinden ve yüzünün kırmızılığından kuşkulanıyor. Ama dönüp tekrar yarım bıraktığı toplantıya giriyor.
Toplantının bitiş saati 19.00.
Tümgeneral Aksakallı devam ediyor: “Genelkurmay İkinci Başkanı ile görüşmek üzere komuta katına çıktım, kimse yoktu. Güler Paşa’nın Genelkurmay Başkanı’nın yanında olduğunu söylediler.”
Ve komutan, Orduevi’ndeki bir generalin kızının düğününe gitmek üzere yola çıkıyor.
Tümgeneral Aksakallı’nın darbenin önlenmesinde önemli rolü olduğu daha önce kamuoyunun malumu olmuştu.
Koruma astsubayı şehit Ömer Halisdemir ile 8 kez konuştuğu, darbeci general Semih Terzi’yi gerekirse şehit olmayı da göze alarak durdurmasını emrettiğini ve bu emrin yerine getirildiğini biliyoruz.
Ancak Genelkurmay Karargâhı’nda o kadar üst düzey subay toplantı halindeyken, Binbaşı H.A.’nın ihbarı da gelmişti.
Merak ediyorum:
Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkan, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı, MİT Müsteşarı ve Yardımcısı neden bu önemli ihbarı kendi aralarında konuştular?
Neden, üst düzey bir toplantı sürerken, Tümgeneral Aksakallı’nın da bulunduğu toplantıdaki diğer generallerle bu durumu değerlendirmediler?
Çünkü eğer bu söz konusu olmuş olsaydı, Tümgeneral Aksakallı, darbeci general Semih Terzi’nin babasının hastalığı gerekçesiyle Ankara’ya gelmesine büyük olasılıkla izin de vermeyecekti.
Tümgeneral Aksakallı, Terzi’nin Fetullahçı olduğunu bildiğini de ifadesinde söylüyor.
İfadesinin bu bölümündeki şu ayrıntıyı, daha sonra dönmek üzere not edelim:
“Darbeci Semih Terzi’nin öğleden önce babasının rahatsızlığını ifade ederek izin talebinde bulunması üzerine o güne planlı Özel Kuvvetler kurye uçağından istifade ederek gelmesine müsaade ettim.”
Daha sonra da zaten gece boyunca MİT Müsteşarı ile konuşup, hangi generalin Fetullahçı olduğunu aktarmış.
Bu değerlendirmeler, o toplantı sırasında yapılmış, emirler ona göre verilmiş olsaydı, darbeye hazırlanan subayların önemli bölümünü derdest etmek ve kalkışmayı en başında önlemek mümkün olabilirdi.
TBMM Araştırma Komisyonu, Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı’nı çağırıp bu soruları sormadığı için ihbarın yapıldığı 14.45 ile darbe girişiminin başladığı 22.30 sularına kadar dünyanın zamanının neden kaybedildiğini bilmiyoruz.
Komisyon, 15 Temmuz şehitlerine karşı bunu borçlu değil mi?
ABDULLAH GÜL’E İMALI SORULAR
DARBE girişimini aydınlatmak için kurulan TBMM Komisyonu’nun AKP’li üyeleri, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yanıtlaması için bir dizi yazılı soru sordu.
Turan Yılmaz ve Umut Erdem’in Hürriyet’te yayımlanan haberinde yer alan sorulardan bazıları bana oldukça anlamlı geldi. Bir-iki tanesini buraya aktarıyorum:
1– “Şubat 2012 tarihli MİT Müsteşarı’nın ifade vermeye çağrılması hadisesinde MİT Müsteşarı’na ifade vermeye gitmesinde bir sakınca olmadığını telkin ettiğiniz şeklindeki iddialara açıklık getirir misiniz?”
2– “Gazeteci Fehmi Koru’nun Amerika’ya gitmesi yönünde bir talep sizden mi geldi, yoksa kendisi mi size teklifte bulundu?”
3– “2004’te Faruk Loğoğlu eliyle Amerikalı yetkililere bir mektup gönderdiğiniz ve mektupta Gülen’i eğitimci sıfatıyla methettiğiniz iddialarına açıklık getirir misiniz?”
4– “Yetkili makamlarda bulunduğunuz süre boyunca FETÖ’nün kayıt dışı para kaynakları ve transferleri hakkında şüpheleriniz oldu mu? Araştırılması talimatı verdiniz mi?”
5– “7 Şubat hadisesinde söz konusu yapının niyeti hakkında bir kanaat edinmiş miydiniz, o tarihte nasıl değerlendirdiniz, bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Fitne çıkarmak peşinde değilim ama bu sorularda sanki Abdullah Gül’ü Fetullahçıları korumakla suçluyor gibi bir ima var. Özellikle de ilk üç soruda.
Bakalım 11. Cumhurbaşkanı, bu sorulara nasıl yanıt verecek?
HÜRRİYET DİLENECEKMİŞİZ
TBMM’deki bütçe görüşmeleri sırasında, CHP’li İzmir Milletvekili Musa Çam, Anayasa değişikliği ile kölelik düzeni getirilmekte olduğu eleştirisini dile getirdi.
AKP’li Konya Milletvekili İmran Kılıç da bu eleştiriye şu yanıtı verdi:
“Kapımızda hürriyet dilenin.”
Hızını alamamış olacak ki aynı cümleyi iki kere söyledi.
Yani bu bir dil sürçmesi değil, bir zihniyetin ifadesi.
AKP istediği düzeni getirecek, bizlere de kapılarına gidip “Biraz hürriyet” diye yalvarmak düşecek.
Ve bunu bir milletvekili, Meclis oturumunda hiç çekinmeden söyleyebiliyor.
Türkiye, özgürlükler açısından ciddi bir dar geçide giriyor.
Paylaş