ÇOK eskiden beri Avrupa’da yaramazlık yapan çocukları korkutmak için yaygın olarak kullanılan İtalyanca bir deyim bu: Mamma Li Turchi! (Türkçesi başlıkta yer alıyor.)
Deyimin ilk ortaya çıkışının, Osmanlı denizcilerinin 1480’de İtalya’nın en güneyindeki Otranto Limanı’na yaptıkları çıkarmaya rastladığı bilgisi hafızamda kalmış.
Hazal, Bekçi, At, Su Da Yanar gibi birçok ödüllü filmin yönetmeni olarak tanıdığımız Ali Özgentürk, şimdi bu eski ve çok bilinen deyimden yola çıkarak bir film yapmak istiyor.
Avrupa’nın tanınmış yönetmenleriyle bu film için temas kurulmuş. Her yönetmen, Türkler ve Türkiye ile ilgili duygularını on beş-yirmi dakikalık kısa öyküler şeklinde filme çekecek.
Temas kurulan yönetmenler arasında Pedro Almodovar, Lars von Trier, Aki Kourusmaki, Wim Wenders, Bernardo Bertoluci, Ken Loach, Emir Kusturica gibi dünyanın bildiği ve takdir ettiği isimler var.
Proje gerçekleşirse 20’ye yakın kısa filmden oluşan ilginç bir sinema olayı ortaya çıkacak.
Ali Özgentürk şu anda yönetmenlerle yazışıyor ve bir hayli de yol almış durumda.
Sorun her zaman olduğu gibi bu filme sahip çıkıp, destekleyecek bir kurumun eksikliği.
Devletin tanıtma fonu var ama biliyorsunuz o fon bu tür yararlı işler için pek kullanılamıyor.
Böyle bir projeye destek olarak, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’nin tanıtımına destek olmak isteyen sivil toplum kuruluşlarına ve işadamlarına duyurayım.
Işık Doğu’dan yükselir, ya demokrasi?
DA Vinci Şifresi filmi Pakistan’da yasaklandı. 150 milyon nüfuslu Pakistan’ın yüzde üçü Hıristiyanlardan oluşuyor.
Mecdelli Meryem’in Hz. İsa’dan bir çocuk sahibi olduğu varsayımından yola çıkan filmin "dini inançlarına hakaret olduğunu" ileri süren Pakistanlı Hıristiyanlar, bir süredir filmin yasaklanması için gösteriler yapıyorlardı.
Böylece filmin yasaklandığı ülke sayısı üçe çıkmış bulunuyor.
Öteki ülkeler Sri Lanka (nüfusunun yüzde 7.5’i Katolik) ve Lübnan.
Ayrıca Singapur’da filmin 16 yaşından küçüklere gösterilmesi yasak. Filipinler’in başkenti Manila’da da Kent Konseyi filmin şehirde gösterilmesini yasakladı.
Hemen fark etmiş olacağınız gibi filmin yasaklandığı bütün ülkeler dünyanın "doğusu" olarak tanımladığımız bölgesinde yer alıyor.
Filmin, nüfuslarının neredeyse tümü Hıristiyan ve Katolik olan Batı ülkelerinde değil de nüfuslarının ancak küçük bir yüzdesi Katolik olan Doğu ülkelerinde yasaklanmış olmasını nasıl açıklamalıyız?
Doğu’da hálá demokrasinin ve düşünce özgürlüğünün gelişmemiş olmasıyla mı?
Yoksa Doğu’nun "havası ve suyuyla" mı?
Kocamdır, döver
SAĞLIK Bakanlığı’nın yaptırdığı "Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması"nın sonuçlarını okurken tüylerim ürperdi dersem yalan olmaz.
Kadınların, kocaları tarafından dövülme nedenleri arasında neler yok ki? "Gözünün üzerinde kaşı olması" dahi dayak nedeni. Dayak için en büyük bahaneler ise şunlarmış: Yemeği yakmak, kocasına karşılık vermek, paranın "gereksiz yerlere harcandığı" düşüncesi, cinsel ilişkiyi reddetmek.
İşin ilginç tarafı, "kocamdır, döver" diyerek dayağı haklı bulan kadın sayısının çokluğu.
15-19 yaş arasındaki kadınların yüzde 63’ü, 45-49 yaş arası kadınların yüzde 39’u, ilkokulu bitirmemiş kadınların yüzde 62’si, lise ve üzeri eğitimli kadınların yüzde 8.8’i bu gerekçelerle kocalarının kendilerini dövmesini "haklı" buluyor.
Ama en acısı sanırım ki genç kadınların çok büyük yüzdesinin koca dayağını haklı buluyor olmaları.
Eğitimli kadınların oranı da azımsanamayacak kadar yüksek.
Bu bize aradan geçen yıllara rağmen bir arpa boyu bile yol alamadığımızı gösteriyor.
Belli ki kadının, erkeklerle eşit haklara sahip bireyler olduklarını onca yıla rağmen içselleştirmeyi başaramamışız.