Paylaş
Evet, bu saldırının bizim bildiğimiz, anladığımız İslam ile bir ilişkisini kuramayız.
Ama bizim bunu İslam dışı görüyor olmamız, saldırganların İslamcı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Savunmasız insanları acımasızca öldürürlerken tekbir getirmeleri, cinayetleri Hz. Muhammed’in intikamını almak için işlediklerini söylemeleri bir gerçek ve ne yazık ki bu tür katillerin sayısı hiç de azımsanamaz.
Okulları basıp çocukları öldürebiliyorlar, camileri bile patlatabiliyorlar, kendilerince “din dışı” gördükleri herkese karşı acımasızlar.
Bunu da din için yaptıklarına inanıyorlar.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, saldırının ardından yaptığı açıklamada şunu söyledi:
“Avrupa’yı özellikle tehdit eden, Avrupa’da halkları ve değerleri tehdit eden başka bir unsur ise yıllardır vurgulamaya çalıştığımız, altını çizdiğimiz, her platformda hatırlatmaya çalıştığımız, Avrupa’da birçok bölgede artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık ve İslamofobidir.”
Bakan yanılıyor. Bu bir “Yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtadan çıktı” problemi değil.
İslamofobiyi doğuran ve besleyen temel şey, bu tür İslamcıların yarattığı terörden başka bir şey de değil.
Evlerinde otururken İslamcı militanların işlediği cinayetlerin, kör terörün sonuçlarını televizyonlarında seyreden sıradan insanların, yazımın başında sözünü ettiğim gibi bir ayrımı yapabilmeleri mümkün mü?
Bakana göre IŞİD’e Avrupa’dan katılımların birinci nedeni, Avrupa’da gördükleri ayrımcılıkmış. Ayrımcılık ile mücadelenin tek yolu, eline silah alıp insan öldürmek mi?
IŞİD’e, Türkiye’den, Afganistan’dan, Pakistan’dan, diğer İslam ülkelerinden katılanlar, memleketlerinde hangi ayrımcılığa maruz kaldılar ki?
Bunu söylemek o teröristleri “anlamaya çalışmanın” biraz mahcup bir ifadesi olmuyor mu?
Teşhis yanlış olursa, çözüm de yanlış olur, Bakan’ın bu tezlerini bir kez daha gözden geçirmesinde yarar var.
Güney sınırlarımızdaki Peşaver
PARİS’teki saldırıdan sonra televizyonlardan “konunun uzmanlarını” dinledim.
Önce küçük bir not: Ülkemizde ne kadar çok “uzman” var diye gururlanmadım da değil ama daha olayın üzerinden iki saat bile geçmemişken, hiçbir ayrıntı bilinmiyorken bu kadar “uzman” nasıl yorumlar yapabildi, ona da hayret ettiğimi belirteyim.
Bazı uzmanlar, olay ile ilgili haber görüntülerini izlerlerken, teröristlerin davranışlarından, silahlarını kullanma biçimlerinden ve soğukkanlılıklarından hareket ederek saldırganların “eğitimli” olduklarını söylediler.
İşte tam da bu noktada durup derin bir nefes almamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Sadece biz sıradan vatandaşlar değil, özellikle de devletimizi yönetenlerin, emniyetin, MİT’in ve jandarmanın da derin bir nefes alması gerekiyor.
Önce Özgür Suriye Ordusu’na, sonra El Nusra’ya, sonra da IŞİD’e katılmak için Türkiye’den çok sayıda gencin Suriye ve Irak’a gittiğini biliyoruz.
Hükümetin başlangıç döneminde bunu önlemek için herhangi bir önlem aldığını da duymadık, çünkü önceliği Esad’ı bir an önce devirmekti.
Ülkenin dört bir yanından İslamcı militanlar devşirildiler ve oralarda silahlı eğitimden geçtiler, o örgütlerin içinde acımasız ölüm makinelerine dönüştürüldüler.
İdeolojik olarak beyinleri yıkandı, kendilerini dine hizmet eden insanlar olarak görüyorlar, bu yolda cennete gideceklerine inanıyorlar, onun için de korkusuzlar.
Üç korkusuz teröristin Paris’i nasıl cehenneme çevirebildiğini de televizyonlarımızdan izledik.
Günün birinde bu militanlar Irak’ta, Suriye’de işlerini tamamladıktan sonra ülkelerine döndüklerinde barış ve istikrar açısından bir tehlike yaratabilirler.
Suriye ve Irak sınırlarımızın bir kevgire dönüştüğü gerçeği de cabası!
Esad’ı devirme heyecanıyla sınırımız bizzat hükümet tarafından bu hale getirildiğinde, “Yeni bir Peşaver yaratıyorsunuz” diye uyarmıştık ama dinleyen olmadı.
Bu olaylardan ders çıkarmak ve önlemleri almak için hâlâ geç sayılmaz.
Türkiye’deki Hıristiyanofobi!
PROTESTAN Kiliseler Derneği, geçen gün Türkiye’deki “hak ihlalleri” ile ilgili 2014 raporunu yayınladı.
Rapordaki hak ihlallerinin tümüne burada yer verebilmeme olanak yok, bazılarını kısaca aktarayım:
Gaziantep’te Protestan kilisesi ‘kaçak işyeri’ denilerek mühürlendi.
Mardin’de kilise çalışanlarının jandarma istihbarat elemanı oldukları anlaşıldı.
İstanbul Üsküdar’da yeni bir yer tahsis edileceği sözü verilen cemaat, binasından çıkarılıp kilisesiz bırakıldı.
Antalya’daki Noel kutlamasında açılan İncil standına zabıta ve polis müdahale etti.
Kayseri’deki Hıristiyan bir genç tehditle kaçırılmak istendi.
Değişik şehirlerdeki Hıristiyan çocuklar zorla din bilgisi ve ahlak kültürü dersine sokulmak istendi.
İstanbul Ataşehir Yeni Umut Kilisesi’nin üyelerinin toplantı yaptığı evin kapısına tehdit notu asıldı.
TBMM’nin internet ağında, Diyarbakır Protestan Kilisesi ve birkaç kilisenin internet sitesinin ‘pornografik’ içerik gerekçesi ile sansürlendiği ortaya çıktı. TBMM sistemsel bir sorun olduğunu açıkladı.
Rapordaki hak ihlalleri böylece uzayıp gidiyor.
Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman bir ülkede, bir avuç insanın dini inancına belli ki tahammül edilemiyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Avrupa’da İslamofobi nedeniyle bazı kişilerin teröre yöneldiğini söylemişti.
Bakan Bey, Protestanların bunca hak ihlaline rağmen neden terörist olmadıklarını açıklayabiliyor mu acaba? (Bakınız: “Bakan Bey yanılıyor” başlıklı yazı!)
Paylaş