Bir erkek bir kadına neden âşık olur?

ŞİMDİ soruyu böyle sordum diye “cinsiyetçilikle” suçlanabilirim, geçen hafta “Bir erkek, birden çok kadını sevebilir mi” diye sorduğum için başıma aynen bu geldi.

Haberin Devamı

Onun için soruyu yeniden soruyorum: Bir erkek, bir kadına neden âşık olur? Ya da bir kadın, bir erkeğe? Ya da bir erkek, bir erkeğe? Ya da bir kadın, bir kadına?
Sorumuz bu.
Aslına bakarsanız, insan psikolojisiyle ve vücuduyla ilgili birçok şey biliyoruz.
Özellikle de vücudumuzun bilim adamları tarafından keşfedilmemiş bir tarafı kalmadı.
Ruhumuz da büyük bölümüyle keşfedilmiş durumda. Kaç gram olduğunu bildiğini iddia edenler bile var. Geçin bunları, ruhumuz sanki fiziksel bir varlıkmış gibi, psikiyatrların, psikologların ellerinde, mıncıklayıp duruyorlar.
Neden âşık olduğumuzu bilemiyoruz ama!
İnsan ruhunun hâlâ çözülememiş bir sırrı bu.
Âşık olunca vücudumuzda nelerin değiştiğini, hangi hormonların yükseldiğini vs. biliyoruz, onları öğrendik tabii ama temel meseleyi çözebilmiş değiliz.
Bunca kadın içinde niye o kadını seçtim?
Neden ona âşık oldum da ondan daha güzellerine, daha akıllılarına, daha uzunlarına, daha zayıflarına, daha beyazlarına, daha uzun saçlılarına, daha, daha, daha...
Neden o bir tek kadını seçtim de, geride kalan yüzlerce, binlerce kadına âşık olmadım?
Ve daha da tuhafı, ben ona âşık olurken o da bana aynı anda nasıl olup da âşık olabildi?
Neden Charlize Theron’a, Natalie Portman’a, Nicole Kidman’a, bayılırken, onlara âşık olmuyorum da, onlara hiç benzemeyen bambaşka bir kadın “onsuz yaşayamayacağım” düşüncesini bende uyandırıyor?
Neden âşık olduğum kadın Sean Penn’den tutun, Alain Delon’a kadar bir sürü ilginç ve yakışıklı tip varken, tutup bana âşık oldu, aşkıma karşılık verdi?
Bize öyle öğretildi ki erkekler avcıdır, kuyruk sallayan her kadının peşinden giderler vs.
Peki neden bir kadına âşık olduğumuz zaman, çevremizde sallanan kuyrukların farkına bile varamıyoruz?
Neden hepimiz, arkadaşlarımızın gözünde “Gönül ota da konar, yoka da” atasözünün canlı bir örneği oluyoruz?
Neden onların âşık olduğu kadınlar bize hiç ilginç gelmezken, bizim âşık olduğumuz kadınlar da onlara “çok sıradan” geliyor?
Sorumuz ve henüz yanıtını tam olarak bilemediğimiz sorunumuz bu.
Size komik gelecek belki ama günümüzde “robot bilimi” ile uğraşanların da yanıtlayabilmeyi en çok istedikleri soruların başında bu geliyor.
Çünkü eğer bu işin sırrını çözebilirlerse, yapacakları robotlar ile aşk yaşayabiliriz. Gerçek bir aşktan söz ediyorum!
İnsan cinselliğinin robotlar ile tanışması yeni bir durum değil.
1880’lerin başından beri psikiyatrlar, bazı özel durumlar için bu cinsel robotları kullandılar, şu anda da yaygın olarak kullanıldığını, evlere girdiğini, çiftler için bir tür oyuncak olarak satıldığını biliyoruz.
Sizi yormayayım, bu robotlara “vibratör” deniliyor.
Ama ne kadar başarılı ve iyi imal edilmiş olursa olsun, her hangi vibratör bir duygu sahibi olabilmiş değil.
Bir şey hissettirmiyor, kendisi zaten hissetmiyor, sahibine geçirebildiği tek duygu fiziksel bir orgazm hissi ama önünde sonunda o bile yarım!
