BİR grup gazeteci ile birlikte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun davetine uyarak Lefkoşa’ya geldim.
Annan Planı için yapılan referandumdan beri “gazeteci sıfatıyla” Kıbrıs’a gelmemiştim ama zaten referandumu izlediğim o bir haftayı da Güney Kıbrıs’ta geçirmiştim.
Kıbrıs’ın sorunlarının aradan geçen yıllara rağmen hiç değişmediği görülüyor.
Kuzey’in izolasyon probleminin devamı, iki halkın bir arada yaşama konusundaki gönülsüzlüğü, Kuzey’in Türkiye’nin rahatsızlıklarının bir bölümünü aynen yaşayarak “yavru vatan” sıfatını hak etmesi diye özetleyebilirim bunu.
Eroğlu, hatırlayacaksınız Annan Planı’na “hayır” oyu verilmesini istemişti, o tarihte onun istediği yönde oy kullanmayan halk aradan geçen sürenin sonunda Eroğlu’nu Cumhurbaşkanlığına taşıdı.
Yani şu anda Kıbrıs’ın güneyi ile kuzeyi arasında sorunun neden çözülemeyeceği açısından politik bir akrabalık olduğu bile söylenebilir.
Eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın ekibinde danışman olarak yer alan, şimdi de Eroğlu yönetiminin “görüşmecisi” olan hukukçu akademisyen Kudret Özersay’ın anlattıklarından çıkardığım tek sonuç da şu: Anlaşma kolay değil, ama her iki taraf da “masadan kaçtı” görüntüsü yaratmamak için elinden geleni yapmaya çabalıyor.
Barış Harekâtı ile adanın ikiye bölünmesinden sonra ortaya çıkan mülkiyet problemi içinden çıkılmaz görünüyor.
Radikal’den Erdal Güven’e, daha önce konuştuğu bir çiftçi şöyle demiş: “Tanrı emlak komisyoncusu olup Kıbrıs’a gelse, o bile bu sorunu çözemez!”
Daha önceki Güney Kıbrıs’ta edindiğim izlenim sanıyorum hâlâ geçerliliğini koruyor:
Rumlar artık bilinçaltlarına nüfuz etmiş “Kıbrıs Rum’dur” tezinden vazgeçmedikleri sürece bu sorunun çözümü mümkün olmayacak.
Çünkü biliyorlar ki sorunun devamı, Kuzey’in giderek fakirleşmesine, Türkiye’nin sorunu taşımaktan bıkmasına yol açacak ve çözüm bu zorunluluklardan kaynaklanacak.
Ama hesaplarında bir yanlışlık var artık diye de düşünüyorum: Kosova’nın bağımsızlığı konusundaki mahkeme kararı KKTC için de hukuki bir örnek olabilir.
Rum kesiminden bir araştırma sonucu
KIBRIS ’taki sorunun çözümü konusundaki görüşlerim, arkadaşlarım arasında genellikle “karamsarlık” diye niteleniyor.
Cumartesi günü Kıbrıs gazetesinde yayımlanan bir haberi okurken “karamsar” olarak nitelenmeyi hak etsem bile haklı olduğumu düşündüm.
Kıbrıs’ın Rum kesiminde ortaokul düzeyindeki öğrenciler arasında bir araştırma yapılmış, gazete o araştırmanın sonuçlarını aktarıyordu.
Gençlerin yüzde 32’si mevcut durumun devamından yana. Yüzde 49’u ise “daha iyi sonuç için uzun vadeli mücadele” görüşünü destekliyor. O yaştaki çocuklar büyüdüklerinde elbette fikir değiştirebilirler ama unutmayalım ki şu andaki fikirleri de okullarında ya da evlerinde öğreniyorlar.
Öğrencilerin yüzde 34’ü Kuzey’e bir günlüğüne gezmek için bile geçmemiş. Kuzeye geçenlerin yüzde 39’u “kendini haksızlığa uğramış” hissettiğini söylüyor.
Yüzde 34’ü ise kendisini “yabancı bir ülkede” hissetmiş. Kuzeye geçince duygularını “kayıtsız” olarak niteleyenler sadece yüzde 8.
Yüzde 16’sı Kıbrıslı Türk akranlarıyla gençler arası faaliyetlere katılmak (spor, konser, seyahat, kamping vs.) bile istemiyor.
Ve en kötüsü: Yüzde 87’si Kıbrıslı bir Türk ile evlenmeyi aklından bile geçirmiyor.
Böyle bir tablo içinde büyüyecek çocukların, ileride bu sorunu oturup “kardeşçe” konuşabileceklerine siz inanıyor musunuz?
Kıbrıs gezginlerine öneri
HAYALLERİNE tutku ile bağlı insanların buna ulaşma azimlerine her zaman hayranlık duymuşumdur.
Bunlardan biriyle bu son Kıbrıs gezimde tanıştım.
Zekai Altan, güneyde doğmuş, 12 yaşında adanın bölünmesinden sonra ailesi ile birlikte kuzeye göç etmiş.
Şimdi Karpaz’da bir agro turizm tesisinin sahibi.
Kumyalı’daki evini ve bahçesini bu amaçla çalışan bir tesise dönüştürmüş. Bir otel ve lokanta var, adı Nitovikla. Nitovikla, Kıbrıs’ın tarihindeki en eski, kerpiçten yapılmış kalenin adı.
Neredeyse her şeyi kendisi üretiyor. Ekolojik şarabı çok parlak değildi bence ama acıbadem ve gül şerbetlerinin tadına doymak da kolay değil!
Altan, buradaki lokantasında unutulmuş yerel Kıbrıs yemeklerini yeniden canlandırmış. Mönüde bir asırdır unutulmuş yemekler de var ve hepsinden azar azar tadabilmek de mümkün.
Zekai Bey, bir de “Gizemli Kıbrıs” diye bir Kıbrıs rehberi hazırlamış, kitabının ikinci baskısından bana da armağan etti. “Rehber” dedimse küçük bir şey sanmayın, 700 sayfalık gerçek bir araştırma eseri ve içinde Kıbrıs’ın tarihinden mimarisine ve yemeklerine kadar her konu ayrıntıyla anlatılıyor.
Kıbrıs’a yolunuz düşerse Karpaz’daki Kumyalı’ya kadar uzanmanızı öneririm, o yolu gittiğinize pişman olmazsınız.