Paylaş
Tarih ilminin ne kadar önemli olduğunu birileri yeni hatırlıyor olabilir...
Ve “Dün geçip gitti, yeni şeyler söylemek lazım” diyerek tarihe sırtını çevirenler ya da alay edenler, “İki günü aynı olan ziyandadır” sözünü unutarak yaşamayı tercih etti...
Oysa tarihin sayfalarına baktığımızda her ülke büyük salgınlar yaşamış...
Özellikle de savaş yıllarında...
Yaşanmışlıklara rağmen “Dün olmuş” diyerek yan gelip yatan ülkelerin hepsi gerçeklerin duvarlarına çarparak öğreniyor...
*
Cumartesi günkü ‘Eşitsizliğin bedeli’ başlıklı yazımızda Doç. Dr. Ramazan Çalık ve Doç. Dr. Muzaffer Tepekaya’nın araştırmalarına göre Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı ordusundaki salgın hastalıkların seyrini yazmıştık...
Ve Balkanlardaki savaşlar, göçler yüzünden yaşanan salgınları...
Okudukça anlıyoruz ki hiçbir ülke yaşananlardan ders almamış...
Almadığı için her salgına yenik düşülmüş ve sonra çaresi aranmış...
Bulaşıcı hastalıklar halkın yanı sıra cephedeki askerler arasında da yaygın imiş...
Birinci Dünya Savaşı yıllarında bit ve pire salgını yüzünden Kafkas cephesinde binlerce asker tifüs, lekeli humma ve humma-i raciden; yaklaşık 6 bin kişi dizanteriden; tüm cephelerde ise 20 binden fazla asker sıtmadan hayatını kaybetmiş...
Ve bugün için Milli Savunma Bakanlığı olası bu salgınlara, krizlere, savaşlara ne kadar hazırlıklı bilmiyoruz...
*
Bugüne kadar kötü bir şeyin yaşanmamasına seviniyoruz...
“Hicaz, Irak gibi sıcak bölgeden dönen askerler de malarya tipi sıtmayı ülke geneline yaymışlardı” diyen Çalık ve Tepekaya o yılları şöyle özetliyorlar:
Salgın hastalıklar cephelerde sadece Türk askerlerini değil, müttefik devletlerin askerlerini de etkilemiştir.
Çanakkale cephesinde, Haziran 1915’te sıcaklıklarla birlikte sineklerin çoğalmasıyla dizanteri baş göstermiştir. Her hafta 100 kadar müttefik askeri dizanteriye yakalanarak cepheden tahliye edilmiştir.
Türk tarafında da dizanteri yaygındı. Savaştan sonra yapılan istatistiklere göre 85 bin Türk askeri hasta olarak cepheden çekilmiş, bunlardan 21 bini hastalıktan ölmüştür.
Sadece Çanakkale’de günde 800 civarında asker hastalık nedeniyle cepheden alınmıştır. İkinci Anafartalar Savaşı’nda da dizanterinin yaygınlaşması askerleri yıldırmış ve askerler tedavi için adalara gönderilmiştir.
*
Mehmetçiklerimiz sadece düşmanla değil, salgınlar ve hastalıklarla da mücadele günleri geçirmiş...
Bakteriler ve mikroplar açısından bir dünya tarihi niteliğindeki ‘Mahşerin Dördüncü Atlısı’nda Andrew Nikiforuk, toplumsal hayatın hastalıklarla yakın ilişkisini çevreci bir bakışla inceliyor, dünyamızın en eski sakinleri olan mikro organizmalarla barış yapmamızı öneriyor.
Kısacası, yeni bir dünya kuruluyor ve yeni bir dünya düzeni geliyor gibi...
Çarşamba günkü yazımızda kitlesel ölümlere yol açan bu tarz salgınların derinlikleriyle ilgili notlarımıza devam edeceğiz...
Paylaş