Bunun bir de siyasi sorumlusu olmalı

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, olağanüstü hal rejimiyle ilgili olarak New York’ta şöyle konuştu:

Haberin Devamı


Şu andaki süreç içerisinde normal zamanlarda yapamayacağımız birçok şeyi hamdolsun yapabilme imkÂnına, gücüne sahip olduk. Ne oldu? Biz bunlara araziler verdik, arsalar verdik. Ne diye verdik? Gelin bu ülkede eğitim için okul yapın dedik. Ülkenin ekonomisine katkı olsun diye verdik. Normal şartlarda bunları geri alabilir miydik? Alamazdık. Ama şimdi KHK ve OHAL ile bunların hepsini toparlayarak bu okulları devlete teslim ettik.”

 

“Bunlara” dediği kişiler Fetullahçılar. Ama biz biliyoruz ki ‘bunlara’ sadece okul yapsınlar diye arsalar verilmedi.

 

‘Bunlara’ ne istedilerse verildi.

 

Bunlara mesela İçişleri Bakanlığı verildi. Vali, kaymakam, emniyet müdürü olabilmek, bu bakanlıktaki makamlarda yükselebilmek için Fetullahçı olmak gerekiyordu.

 

Haberin Devamı

Bunlara Milli Eğitim Bakanlığı da verildi. Çalınmış sorularla insanları öğretmen yapabilsinler, istediklerini müdürlüğe getirebilsinler diye.

 

Bunlara HSYK da teslim edildi ki istedikleri mahkemelere, istedikleri hâkim ve savcıları atayabilsinler, canlarının çektiği gibi insanları hapislerde süründürebilsinler.

 

Bu sayede ‘bunlar’ ordu içinde de iktidarı ele geçirdiler, darbeye kalkışma cesareti bulmalarının tek nedeni de buydu.

 

Sonunda ‘bunlar’ darbeye kalkıştılar, insanlar öldü, Türkiye bir uçurumun kenarından döndü.

 

Bütün bu olanların tek sorumlusu ‘bunlardır’ deyip geçecek miyiz?

 

Bu örgütün büyümesini sağlayanların rolünü, sorumluluğunu hiç konuşmayacak mıyız?

 

Aralarında bir iktidar kavgası çıkmasaydı, biri diğerinin devlet içindeki örgütlenmesine göz yumsaydı, diğeri ötekine 17-25 Aralık hamlesini yapmasaydı bu düzen tıkır tıkır işlemeyecek miydi?

 

Haberin Devamı

El ele verip, aynı ‘menzili maksuda’ yürümeye devam etmeyecekler miydi?

 

Bunun hesabını kim verecek?

 

Bu çetenin güçlenip palazlanması için ne istedilerse verenler değil, Nazlı Ilıcak mı suçlu?

 

Lale Kemal, Nuriye Akman, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan mı? Yoksa Mehmet ve Ahmet Altan biraderler mi?

 

SEÇİMLE GELENİN YERİNE MEMUR OLMAZ

 

“ŞU andaki süreç içerisinde normal zamanlarda yapamayacağımız birçok şeyi hamdolsun yapabilme imkânına, gücüne sahip olduk” sözleri, sadece Fetullahçıların varına yoğuna el koymak ile ilgili değil tabii.

 

AKP hükümeti, bu işten öyle bir yararlandı ki seçimle gelmiş belediye başkanlarını görevden alıp, yerlerine memurları tayin edebildi.
Geçen gün “seçim ile gelen suç işlerse, yerine yine bir seçilmiş gelmelidir. Meşruiyetin kaynağı seçimdir” konulu bir yazı yazmıştım.

 

Haberin Devamı

Bazı AKP’li okuyucular beni suç işleyenleri korumakla suçladılar.

 

Onlara şunu hatırlatmak istiyorum:

 

Suç işleyen kim olursa olsun, kuşkusuz ki cezalandırılmalıdır. Ama kimin suçlu olduğuna karar vermek, bir hukuk devletinde, idarenin işi değildir.
Bağımsız mahkemenin kararı aranır, o yargılamanın adil olması beklenir, mahkeme ‘suçludur’ kararı verene kadar da herkes masumdur.

 

Söz konusu belediye başkanları için böyle bir mahkeme kararı yok!

 

Diyelim ki yargılanıp, suçlu bulundular. Tabii ki cezalarını çekecekler ve yerlerine de yenileri seçilecek.

 

“Atanmayacak”, seçilecek!

 

Mesela Recep Tayyip Erdoğan, belediye başkanı iken mahkeme tarafından yargılandı, suçlu bulundu ve başkanlık görevinden ayrılmak zorunda kaldı.

 

Haberin Devamı

Yerine memur tayin edilmedi.

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi toplandı, kendi seçilmiş üyeleri arasından Ali Müfit Gürtuna’yı seçip, belediye başkanı yaptı.

 

 

Gürtuna’nın meşruiyeti tartışılmadı, çünkü seçilmiş bir kişiydi ve yine seçilmiş bir organ tarafından seçildi.

 

Bu kadar basit: Seçimle gelen, seçimle gider. Seçilmiş suç işler de görevini yapamaz hale gelirse, yerine yine bir seçilmiş gelir. Memur tayin edilemez.

 

TAM DOĞRUYU SÖYLEMİŞTİ Kİ...

 

İÇİŞLERİ Bakanı Süleyman Soylu, geçen gün beni hayretler içinde bıraktı.

 

Hayretler içinde kalmamın nedeni, Bakan Soylu ile aynı şeyleri düşünüyor olmamdı.

 

Bakan Soylu, Kemerburgaz Üniversitesi’nde akademik yılın açılışında ders verdi.

 

Haberin Devamı

“Demokrasi bütün ülkeler için milli bir güç olmuştur. Hangi ülke demokrasiye daha fazla sarılıyorsa ortak değerlerini ve ortak aklını daha iyi muhafaza edebiliyorsa bu milli bir güçtür” dedi.

 

Bu düşüncelerine katılmamam mümkün değil.

 

Demokrasiyi benimsemiş, bütün kurumlarıyla çalışır hale getirmiş ülkelerin, geri kalan bütün ülkeleri fersah fersah geride bırakmalarının bir nedeni olmalı.

 

Fakat Soylu konuşurken belli ki bir anda “aman Tanrım, ben neler diyorum böyle” diye paniğe de kapılmış.

 

Siyasetteki bütün varlığını bir tek kişiye borçlu olduğunu hatırlayıp, kendisini bir de “demokrasi” gibi kavramları seslendirirken bulmak, korkunç bir şey olmalı.

 

Onun için hemen çark etmiş, yukarıda aktardığım sözlerinin hemen ardından şunu söylüyor:

 

“En önemli milli güçlerden biri de 21. asırda liderlerin milli güçleridir. Kıymetli Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin milli gücüdür.”

 

Bakan’a hatırlatmak isterim ki ‘milli liderlerin’ bir ülkenin milli gücü olarak kabul edildiği yıllar geride kaldı!

 

 

Yazarın Tüm Yazıları