Paylaş
“320 bin–330 bin liralık aracı lüks olarak değerlendirir misiniz” diye sordu.
Evet, bunu lüks olarak değerlendiririz, zaten bu araçlar “lüks sınıf” olarak üretilip satılıyor.
Önceki akşam da hızını alamadı, bu kez Diyanet İşleri Başkanı’nın her yere özel uçağıyla gitmesi gerektiğini de söyledi.
“Bu beyefendiler neden bakmazlar Hıristiyan dünyasına, Vatikan’a niye bakmazlar? Vatikan’da dini liderin özel uçağı var, özel araçları var, zırhlı araçları var. Niye bunları görmüyoruz? Biz sıradan bir ülke miyiz? Vatikan’da yapı bu olacak bizim dini liderimiz tarifeli uçakla seyahat edecek, bunlar için çok da önemli değil. Bizim için önemli. Ben geçenlerde onu da söyledim. Ahmet Bey’le de onu konuşacağım. Diyanet İşleri Başkanımızın yurtdışı seyahatlerinde şu anda havuzda olan uçaklarımızdan kullanmak suretiyle gitsin, niçin tarifeli uçakla gitsin?” diye sordu.
Cumhurbaşkanı’nın bu söylediklerinin bir kahvehane muhabbetinde uluorta sallayanların sözlerinden bir farkı yok.
Papa, bir devlet başkanı olmasına rağmen, özel bir uçağa hiç sahip olmadı.
Cumhurbaşkanı ya yanlış biliyor ya da “Ben söylersem yuttururum” diye düşünüyor.
Papa, gezilerinde, uçağa binmesi gerekiyorsa İtalyan Alitalia şirketinden kiraladığı uçaklarla uçar.
Nitekim Türkiye’ye de böyle bir uçakla geldi.
Eskiden Türkiye’de de böyleydi. Özal da, Demirel de THY’nin uçaklarını kiralar, geziye katılan işadamları, gazeteciler kendi paralarını kendileri öderler ve yurtdışı, yurtiçi geziler böyle yapılırdı.
Papa, sadece dini bir lider değildir, Vatikan Devleti’nin de başkanı.
Bu nedenle esasen güvenlik açısından özel bir uçağa ihtiyacı olduğunu düşünenler, Papa’nın özel bir uçağa sahip olmamasını sıkça eleştirdiler de.
Ama Papa “israfa” karşı. Diğer dinlerde olduğu gibi onun inancında da mütevazı yaşam biçimi önemli. Bunun için lüks araca da binmiyor, özel uçak da almıyor!
Cumhurbaşkanı başka örnekler bulsun, Papa’yı işin içine karıştırınca komik duruma düşmek kaçınılmaz çünkü.
Haydi bir montaj da TÜBİTAK yapsın
İSMET Berkan, kriptolu telefonların dinlenmesi ile ilgili savcılık iddianamesini inceliyor ve köşesinde bir dizi olarak yayınlıyor.
Dün Hürriyet’teki yazısında kamuoyunda en çok konuşulan bir konuya da yer vermişti.
Zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 17 Aralık 2013 günü rüşvet ve yolsuzluk operasyonu başladığında oğlu Bilal Erdoğan ile yaptığı ve gün boyu süren telefon konuşmalarıyla ilgili bir konu bu.
Hani içinde “Paraları sıfırla” gibi konuşmaların da geçtiği, paraların sıfırlana sıfırlana bitirilemediğini öğrendiğimiz telefon konuşmaları.
Savcılığın kriptolu telefonlar ile ilgili iddianamesinde bu konuşmalar ile ilgili TÜBİTAK raporuna da yer verilmiş.
TÜBİTAK raporuna göre, bazı kelimeler hece hece oluşturulmuş, kayıt “montaj” imiş.
TÜBİTAK’ın bu raporu ile ilgili haber gazetelerde daha önce yayınlanmıştı ama ayrıntılarına vâkıf değildik.
İddianamede yayınlandı, öğrenmiş olduk.
Şimdi bir ricam var: Madem böyle hece hece montaj yaparak yeni bir konuşma yaratılabiliyor, acaba aynısını mesela Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli ya da Selahattin Demirtaş için de yapabilirler mi?
Her üç liderin de kayıtlı bin tane konuşması var, meydanlarda, parti toplantılarında kaydedilmiş konuşmalar.
Önümüzde 17 Aralık için “montajlanmış” hazır bir metin var, yenisini yazmaya da gerek yok.
Acaba bu metindeki konuşmaları bu liderlerden herhangi biri için hece hece montajlayarak yaratabilirler mi?
TÜBİTAK’ın, raporunun inandırıcı olabilmesi için böyle bir şeyin yapılabildiğini de göstermesi iyi olur.
Haydi bakalım, TÜBİTAK uzmanlarından, hece hece yaratılmış bir telefon konuşması montajı bekliyoruz.
Tüm yollar kime çıkıyor?
HAVUZ gazetesinde dün 2010 yılındaki KPSS’deki soru hırsızlığı ile ilgili bir haber vardı.
Haber “KPSS’de tüm yollar firari Sözen’e çıkıyor” başlığıyla verilmiş.
Haberdeki iddiaya göre, KPSS hırsızlığındaki bütün bağlantıların odağında bu şahıs varmış ve o da Fethullah Gülen’in müdavimlerinden biriymiş.
Bu haberin hemen üzerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun iki büyük fotoğrafları yer alıyor.
İkisinin birbirine paralel olarak yürüttüğü seçim kampanyası sırasındaki mitinglerde çekilmiş fotoğraflar bunlar. Ama KPSS haberiyle ilgili olarak kullanılmamış tabii.
Fakat doğrusunu isterseniz bana çok manalı geldi.
KPSS skandalındaki “bütün yolların” çıktığı üç kişi, gazete sayfasında alt alta, üst üste gelmişler.
Bu sınav skandalının faillerinin söz konusu cemaate mensup kişiler olduğu, olabileceği kimsenin bilmediği bir gerçek değildi.
O zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’a, MİT ve Emniyet’in soruşturma dosyasını götürdüklerini ama onun hasır altı ettiğini de artık biliyoruz.
Şimdiki Başbakan’ın aradaki kavgayı önlemek için Gülen’in ayağına kadar defalarca gittiğini de!
Eskinin suç ortakları şimdi düşman olunca, bu skandala göz yuman aklanmış mı olacak?
Hayır, olmayacak.
O gün bu bilgileri savcılığa verip soruşturmayı derinleştirmedikleri için onlar da bu suçun ortak failleri sayılmalıdır.
Çıkıp konuşun şimdi: Bu olayın faillerini bildiğiniz halde neden bugüne kadar sustunuz? Niye bu suçun ortağı gibi davrandınız da failleri savcılığa teslim etmediniz?
Paylaş