Paylaş
Bu tanıtım filmi Saray’ın bahçesinde Mehter Marşı ile başlıyor, el konulan gazetelerin ve televizyonların, polis zoruyla gazeteden atılan gazetecilerin görüntüleri ile devam ediyor.Delinen mülkiyet hakkı, sindirilmeye çalışılan aykırı sesler filmin sahneleri arasında.Tehdit, küfür, zorlama, şiddet ve aşağılama bu filmin senaryosunun ruhunu oluşturuyor. Gerçi, ciddiye alınacak şirketlerin yaptıkları araştırmalar böyle bir tek başına iktidar sonucunun çıkmayacağını gösteriyor ama unutmayın ki şu anda ipler polis marifetiyle gazeteden gazeteci attırabilen bir zihniyetin elinde bulunuyor.Özellikle küçük oy farklarının bir milletvekili kazandırıp kaybettirebileceği yerlerdeki sandık müşahitlerinin ve görevlilerinin gözü açık olmalı, çünkü artık biliyoruz ki iktidar için her şeyi yapabilecek tıynette bir ekip var orada.Seçime doğru giderek azgınlaşmaları, aslında büyük bir korku içinde olduklarını da gösteriyor.Hürriyet’e saldıran magandaların şefinin horozlanmalarına, gazete basan kayyum müsveddesinin üst perdeden atıp tutmasına, ölüm tehditlerini gazete köşesinden uluorta yazmakta tereddüt etmeyen kifayetsizin her gün bir gazeteciyi tehdidine bakarsanız bunlar açıkça görülüyor.Artık işi bu noktaya kadar getirdiler çünkü korku dağları bekliyor.Ellerinde olsa seçimi iptal edip, giriştikleri sivil darbeyi de bir adım daha ileri taşıyacaklar ama şimdilik güçleri ona yetmiyor.Günün birinde onu da denemekte tereddüt etmeyeceklerdir çünkü bütün mesele iktidarı korumak.Biliyorlar ki günün birinde iktidardan gittiklerinde arkalarında bırakacakları belgeler kamyonlarla adliyelere taşınacak.Biliyorlar ki havuzların suyu kesilecek, kucağa oturtmak için işadamı da bulunmayacak.Biliyorlar ki yolsuzlukları “darbe” çığlıklarıyla örtbas etmeye devam edebilmeleri için de iktidarda olmaları şart!Seçmenin geçen seçimdeki iradesini yok sayıp bir yenileme seçimine zorlamalarının nedeni de buydu.Bakalım seçmenin buna yanıtı ne olacak?
Eleştiriye tahammül noktasında!
ÇETİN Altan’ın ölümünden sonra dikkat ettim, Saray’dan herhangi bir başsağlığı açıklaması gelmedi.Erdoğan’ın, kendi elleriyle 2008 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü verdiği bir yazarın hayatını kaybettiğini duymamış olması düşünülemez.Mutlaka duymuş olmalı ama yine de bir başsağlığı açıklamasını ve bir rahmet duasını Çetin Altan’dan esirgedi.Oysa o gün ödül töreninde Çetin Altan’ı yere göğe sığdıramamıştı.Bakın Çetin Altan için ne diyordu: “Bütün gel-gitlerin, med-cezirlerin, fırtınaların olduğu, tıpkı Türkiye gibi zor yol alan bir serüven. Bu serüvende hem güler yüzlü hem yakıcı bir eleştiri var, mizah var, akıl var, birikim var. Her kalemi ele alışında tazelenen umut ve heyecan var. Bu birikimin, bu sonsuz entelektüel tecessüsün sonucu olarak bugün elimizde roman, tiyatro, deneme, tarih incelemesi, politik analiz, gezi kitabı, hatıra ve mizah türlerinde yayınlanmış, dünya dillerine çevrilmiş 40 tane eser var.”Bu Erdoğan’ın bugünkü yandaş yazarlarının da kulağına küpe olsun. Günün birinde sizi de satabilir, arkanızdan bir duayı bile çok görebilir, haberiniz olsun.Neyse sorunumuz bu değil zaten.Bakın Erdoğan, o günkü törende yaptığı konuşmada neler diyor:“Eleştirel akıl olmadan, eleştiriye tahammül olmadan yol alamayız. Söz olmadan, yazı ve fikir olmadan uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz. Farklı düşünmek asla birbirimizi anlamaya en azından anlama çabasına mani olmamalıdır. Demokrasinin temeli, tahammül duygusudur. Eleştirel aklın, farklılıklar arasında diyaloğun geçerli olmasıdır. Her türlü düşünceye saygı duyulmasıdır. Bugün mutlulukla ifade ediyorum ki Türkiye artık ne Çetin Altan’ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünceyi mahkûm eden bir Türkiye’dir, ne de Nâzım Hikmet’i 12 yıl boyunca hapishanelerde tutan Türkiye’dir. O alıngan, o vehimler üreten Türkiye, artık yerini özgüvene bırakmıştır.”Hey gidi günler hey!“Eleştiriye tahammül noktasından” geldiği yere bak!Bu arada öğrendiğime göre, Irak Cumhurbaşkanı Fuad Masum Havrami, Çetin Altan’ın ailesine bir taziye mesajı göndermiş.
Vali ve Emniyet Müdürü’ne bak
TRABZON Valisi’ni de, Trabzon Emniyet Müdürü’nü de tanımam. Ama çok havalı tipler olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim.Mesela Vali Bey’in eminim ki bir tane dev gibi Mercedes’i bir tane de canavar gibi SUV’si vardır. Emniyet Müdürü’nün de mutlaka o ayarda arabaları vardır, koskoca bir ilden sorumlular çünkü.Hiç görmedim ama onların bu araçlardan bir afra tafrayla inip, “Küçük dağları ben yarattım, büyüğünü Cumhurbaşkanı” edasıyla yürüdüklerine de eminim.Kılık kıyafet de yerindedir mutlaka. Takım elbise, kravat olayı yani!Ama gelin görün ki bunca havaya, afra tafraya, emirlerindeki memurlara rağmen bu iki zat, beş tane hakemin herkesin gözünün önünde esir alınmasına engel olamadı.Onların yapacakları işi Cumhurbaşkanı yapmak zorunda kaldı ki hakemler evlerine dönebilsinler!Bu nasıl yöneticilik, insan utanır yahu!
Paylaş