AKP’nin Antalya Kampı’nda söz alan milletvekilleri, "Partimizin gerçek imajını yansıtamıyoruz" diye şikáyet etmişler.
"AKP’nin gerçek imajını yansıtabilmek için" getirilen öneriler arasında 10 Kasım’da topluca Anıtkabir’i ziyaret etmek, parti programına Cumhuriyet’in tartışılmaz temel niteliklerine daha net yer vermek, Cumhuriyet’e AKP’nin sahip çıkacağını anlatmak gibi hususlar var.
AKP milletvekillerinin topluca Anıtkabir ziyareti, gerçekten ilginç bir gösteri olur ama bunun yeterli olabileceğini söylemek mümkün değil.
Bugün AKP’nin temel sorunu, bu partinin yöneticilerinin ve en başta Genel Başkanı’nın siyasi geçmişleriyle açık ve net bir hesaplaşmayı yapmamış olmaları.
Recep Tayyip Erdoğan’ın zaman zaman "Milli Görüş gömleğini çıkardık ve bir daha giymeyeceğiz" dediğine tanık oluyoruz; ama geçmişle ilgili kapsamlı bir özeleştirinin yapıldığını da görmedik.
Bu yapılmadığı gibi parti kadroları içinde hálá "eski kafada oldukları" su götürmeyen kişilerin varlığı, bürokrat atamalarındaki tercihler, AKP’de bazı kafaların değişmediğini ortaya koyuyor.
Bu nedenle Anıtkabir ziyaretinden önce yapılması lazım gelen şey, başta Genel Başkan olmak üzere AKP yönetici kadrolarının çıkıp eskiden savundukları görüşlerin hangilerini, neden artık reddettiklerini açıklamaları gerekiyor.
Bizim siyasal kültürümüzde bir özeleştiri geleneği yok; ama AKP mademki görüntüsünden bu kadar şikáyetçi, bunun bir tek çözümü var: Kapsamlı bir özeleştiri.
Atatürk’ün köpeği Foks
DÜN bu köşede Atatürk’ün köpeğinin adının Trikopis olmasını yadırgadığımı yazmıştım.
Bu bilgiyi İpek Çalışlar’ın, herkesin okumasını önerdiğim Latife Hanım isimli kitabından aktarmıştım.
Çalışlar, bu bilgiyi İsmet Bozdağ’ın "Atatürk ve Latife Hanım" isimli eseri ve Atatürk’ün emir eri Ali Metin’in anılarına dayanarak veriyordu.
Dün Ege Üniversitesi’nden Dr. Eren Akçiçek’ten bir e-posta aldım.
Akçiçek, "Mustafa Kemal Olmak" isimli kitabında yer alan bir makaleyi de göndermiş.
Akçiçek, köpeğe Trikopis adının Mustafa Kemal’in çevresindeki bazı kişilerce takıldığını, Atatürk’ün ise buna sinirlendiğini ve bir daha söylememelerini tembih ettiğini yazıyor.
Zaten İpek Çalışlar da kitabında Latife Hanım’a bu ismi Salih Bozok’un söylediğini, ismin uluorta kullanılmadığını belirtiyordu.
Bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgiyi Dr. Eren Akçiçek’in yukarıda sözünü ettiğim kitabında bulabilirsiniz.
Gazetesini okurken sıkılan ’okur sözcüsü’
BİR süredir bizim gazetelerimizde de Batı’daki örnekleri gibi bir "okur temsilcisi" var.
Okur temsilcisi, okuyucu ile gazete arasında bir tür "ombudsman" görevi yürütüyor.
Okur temsilcisinin asli görevi, mensubu olduğu gazetenin yayınlarından kaynaklanan sorunları çözmek.
Hürriyet, Milliyet ve Sabah her hafta bir sayfalarını bu okur temsilcisine gelen mektuplara ve o mektuplara verilen yanıtlara ayırıyor.
AKP’nin "yarı resmi" yayın organı gibi hareket eden Yeni Şafak da bir süre önce bir okur temsilcisi görevlendirdi.
Dikkatimi çeken husus ise Yeni Şafak’ın okur temsilcisi, kendi gazetesinden daha çok başka gazetelerin ne yaptığıyla, hangi haberi neden ve nasıl verdiğiyle ilgileniyor.
Yeni Şafak’ın okur temsilcisi, dünkü köşesini de yine bu işe ayırmıştı.
İki olasılık geliyor aklıma: Yeni Şafak’ın "okur sözcüsü" ya kendi gazetesini okurken sıkılıyor, okumaya üşeniyor ve hep başka gazeteleri okuyor. Bu yüzden de kendi gazetesinde neler olup bittiğinin farkına varamıyor...
Ya da Yeni Şafak yönetimi, gazetenin "okur sözcüsünün" gazeteyi eleştirmesine izin vermiyor.
O zaman bu köşeye "Okur Sözcüsü" adını niye verdiler diye sormak gerekiyor tabii.