CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın, odasında yaptığı bir özel görüşmenin kayda alınarak, siyasal İslamcı bir gazeteye servis edilmesi, "sıradan bir olay" değildir.
Başbakan, başını deve kuşları gibi kuma gömerek, bu olayın kimler tarafından yapıldığını ortaya çıkarmak sorumluluğundan kurtulamaz.
Bu olay ortaya çıkar çıkmaz hemen harekete geçmeliydi.
Sorumluları ortaya çıkarmaya yönelik geniş kapsamlı bir araştırma yapılmalı, sonuç alınmalıdır.
Bu ağır suçu işleyenlerin cezasız kalmayacağını hepimiz görmeliyiz.
Ancak Başbakan, sanki böyle bir olay yaşanmamış gibi -akşam saatlerine kadar- sessizliğini koruyor.
Farkında değil ki bu rezalet, bugün üzerine gitmezse, gelecekte kendi başına da gelebilir!
Çünkü devlet içindeki bu tür çeteleşmeler, önünde sonunda kendine çalışırlar.
Bugün onları kullandığınızı zannedebilirsiniz, ama gelecekte onların sizi kullanmakta olduğunu anladığınızda, iş işten geçmiş olur.
ABD’deki ünlü Watergate Skandalı ile Önder Sav’ın odasının dinlenmesi olayı arasında hiçbir fark yok.
Orada da devletin güvenlik birimleri içindeki bir oluşum, muhalefet partisinin merkezini dinlemişti, burada da aynı durum söz konusu.
O olay Nixon’un başını yemişti.
Başbakan, ileride bu rezalet ile birlikte anılmak istemiyorsa, bütün gücüyle bu olayın sorumlularını açığa çıkarmak için çabalamak zorundadır.
Sadece parayla olmaz
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, Diyarbakır’da açıkladığı "eylem planı", 5 yıl içinde bütçeden 14.5 milyar YTL’lik bir kaynak harcamasıyla 3 milyon 800 bin kişiye yeni iş olanağı sağlayacak.
Bölgedeki okullaşma oranı artacak, işsizlik azalacak, bölgenin milli gelirden aldığı pay artacak.
Başbakan’ın konuşmasını dinlerken "inşallah" diye mırıldandım.
Beş yılda harcanacak para, Türkiye’nin bir yılda banka hortumcularının yarattığı zarar için ödediği bedele yakın.
Yani bunun altından kalkabiliriz.
Yeter ki o para, gerçekten yerine harcansın.
Eskiden olduğu gibi "fabrika kuruyorum, çiftlik yapıyorum" diye alınan teşvikler, krediler İstanbul’da lüks otomobillere, evlere yatırılmasın.
Öte yandan sadece bu önlemlerle bölgedeki ayrılıkçı terör meselesinin halledilmeyeceğini de unutmamak gerek.
Etnik talepler ile fakirlik arasında doğrusal bir ilişki olmadığını, Bask ve Katalan örneklerinden biliyoruz.
Bölgedeki terör sorunu, etnik kimliğin demokratik bir zemin üzerinde ifade edilebilmesi ile aşılabilir.
Bu durumda bile terörist eğilimlerin tamamen bitmeyeceğini bilmeliyiz.
Önemli olan bu terörist hareketi marjinal hale getirmektir ve bunun yolu bölgede artan refahın adil bölüşülmesinden geçer.
Planda bunu sağlayacak bir ayrıntı göremedim.
Ve en önemlisi: Sorunun, Türkiye’nin genel olarak demokratikleşmesinin bir parçası olarak ele alınmadığını düşünüyorum.
Her fırsatta konuşan AB yetkililerinin bu önemli eksikliği hükümete hatırlatmasında yarar var.
Taliban, Diyanet’e sızmış!
ÖNCEKİ gün, Radikal’de, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan bazı açıklamalar ile ilgili bir haber yayımlandı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na göre, aralarında evlenme engeli bulunmayan kadınlar ile erkeklerin kapalı bir alanda baş başa kalmaları "zina" sayılabiliyor. Kadının yanında "mahremi" olmadan yolculuk yapması da uygun bulunmuyor.
Taliban Afganistan’ında, Suudi Arabistan’da, İran’daki bazı uygulamaları çağrıştıran bir tutum!
Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumu değil de, Taliban konuşuyor sanki!
Sadece bu sitede yer alan açıklamalar bile Türkiye’deki demokratik-laik düzenin korunmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Bu düzen sarsıldığı gün, ortada ne kişisel demokratik haklar kalacak, ne de bu zulme direnme özgürlüğü.