AKŞAM’ın kulis yazarı Deniz Güçer dün köşesinde "liderlerin en çok sevdiği şarkıları" yazdı. Liderlerin sevdiği şarkıları okurken gülmeme engel olamadım.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın en sevdiği şarkı "Lale Devri" imiş ki Başbakan’ın "dünya görüşü" dikkate alındığında daha da bir anlam kazanıyor: Lale Devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş!
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise Yavuz Bingöl’ün "Bekle Buğday" şarkısını seviyormuş: "Bekle kar altında kalan buğday tanesi / Başını dik tutabilirsen boy vereceksin" diyen şarkı da Baykal’ın yıllardır gerçekleşemeyen ve gerçekleşebileceğini de hiç sanmadığım başbakanlık heveslerini anlatıyor sanki.
DYP Lideri Mehmet Ağar’ın şarkısı ise "Haydi Abbas, vakit tamam"mış ki Ağar’ın duygularına tam uymuş gibi.
ANAVATAN Lideri Erkan Mumcu, Neşet Ertaş’ın "Neredesin sen" türküsünü seviyormuş. Mumcu’nun aradığı kişiyi Beykoz Konakları’nda bulduğu da geçen haftanın önemli haberleri arasındaydı.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Ferdi Tayfur’dan "Ben de özledim ben de"yi tercih ediyormuş. İnsan bir kere ele geçirdiği iktidarı komplo teorilerine inanıp erken seçimle kaybederse elbette böyle "çığırır" diye düşündüm!
SP Genel Başkanı Recai Kutan’ın şarkısı ise tam partisine göre: "Senden bilirim bana fayda yok ey gül!" Ne zaman partisi iktidara gelecek gibi olsa, Necmettin Hoca, Kutan’ın koltuğunu geri alıyor çünkü.
DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’in şarkısı ise sanki Bülent Ecevit’e söyleniyor gibi: "Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın!"
Liderlerin sevdikleri şarkıları okurken "her insan kendi iç sesinin söylediği şarkıyı sever" sözünü bir kez daha hatırladım.
THY, Milli Takım’dan neden vazgeçti?
TÜRK Hava Yolları Genel Müdürü Temel Kotil,Yener Süsoy’a verdiği röportajda şöyle diyor:"Biz milli takımız, bayrak taşıyıcıyız, 73 yıldır."
Dün Hürriyet’te bu sözleri okuyunca, THY’nin yıllardır sürdürdüğü Türk Milli Futbol Takımı sponsorluğundan vazgeçtiğini hatırladım.
Havayolu şirketlerinin kamuya ait olduğu ülkelerde bu ikisi birbirinden hiç ayrılmazlar.
Milli Futbol Takımı bir yere gidecekse, onu ülkenin ulusal havayolu şirketi taşır.
Bunu yapmak, ulusal havayolu şirketleri için önemli bir reklam, tanıtım fırsatı olduğu gibi aynı zamanda bir prestij konusudur.
THY’nin Milli Takım sponsorluğundan vazgeçtiği ortaya çıkığında, bu tutumla, hükümetin Ulusoy Federasyonu’ndan seçimlerin intikamını alma amacını taşıdığı ileri sürülmüştü.
Kotil’in, Hürriyet’teki röportajını okurken sorunun bir de "Freudçu bir açıklaması" olduğunu, çocuklukta yaşanan bir travmayla ilgili olduğunu düşündüm.
Kotil şöyle diyor: "Futbola karşı korkunç bir soğukluğum var. Altı yaşındayken mahalledeki ağabeylerle top oynardım. Bir keresinde top alnıma çarptı, beni yere yıktı. O günden beri hiçbir futbol takımı taraftarı değilim."
THY yönetimi, Milli Takım sponsorluğundan neden vazgeçtiğini açıklarsa gerçek nedeni hepimiz öğreniriz.
Haramzadenin dönüşü
SON yıllarda gazetecilikte bir kavram kargaşası doğdu. Birçok arkadaşımız için "araştırmacı gazetecilik" kavramı, "devlet görevlilerinin yazdığı soruşturma raporlarını aramak ve bunları yayınlamak" haline dönüştü.
Oysa gerçek araştırmacı gazetecilik serüveni tam da bu noktada başlar.
Okuduğunuz rapor bir istihbarat notudur ve "araştırmacı gazeteci" bu nottaki izleri sürerek gerçeğe ulaşmaya çalışır.
Bunun tersi, yani sadece raporu yayınlamakla yetinmek, gazetecinin görevini kamuda görevli denetim elemanlarına havale etmek olur ki bir gazetecinin bence uzak durması gereken ve manipülasyona çok açık bir durumdur.
Uğur Dündar ve Haluk Şahin’in son kitapları "Haramzadenin Dönüşü" bu açıdan mesleki bir ders niteliği taşıyor.
Dündar ve Şahin, kitaplarının kapağına "Bir soruşturmacı gazetecilik serüveni" diye yazdıklarına göre, yukarıda sözünü ettiğim tür ile ayrışmak istiyorlar diye düşündüm.
Türkiye’de "bazı dolapların nasıl döndüğünü" anlatmasının yanı sıra bu kitap, genç gazeteciler ve gazetecilik okulları öğrencileri için de çok öğretici.
Kitabı, gerçek araştırmacı gazetecilerin nasıl çalıştıklarını merak eden okuyucularıma da öneriyorum.