Başbakan’ın köprü sevdası

SIRADAN taşra politikacılarının apaçık ve elle tutulur gerçekleri bile kendi çıkarları için çarpıtmalarında şaşılacak bir durum yoktur.

Haberin Devamı

Ama bunu yapan, artık Başbakanlık makamına kadar yükselmiş bir siyasetçi olursa, biraz ayıp kaçacağını söylemeliyim. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, üçüncü köprü için eleştirilerde bulunanların ilk iki köprü için de aynı şeyi söylediklerini ama köprülerden geçip gitmeye hiç utanmadıklarını söylüyor.

Gerçekten çok ayıp!    

Üçüncü köprüye karşı çıkanlar arasında elbette “Boğaz’a hiç köprü yapılmasın” diyenler de vardır ama itirazların önemli bölümü, yapılacak köprünün yerinin doğru olmadığı ile ilgili.

Bütün araştırmalar gösteriyor ki Boğaz’ın kuzeyine yapılacak bir köprü, eğer iddia edildiği gibi “transit geçiş amaçlı” kullanılacaksa, kent trafiğini rahatlatmayacak.

Köprü, “transit geçiş için” kullanılmayacak ve kent içi ulaşımda önemli bir rol oynayacak ise neler olacağı da belli: İstanbul’un son ormanları ve su havzaları yerleşime açılacak! İstanbul’un iki yakasını birleştirecek, üzerinden metro hattı da geçen üçüncü bir köprünün işe yaraması için, kentin şu anda faal olan ya da yapımı süren ulaşım sistemlerine bağlı olması gerekiyor.

Haberin Devamı

Başbakan, inadını bırakıp, uzmanlara kulak verse neyin doğru olduğunu görebilecektir. Ama belli ki gözlerini bağlayan başka bir şey var. O şeyin ne olabileceğini ben yazmayacağım, sizler kolaylıkla tahmin edebilirsiniz.

 

Bill mesaj attı, yarın gece Hillary’lerde kalacağım

 

BAŞBAKAN, Ayasofya’da gezerken Amerikalı turistlerle karşılaştığını anlatmıştı.

Turistler, Başbakan’ı görünce “Siz sağlık reformunu nasıl yaptınız” diye sormuşlar ve Başbakan da onlara bunu detaylarıyla izah etmişti.

Bunun üzerine Amerikalıların “Bunu ABD’ye gittiğinizde Obama’ya da anlatın” diye rica ettiklerini biliyoruz, Başbakan’ın ağzından duyduk.

Bununla ilgili bir küçük not dün yazmıştım. Gözümden kaçan bir başka ayrıntıyı da dün gazetelerdeki haberlerin satır aralarında buldum.

Başbakan’a, ABD’de de rastladığı insanlar “Bu sigara yasağını çok iyi başardınız” gibisinden iltifatlar etmişler. Ortaya çıkıyor ki Başbakan ile oturup iki kelime sohbet edebilmek için Amerikalı olmak gerekiyor.

Haberin Devamı

Çünkü Türkiye’de kendisine bir şeyler söylemek için yanına kim yanaşsa, korumalar tarafından paketlenip bir kenara atılıyor, bunun sayısız örneğini gördük.

Neyse, konuyu dağıtmayalım.

Başbakan’ın anlattığı bu hikâyelerden çıkardığım sonuç şu: Sokaktaki sıradan Amerikalılarda Türkiye’ye karşı büyük bir ilgi var ve bunlar Türkiye’de neler olup bittiğini günü gününe izliyorlar.

Hafta sonundan beri New York’tayım, gazete ve televizyonlarda Türkiye ile ilgili satır yok. Ancak Türkiye’deki sağlık reformunu bildiklerine, sigara yasağına vakıf olduklarına göre bir yolunu bulup, izliyor olmalılar.

Gazetecilik damarım dürttü, bu durumu bizzat test etmeliyim diyerek başladım sokaklarda önüme gelene “Hi, I’m a Turkish man in New York!” demeye!

Haberin Devamı

New York’ta bu tür deliliklere alışkınlar tabii, kimse yüz vermedi. Bir iki kişi metro girişinin yerini sorduğumu zannederek yardım etmeye çalıştı, ellerinden zor kurtuldum.

Saçı sakalına karışmış bir “dilenci” ise elindeki kâğıt bardaktaki bozuk paraları şıngırdatarak arkamdan “Me too” diye bağırdı, hepsi o kadar! Yani yaptığım test başarısız oldu. Bu durumda Başbakan’ın anlattıklarından kuşku duymam gerekirdi tabii ama böyle bir şey yapmadım.

Koskoca Başbakan, karşısına gazetecileri alacak ve böyle öyküler mi uyduracak?

Olacak iş değil tabii.

Büyük olasılıkla benim araştırma örneklemim yanlış oldu. Bunu kendime dert ettim haliyle.

Yarın Washington’a geçeceğim, orada da bir test yapar, size sonuçlarını bildiririm.

Haberin Devamı

Otelde yer bulamazsam da Hillary’lere yatıya giderim diye hesaplıyorum. Geçen gün Bill mesaj attı, bir yazımı çok beğenmiş, “Özledik, gelirsen ara, yengen de selam söylüyor” diyor!

Bavula bir kutu Bebek Badem Ezmesi’ni bu nedenle tıkıştırmıştım zaten.

 

Basın özgürlüğü, ‘sınırlar’ ile sınırlanabilir mi?

 

ERMENİ işgali altındaki Dağlık Karabağ’a giden bir Türk televizyon ekibinin, Karabağ yönetiminden vize almasını protesto eden Azerbaycan notasına, Türkiye’den verilen yanıtı eleştirmiştim. Yanıtta “Televizyoncuların izinsiz olarak Karabağ’a gitmeleri ve bir de tanınmayan Karabağ yönetiminden vize almaları yasadışıdır” anlamına gelen cümleler vardı. Benim eleştirdiğim de bu “yasadışı” kavramıydı.

Haberin Devamı

Dün, Dışişleri’nden üst düzey bir diplomat ile bunu konuştum.

Diplomat, uluslararası camiada tanınmayan, BM üyesi bile olmayan bir ülkeden vize almanın yanlışlığına dikkatimi çekti. “Pasaport, her ne kadar sen taşıyorsan da aslında devlete aittir” dedi.

Olabilir, bu kadar ince diplomatik detayları bilemiyorum.Türk dışişlerinin Azerbaycan’ı sakinleştirmek için böyle sert bir ifade kullanmış olabileceğini de kabul ediyorum ve anlayışla karşılıyorum. Ama yine de kafama takılıyor: Basın ve halkın haber alma özgürlüğü, böyle bir gerekçe ile bile olsa sınırlanabilir bir özgürlük müdür?

Gazeteciler, sadece gitmelerine izin verilen ülkelere mi gidebilirler?

 

 

Yazarın Tüm Yazıları