Paylaş
Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç, iktidara uzlaşma ve müzakereyi önerdikten sonra muhalefete de “Anayasa Mahkemesi’ne dava açma kolaycılığına” kaçmamalarını tavsiye ediyor.
Başkan Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi’ne dava açmayı bir tür “muhalefet kolaycılığı” olarak nitelemesi ilgimi çekti. Bir kere Anayasa Mahkemesi’ne dava açmak o kadar kolay bir iş değil. Güçlü hukuki gerekçeleriniz olmalı, yeterli sayıda milletvekilinin imzasını bir araya getirmelisiniz.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi, demokratik Anayasal düzenin önemli bir kurumu.
Bir tür sigorta! Aşırı yüklenmede atacak ve anayasal düzeni bozacak kanunların yaşama geçmesini önleyecek bir sigorta.
Bu yola başvurmak neden “kolaycı muhalefet” olsun?
Kanunlar Anayasa’ya uygun ve düzgün olarak çıkarıldıysa zaten mesele yok, mahkeme bunu görüşüyor ve talebi reddediyor.
Kanunlar, Anayasa’ya aykırı ise de iptal ediyor, yine sorun ortadan kalkıyor.
Öyle görünüyor ki Başkan Kılıç, Anayasa Mahkemesi’nin sistem içindeki rolünü tam olarak benimseyememiş.
Dün Yargıtay ve Danıştay Başkanları’nın törene katılmamalarını eleştirmiştim.
Bir eleştiri de Anayasa Mahkemesi Başkanı için yapmalıyım: Mahkemenin kuruluş törenine CHP lideri davet edilmemiş. Başkan, “yasada yeri olmadığı için davet edilmediğini” söylüyor.
Ana muhalefet liderinin, devlet protokolündeki yerinin Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın iki sıra önünde olduğunu bilmiyor, belli ki mahkemede kimse de bunu ona hatırlatma gereğini duymamış.
Mahkeme Başkanı’nın bu hata nedeniyle en azından bir özür dilemesi gerekir!
Hepimiz ikna olabilecek miyiz?
ÜNİVERSİTE sınavındaki şifre iddiaları ile ilgili olarak savcılığın araştırmasının çok kısa bir süre içinde sonuçlanacağı bildiriliyor.
Ben de savcılığın açıklamasından sonra ne olacağını yazayım: Toplumun yarısı savcılığın vardığı sonucun doğru olduğunu kabul edecek, yarısı etmeyecek!
Bunun bir tek nedeni olacak: Aynı savcılığın KPSS sınavındaki kopya ile ilgili sürdürdüğü soruşturmada bir yere varılabilmiş değil!
Hatırlayacaksınız, Başbakan bu olay ortaya çıktığında MİT Müsteşarını ve Emniyet yetkililerini çağırarak soruşturmanın hızla yapılmasını, dosyanın da hazır olur olmaz kendisine getirilmesini istemişti.
Savcılığa Başbakanlık’tan gönderilmiş bir dosya olmadığına göre bu soruşturmanın hâlâ sürdüğünü varsaymalıyız.
Öte yandan savcılık da soruşturmasını sürdürüyordu, kopya çektiğinden kuşkulanılan kişilerin adresleri, kimlikleri eldeydi. Ama hâlâ bu soruşturma da bitirilebilmiş değil.
Ve bu soruşturma aylardır sürüyor!
Aylardır kim oldukları belli kopyacıların bu işi nasıl yapabildiklerini ortaya çıkartamayan bir soruşturma makamının, 1 milyon 700 bin “olağan şüphelinin” bulunduğu bir sınav ile ilgili soruşturmayı bu kadar kısa sürede tamamlaması mümkün mü?
Mümkün olduğu anlaşılıyor. Peki, buna kim inanacak?
Elbette hepimiz savcılığın düzgün bir soruşturma yönettiğine inanmak zorundayız ama ikna olabilecek miyiz, kafamızdaki soruların yanıtlarını tam olarak alabilecek miyiz, emin değilim!
İstifa için savcıyı beklemek gerekmez!
RADİKAL’e konuşan üst düzey iki AKP yöneticisi ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir için “Bizi zorda bıraktı, artık istifa etsin” dedi.
ÖSYM Başkanı da “savcılığın kararına göre gerekeni yapacağını” söylüyor.
Bu sözden anladığım eğer savcılık kopya kararı verir dava açarsa Başkan istifa edecek, böyle bir durum olmazsa koltuğu ısıtmaya devam edecek.
ÖSYM Başkanı istifa etmek için bu kadar beklememeli. Savcılık “kopya yoktur” kararı verse bile istifa etmek zorunda. “Beceriksiz ve acemi” olduğu için!
Şifreleme iddiası ilk ortaya atıldığında Başkan’ın medyanın önüne çıkıp, “Bu sadece basına dağıtılan kitapçık için geçerli” dediğini biliyoruz.
Sonra böyle olmadığı açığa çıktı.
Şifrelemenin her adaya ayrı soru kitapçığı verilmesini sağlamak için yazılan programa müdahale sonucunda ortaya çıktığı anlaşıldı.
ÖSYM Başkanı bunun üzerine ortaya çıkıp “Hata acemilikten kaynaklandı” dedi.
1 milyon 700 bin öğrenciyi ve ailelerini ilgilendiren, trilyonluk harcamaları ve çocukların geleceğini etkileyecek makamdaki kişi çıkıp hatasını açıklıyor: “Acemilik oldu!”
Acemiysen orada ne işin var?
İstanbul’un bazı okullarına bazı kız öğrencilerin özel olarak yönlendirildiği ortaya çıkınca önce “tesadüf” dediler, tesadüf olmadığı “ayrımcılık yapıldığı” ortaya çıktı. Bir yalan daha!
Bu da yetmedi, herkesin gözü ÖSYM’nin üzerindeyken bir de ALES sınavındaki beceriksizlik ortaya çıktı.
Bir kurumun başındaki kişi, kamuoyunun şiddetli eleştirileri ile karşı karşıyayken ilk sınavda böyle bir hata yaparsa, bundan sonra yapmayacağına nasıl güveneceğiz?
Üniversite sınavının ikinci aşamasında da benzeri acemiliklerin ve beceriksizliklerin olmayacağının garantisi nedir?
Hadi bunu bir kenara bırakalım. ÖSYM Başkanı, 1 milyon 700 bin öğrenciyi bunca zamandır tedirgin ettiği için istifa etmek zorundadır!
Paylaş