Paylaş
Beyoğlu’nun arka sokaklarında yönetmen Memduh Ün’ün film şirketinde Kartal Tibet ile buluşmuştuk...
Türk sinemasında sansür üzerine yaptığımız röportajda demişti ki:
“Biz devletten tek şey istiyoruz... Gazetelerin yayınladığı haberleri film çekmemize izin versin.”
*
Tibet “Amerika sineması bunu yapıyor ama aynı rahatlık bizde yok...” diye sitem etmiş ve hiç unutmadığım bir şey söylemişti:
“Ya bizde? Herkes kahraman olmak zorunda...”
*
Söylediklerine destekleyici örnekler veriyordu...
“Kutsal meslek yoktur” diyerek mesleklerin kutsallaştırılmaması ve herkesin görevini en iyi şekilde yapması gerektiğini söyleyen Kartal Tibet:
“Kahraman asker, bekçi, polis, hâkim, savcı, siyasetçi, sporcu, itfaiyeci, gazeteci, yazar, doktor, eczacı, pilot, öğretmen, akademisyen diyerek geriye bakkal, manav, köy ağaları kaldı...”
*
Ya kutsallaştırıyoruz...
Ya da kahramanlaştırıyoruz...
ABD ve dünya sineması böyle yasaklarla uğraşmadığı için gelişiyor...
Ve dünya piyasalarına girebiliyor, milyonlarca insanı etkisi altına alabiliyor...
1970’li yıllarda “Baba” filminde New York’ta mafyadan rüşvet alan farklı meslek mensuplarını görüyoruz ama sistemin zaman içerisinde bunları hukuki yollarla nasıl ayıkladığını da...
Film ve dizilerinde birçok yanlış işin içinde bulunan general, istihbaratçı, büyükelçi, senatör, temsilci ve devlet başkanı portreleriyle karşılaşıyoruz...
Daha da ötesi CIA ve FBI gibi istihbarat ve güvenlik kurumlarında yaşananların perde arkasını izliyoruz...
*
Yozlaşmış kişilerin teşkilatlardaki rollerini ve bunlara karşı direnen iyi adamların duruşlarını da izliyoruz...
Örnek, “Köstebek” filmi...
İngiltere’de emniyet teşkilatında yozlaşmış personeli ayıklayabilmek için iç denetim mekanizmasını anlatan polisiye diziyi izledikçe insanların kurumlara olan güveni artıyor....
Çünkü, biliyor ki iç denetim yolları tükenmemiş.
*
Kartal Tibet ile röportajımız bitmişti ama sinemanın sorunlarıyla ilgili dertleri bitmemişti...
Daha sonra Kemal Sunal ile ‘Ünlülerin Askerlik Hatıraları’ adlı yazı dizisi için sohbete başlamıştık...
Bir ara Fatma Girik içeri girdi.
Girik sinemadaki yanlış olan şeylere karşı durulması gerektiğini söylemiş ve en başta emeğin karşılığının verilmesi olduğunu vurgulamıştı... Bir ara konu öyle bir yere gelmişti ki, Girik’ten, Memduh Ün’le beş film anlaşması yaparak Kemal Sunal’ın kendine bir ev alabildiği gerçeğini öğrenmiştik...
Ya ondan önce?
Kemal Sunal’ın hakkını alamadığını da...
Yani, Türk sineması sansürle boğuşmanın ötesinde kendi içinde de emek hırsızlığı ve sömürge sistemiyle savaşıyordu...
Bakıyoruz ki, bugün Memduh Ün, Kemal Sunal ve Kartal Tibet yok artık.
*
O günden bugüne değişen bir şey var mı?
Bilmiyoruz ama eksik bir şeyler var, bunu biliyoruz...
Sosyal medya işte bu boşluğu doldurduğu için cazibe merkezi haline geldi...
Şimdi sosyal medya yasasıyla içindeki yalanları ve operasyonları ayıklama zamanı...
Paylaş