Paylaş
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...
Evet, belki her şey değişecek ama insanın ne kadar değişeceğine dair yığınla şüphe var...
*
Stefan Zweig geçmişe yolculuğunda ısrar ettiğinde bir şeylerin değişmediğini sanıyordu...
Sonuçta gördü ki insanların sözleri değişiyor ama huyu değişmiyor...
Yani, insan olayların akışına göre başkalarına karşı duygu, duruş değişiklikleri yaşıyor, kendini eğitiyor, imkânlarını değiştiriyor ama huyunu hiç değiştirmiyor...
İnsan ölene dek yanında taşıyor...
*
Karantina günlerinin yalnızlığında bir kez daha düşünüyoruz...
Saklı düşlerimizi alıp kaybolan geçmiş günlerin yolculuklarına çıkıyoruz...
Dünya büyük bir belanın eşiğinde...
Yaşanan küresel belaya rağmen duyarsızca gün tüketen büyük kalabalıkların yakıp yıkan, aldatan, savaşan, çalan çırpan ve kırıp döken halinde bir değişikliğin yaşanmadığına şahit oldukça anlıyoruz ki insandaki huy değişmiyor...
*
“Yalanlardan aklanmış bu dünyada insan kendini yabancı hisseder” diyen Albert Camus’yü hatırlıyoruz...
Kayıp geçmişinin buhranlarını yaşadığından, toplumun istediği kalıplara girmeyi reddettiğinden dolayı dışlandığını...
Camus, yaşadığı toplumun içinde kendini daima yabancı biri olarak görme nedenini şöyle anlatıyor:
Dürüst ve dalavere yapmayan bir insan hayatın hiçbir işe yaramadığını fark ettikten sonra yaşamaya devam edebilir mi?
*
Bir Sufi diyor ki:
Akıl ile yola çıkılan aşkta hayır yoktur!
Çünkü, içinde gizli hesaplar var...
Gelecek kaygıları...
Ve kişisel beklentiler...
*
Dünya kaygılarını yüreğinin zirvesinde yaşayanlar için Muhyiddin Arabi diyor ki:
Dünya hayatına meyledenler deniz suyu içenlere benzerler. İçtikçe susarlar, susadıkça içerler.
*
Arabi, aklı ile sevenlerin, plan yapanların, gelecek hesapları içinde olanlar için de diyor ki:
Eğer âşığın sevgisinde herhangi bir akıl kırıntısı kalmışsa o akıl, âşığı sevgilisinden alıkoyar, başkasını düşünmeye fırsat verir.
Bu sevgi saf ve gerçek değil ancak nefsindendir.
*
Sosyal medyayı tımarhaneye çeviren büyük kalabalıkların sabahtan akşama kadar siyasi kavgayla yatıp kalktığına şahit oldukça anlıyoruz ki insan kötü alışkanlarından vazgeçemiyor...
Eleştirinin bin menzil uzağında gezinenleri okudukça, seyrettikçe de Arabi’yi hatırlıyoruz...
Diyor ki:
Devletin büyüklerine dil uzatma.
Hataları olursa onlara aittir.
Senin tutumun, emirlere uymak, düzeni bozmamak olmalı.
Eğer tenkit edeceksen, sıfatı tenkit et, öze dokunma.
*
Hırs küpüne ne zamandan beri dönüştüğümüzü bilmiyoruz ama yaşananları takip ettikçe üzülüyoruz...
Büyük kalabalıkların ne iltifatına ne de hakaretlerine itibar edilmemesi gerektiğini söyleyen Abdülkadir Geylani diyor ki:
Kalbine sahip ol; halk, nefis ve şeytandan gelen şeylere iltifat etme.
*
Ve Rabbani hazretleri ise buyuruyor ki:
Ölmek, felaket değildir.
Öldükten sonra, başına gelecekleri bilmemek felakettir.
*
Ve “Muhabbette hileye yer yoktur” diyor Rabbani hazretleri...
Aynalara bakıp geçmişi ve geleceği bir daha düşünüp, kötü huyları terk edip kendimizi değiştirebilmeyi başarmalıyız....
Yoksa her şey eskisi gibi olmaya devam edecek...
Paylaş