ANAYASA Mahkemesi’nin, üniversitelerde türbanı serbest bırakmak amacıyla yapılan Anayasa değişikliğini iptal etmiş olmasının önemli sonuçları olacak.
Bu iptal kararıyla birlikte artık AKP’nin kapatılma davasının da nasıl sonuçlanabileceği konusunda önemli bir ipucu oluştu.
Her iki konudaki görüşümü bu köşede yazmıştım.
Bir üniversite öğrencisinin, başında türban var diye okuma hakkının elinden alınmasının bir demokraside söz konusu olamayacağına inanıyorum.
Bir partinin, şiddete başvurmadıkça açıkladığı görüşler nedeniyle kapatılmasına da karşıyım.
Ancak Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bu son karar nedeniyle "Yargıçlar darbe yaptı" şeklinde suçlanmasının da, demokratik bir hukuk devletinde yerinin olmayacağı kanısındayım.
Eğer Recep Tayyip Erdoğan’ın hırsı, aklının önüne geçmemiş olsaydı, bunların hiçbirini yaşamayacaktık.
Kamuoyunun çok önemli bölümü 12 Eylül rejiminin mirası, özgürlükleri sınırlamayı kendisine amaç edinmiş mevcut Anayasa’nın değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu.
Bu konuda yapılacak, toplumun tüm kesimlerini içine alacak bir çalışma yapılabilseydi, kamu hizmetlerinden yararlanma açısından vatandaşlar arasında bir ayrım gözetilemeyeceği de o Anayasa’nın önemli bir hükmü olacaktı.
Laik çevreleri tedirgin eden ve türban gibi giyim kuralları da dahil toplumu İslami yaşam tarzına zorlayan kuralların kamu yönetimine hákim olması da yine yeni Anayasa tarafından önlenebilirdi.
Laik düzeni, demokrasinin kuralları içinde koruyacak bir Anayasa’nın varlığı, bugünkü tartışmaların önemli bölümünün de gündemimizden çıkmasını sağlayabilirdi.
Recep Tayyip Erdoğan ve AKP, seçimde elde ettikleri sonucu bu yönde kullanmak yerine, çatışmayı tercih etti.
Bunun bedelini sadece AKP değil, tüm Türkiye ödeyecek.
Erdoğan, eleştirileri dikkate alsaydı
GEÇEN gün NTV’de, Can Dündar’ın programını izledim. Konuklardan Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin şöyle bir şey söyledi:
"Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, bugünkü hükümetin Cumhuriyet değerleri söz konusu olduğunda, laiklik söz konusu olduğunda bu konudaki performansı ile ilgili benim de ciddi çekincelerim var. Bu konuda bende güven yaratmıyor bu hükümet. Hükümet üyelerine baktığınızda, Sayın Başbakan’a baktığınızda sürekli dini referanslar üzerinden şekillenen, yürüyen bir söylem görüyorsunuz."
Bunun üzerine Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı şunu söyledi: "Sayın Ergin’e katılıyorum. AK Parti veya bir başka parti söylemlerinde bu kadar dini referans kullanmamalı. Dünyada da kullanılıyor ama bunun bir dozu var."
Sabah Gazetesi Başyazarı Mehmet Barlas da konuşmacılara hak verdi. "Laiklik konusuna katılıyorum. Tayyip Erdoğan’a kaç kere yazıyorum da."
Buraya yer darlığı nedeniyle bütün konuşmayı alamadım. Merak edenler NTV internet sitesinde bu programda yapılan konuşmaları okuyabilirler.
Şuna dikkat çekmek istiyorum: AKP’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın sürekli "dini referanslar" vererek siyaset yapma alışkanlığı, laik bir demokraside normal değil ve buna AKP’nin en büyük destekçisi olan iki gazetenin önemli isimleri de hak veriyor.
Kişisel görüşüm şu ki, Erdoğan bu eleştirileri dikkate alsa, bugünkü rejim bunalımını da yaşamıyor olurduk!
Ele verir talkını, kendi yutar salkımı
ÇEVRE ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu imzalı bir davetiye aldım. Dünya Çevre Günü nedeniyle düzenlenen bir panelle ilgili davetiyeydi bu.
Davetiyede faydalı bilgiler de yer alıyordu: "1 ton káğıt elde etmek için; 7600 Kwh enerji, 17 yetişkin ağaç, 440 bin litre su harcandığını biliyor muydunuz? Lütfen ihtiyacımız kadar tüketelim."
İnsanı düşünmeye davet eden, günlük yaşam içinde düşüncesizce yapılan hareketlerin toplumsal ve küresel maliyetlerine dikkat çeken bir uyarı!
Şimdi size davetiyeyi de tarif edeyim:
20 x 20 santimetre boyutlarında, iki tarafı da "kaplanmış" bir kartondan oluşuyor. Çift taraflı Bristol karton!
Davetiyenin birinci sayfasının üzerinde özel bir bıçakla "kesik" yapılmış ve o parça çöpe gitmiş.
İkinci sayfasında Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun imzalı daveti var.
Üçüncü sayfa, çift kat kartondan oluşuyor ve üzerine çevrecilikle ilgili resimler basılmış.
Üçüncü sayfanın ortasına, bir metal ile tutturulmuş dairesel bir başka karton var. Bu karton sözünü ettiğim metal sayesinde dönebiliyor. Bu dönen parçanın üzerinde, yukarıda sözünü ettiğim "faydalı bilgi" yer alıyor.
Dördüncü sayfada ise Çevre ve Orman Bakanlığı’nın logosu ile davetiyeye basılan resimlerle ilgili bilgiler yer alıyor.
Toplam olarak 200 santimetrekare karton kullanılmış.
Bu kadar kartonu elde etmek için ne kadar ağaç kesildiğini hesaplamadım. Kartonu kuşe kaplamak için harcanan kimyasalların kirlettiği suyun miktarını da!
Keşke, bakanlık bu davetiyeyi geri dönüşümle elde edilmiş, tek sayfa bir káğıt parçasına bassaydı.
Böylece "Ele verir talkını, kendi yutar salkımı" durumu da doğmazdı! Bakanlık tanıtım bütçesinin bir bölümü cepte kalır, onunla da belki bir iki ağaç dikilebilirdi!