Üçüncü şahıslar...

İstanbul’un çok uzaklarındayız...

Haberin Devamı

Sessizliği özlemişiz...

Ve kendimizle yalnız kalmayı...

“Akşamlar bir roman gibi biterdi” mısralarını üçüncü bir şahsın gözüyle yazan Attilâ İlhan bugün yaşasaydı belki de akşamlar bir tweet gibi biteceğinden “felaketim olurdu ağlardım” diyebilirdi...

Öyle eski yıllarda olduğu gibi uzaktan bakarak seven üçüncü şahısların şiirleri, romanları ve hikâyeleri yok artık...

Aşkların arasına artık sayısını bilemeyeceğimiz kadar üçüncü şahıslar girip çıkıyor...

Sosyal medya sayesinde kimse duygularını bile gizlemiyor...

Bir kadının fotoğrafına sapıkça cümleler yazan binlerce kişinin yorumlarını okuyunca anlıyoruz ki şiir, roman ve hikâyelerin yoksunluğu tüketmiş birçok şeyleri... X, Y, Z veya hangi kuşak olduğu da önemli değil...

*

Şairlerin yokluğunda Y, Z kuşağı da eski kuşakların yazdıklarına sığınıyor...

Haberin Devamı

Onların şiir, hikâye ve romanlarından alıntı sözler paylaşıyor... Çünkü, kendileri o duyguların çok uzağında geziniyor...

Bu yüzden hâlâ Attilâ İlhan, Cemal Süreya, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Sezai Karakoç var...

Y, Z kuşağının şairleri, hikâyecileri, romancıları yok gibi...

İki satır yazarak yüzyıllar sonra dahi okunabilecek birine biz rastgelmedik...

Twitter yazarları, Instagram, Facebook fotoğrafçıları var...

Yorum yazanların sayısı ise belirsiz...

*

Bizim kuşakların hayatlarının içinden ne trenler geçip gitti...

Darbeler... Kurşunlar... Kavgalar...

Sosyal medyamız ise meydanlardı...

Ve bir köşede kurşunlanma ihtimali...

*

Kış günlerinde kütüphane kapılarındaki kuyruklarda içeriye girmeyi bekleyerek geçip giden hafta sonları... Ve Meydan Larousse ansiklopedisinin ciltlerinden birini bulup ev ödevini yapmanın telaşlı heyecanı...

Ateşi saatler önce sönmüş bir odun sobasının etrafında üşüyen ellerimizi ısıtmanın mutluluğu...

Orlon iple örülen kazakların, eldivenlerin içinde üşüyen ellerimiz ve lastik ayakkabıların içinde soğuktan donan ayaklarımız vardı...

Uzaktaydı ve hayalimizdeydi her şey...

Günler içimizde biriktirdiğimiz hayallerle akıp giden bir nehir gibiydi...

*

Uzaktan sevmek vardı...

Ellerini tutmadan, gözlerine bakamadan geçip giden günler yaşanıyordu... Kavuşacağımız günler için umut dolu bir yüreğimiz...

Haberin Devamı

Ve bir gün hepsi yalan olacağını bilsek de...

*

Sadece bayramlarda görüp yiyebileceğimiz şekerler, çikolatalar ve kış akşamlarının vazgeçilmezi portakal ve mandalinalar vardı...

Yazdan kurutulmuş kayısı, dut, pestil ve ne varsa artık..

Siyah-beyaz televizyonda ise ‘Bonanza’, ‘Küçük Ev’, ‘Komiser Kolombo’ dizileri...

Büyük bir radyodan saat başı haberler...

Demirel, Türkeş, Ecevit ve Erbakan ile geçip giden gençlik yılları... Ve bir de “Gel ha gönül havalanma” diyerek başlayan Turan Engin’den türkülerin akşamları...

*

Beyaz bir kediye sarılarak geçen hırıltılı geceler...

Çamurlu mahallenin boş arsalarında plastik topla oynanan kavgalı maçlar...

Markaların ve lüks yaşamların sevdalısı büyük bir kalabalık arasında yaşıyoruz artık...

Yarış arabalarıyla dolaşan...

Haberin Devamı

Büyük tekerlekli araçlarıyla dağlarda, çamurlu yollarda off-road yapan yeni bir kuşak var...

Y ve Z kuşağı...

İki tweet beş resimden ibaret bir hayatın çocukları gibi görülse de...

İdealsiz yaşamların çocukları denilse de...

Ve hayalsiz, aşksız...

Hasretinden prangalar eskitmeyenler yani...

Her şeyin iki tık ötede ve parmaklarının altındaki klavyede olduğu söylense de... Umudumuz yine onların geleceği inşa etmesinde...

*

Asrın asi, yaramaz bilgisayar çocukları...

Sabahtan akşama kadar online vaziyetinde ellerinde telefon...

Y ve Z kuşaklarını nasıl okuyacağız ki...

Her evde sayıları gittikçe artıyor...

Bir de buna Alfa çocukları dahil oluyor...

Bende bir Y bir de Alfa çocuğu var, iyi biliyorum...

Haberin Devamı

YouTube’daki videoları fazla izlediğinde her uyarıma karşı aşırı tepki veren 7 yaşındaki Ayşe Zeynep’e gülerek “Gıcıksın” dediğimde “Kendi diyen kendi olur” şeklinde beklenmedik bir cevapla karşılaştığımda her defasında sessizce kütüphaneme çekiliyorum...

*

Okul yolundaki seçim analizlerini ise hiç unutamıyorum...

“Baba, bu yolu seçim sürecinde asfalt yapmaya başladılar ama seçim bittiğinde yol böyle yarım kaldı” dediğinde bir hayli güldüğümü de...

Kısacası, hayallerin çok uzağında yaşayan, yokluğunu çekmedikleri birçok şeyin varlığına değil ulaşamadıkları her şeyden mutsuz olan, kendi gerçekleriyle düşünen, yazan, konuşan büyük bir kalabalık arasında yalnız kalmışız gibi hissediyoruz kendimizi...

Haberin Devamı

Ya “hayırsızın biriydi fikrimce” diyen Attilâ İlhan gibi ahlanıp “felaketim olurdu ağlardım” diyeceğiz...

Ya da gerçeklerin gerekçeleriyle yüzleşip yaşayan Y, Z ve Alfa kuşakları yeni bir dünya düzenini kuracak...

Bizler ise X kuşağı olarak geçip gideceğiz bu hayatın içinden...

Üçüncü şahıslarız yani...

Her şeyin uzağındayız artık...

Ve İstanbul’un...

Yazarın Tüm Yazıları