Sarılıp uyumuyor, yatakta bir sigara yakmıyor, mini bardan aldığı minik şişeyi kafasına dikip, dibini gördükten sonra duvara doğru sallamıyor! Eğlenceli değil, esprisi yok, renksiz.
Bir de tersini düşünün şimdi.
Öyle bir robot yapmışlar ki âşık oluyor, hissediyor, insani zaafları var, bazen onlara yenik de düşüyor.
Kredi kartına on taksitle satın alıyorsunuz, hatta kelebek günü, inci günü filan denk getirirseniz, ayrıca indirim de var, alıp eve götürüyorsunuz ve sonsuza kadar sizin!
Aşkınız bitmiyor, biter gibi olursa yeniden programlanıyor, haydi al baştan yeniden âşık oluyorsunuz.
Şimdi “Ben zaten duygusuz bir robota âşık oldum, ama o etten kemikten yapılmış” diye itirazların yükseldiğini duyuyor gibiyim.
Konumuz, aşkı içinden geldiği gibi yaşamayı beceremeyen insanlar değil. Bugün için tabii! Yoksa onlara da söyleyecek bir çift sözüm var elbette, sıralarını bekleyecekler artık.
Evet, az önce söylediğimi ciddiye alın, robot bilimciler, insanın neden o çok özel bir tek kişiye âşık olabildiğini, diğer şahane kadınları ve erkekleri fark edemediğini yanıtlayabildikleri gün, böyle bir robotumuz olacak.
Bu hafta Londra’daydım, artık kâğıt işi ölüyor ya, derdimiz 360 derece yayıncılık ile bu gazeteleri, dergileri nasıl ayakta tutabileceğimiz.
Konferanslar dışında güzel yemekler de vardı tabii.
Bir arkadaşım ile bir Peru lokantasında “Pisco”ların envai çeşidini denerken, sohbet robotlar âlemine geldi, çünkü arkadaşım zaten bilgisayarlardan kafasını kaldıran birisi değil. (Bu vesileyle bir bilgi: Pisco, Peru’nun milli içkisi, çok değişik türleri var, merak ediyorsanız nisan ayında bir adet Yacht Türkiye dergisi almalısınız, içki yazılarımı orada yazıyorum. Nisan sayısının konusu Peru yemekleri ve Pisco varyasyonları!)
Arkadaşım, bana bir kitap önerdi, David Levy’nin “Love and Sex with Robots” isimli kitabı bu.
Hemen tabletime indirdim tabii, okuyorum, sizlere önümüzdeki haftalarda bundan sıkça söz edeceğim.
İnternetteki alışveriş sitelerine baktım, Türkçeye henüz çevrilmemiş, yayıncılarımız uyuyor mu!
Neyse, sözü uzatmayayım, eğer bu başlıkta sorduğum sorunun yanıtını bulabilirsek, ki bu konuda çok sayıda araştırma olduğunu kitaptan öğrendim, dünya daha farklı olabilir.
Bir gerçek kadına âşık olup bağlanmak ve sonra boş gözlerle Boğaz’a bakıp içli şarkılar söyleyerek, şişenin dibine vurmak yerine alırım bir robot, ohhh!
İstediğin gibi programlayacağın bir âşık kadın!
Ama “benim avanak, arızalı, arsız gönlüm, feleğin çemberine takılıp düşmeden” huzur da bulamıyor!
Gerçek bir kadının verebileceği duyguyu bir robot nasıl verebilir ki bana?
Evet biliyorum, ruhumu perişan edecek şeylerle karşılaşabilirim.
Kalbim paramparça, ellerim ceplerimde, avare olup dolanabilirim yollarda.
Gözlerini kapatmadan öpmesini de isterim ki beyninden o anda ne geçiyor anlayabildiğimi zannedip, ürksün, teslim olsun!
Karl Marx
, bugün yaşadığımız her şeyi bilen o kara-koca sakallı iktisatçı ne demişti:
İnsanım, insanca olan şeyler bana yabancı değildir!

Yazarın Tüm Yazıları