Paylaş
İstanbul’da yalnızlık...
Diyor ya Maalouf:
Doğu’nun çiçeği Batı’nın çiçekliğinde!
Ve kavuşmaların gizli saatlerinde kim bilir ne gizli ihanetler yaşanıyor.
Kucaklaşmalıydık oysa.
*
İstanbul rüzgârları leylak kokuyordu...
Sessiz artık her yer...
Kalabalık çekip gitmiş sanki.
Başkalarından habersizce.
Uzaklaşıyoruz yaklaştıkça...
*
Kırmızı kanatlı kuşlara bakıp başımızı darağacında sallarcasına...
Kötülüklere arkamızı dönüp gitmeliydik, gidemiyoruz işte.
*
Kendimizi kendimizden çalıyoruz haince.
Üç kuruşa fırlatılıp atılıyoruz kentin ucuz pazarlarına...
Ve kullanılıp da atılan bir eşya gibi satılırcasına...
Kötülük ettikçe, kötülerden farkımızın olmayacağını bilmiyormuş gibi yaşıyoruz işte...
*
İhanet üç heceli bir kelimedir.
Her sokağın başında rastlıyoruz bir şeytana...
Ve kulaklarımızı sağır edercesine kahkahayla gülüyor halimize.
*
Bir şarkı çalıyor uzaklardaki yıldızlarda.
Ve içimizdeki mahkûmun feryadına inat edercesine...
Biz bu kentlere sığdık da/Bu kentler bize sığmadı usta.
Sürgüne gönderilen kara bir trene konulup götürülüyoruz sanki.
Çocukluğumuzdaki o güzel bayramlara...
*
Ve yıllar bir fırtına gibi geçip gitmiş üzerimizden...
Kaderimizin kirli paslı karalanmış defterleri karıştırıldıkça.
Tanıdıklarımızın hepsi vuruyor bizi kentlerin ortasında.
Gülüyor artık yüzümüze ihanet eden hayat.
*
Sahipsiz kalan isyanlarımızı kulağımıza fısıldıyor yine aynı şarkı.
“Aşk bize küstü usta...”
*
Biz bu kentlerin her gün bilinmeyen kuytu bir köşesindeyiz.
“Şimdi eski dağlarda vakur bir şafak yırtılmaktadır/ve dışarıda üşüyen bir Haziran” diyor ya şair...
Bir yerlerden esen rüzgâra rağmen yanıyoruz...
Anlayabilmenin eşiklerindeyiz işte...
*
Tüm insanlığa güzel bir bayram olsun dileklerimizle...
Paylaş