İsyanlarımız sahipsizdi.
Ve herkesin gözyaşları akıp gidiyordu.
Yitip gidenlerin sayısını unuttuk artık...
*
34 şehidin evlerine asılan bayraklı fotoğrafları gördükçe insan kendisini tutamıyor.
Yoksul oldukları oturdukları sıvasız, kerpiç evlerden belli idi.
Lakin o evlerden 34 yiğit çıktı...
Askerlik vatan borcuydu...
Rusya ve Esad rejiminin İdlib’deki saldırılarında 33 Mehmetçiğin şehit edildiği, 36 Mehmetçiğin yaralandığı haberleriyle yüreğimiz kanadı...
İçimizdeki ışığı kararttılar adeta...
*
Evet, dünya iki delinin eline kalmış sanki...
Biri Trump, diğeri Putin...
Ve piyonları...
*
Rusya saldırıda bulunmadıklarını açıklıyor ve inkâr ediyor...
Yıllarca Irak’ın kuzeyi dedik...
Şimdi de İdlib, Afrin vs...
Bir başka belalı başımız PKK idi...
Daha sonra YPG, PYD ve PJAK, IŞİD, El Kaide gibi terör örgütleri eklendi...
*
Tahterevalli oynuyor Rusya ve ABD...
Rusya’dan S-400 alıyoruz; ABD, Türkiye’ye meydan okuyor.
Trump
Ve gelinen tehlikeli noktayı şöyle özetliyor:
Sonuçta bu rollerin içinde kendinizi kaybedersiniz.
Ordu, devlet kurumları veya büyük şirketler gibi hiyerarşik yapısı olan yerlerde çalışan insanlar, kendilerini oynadıkları rollere kaptırır ve artık samimi insan etkileşimi imkânsızlaşır...
*
Günümüzün büyük bir sorunudur artık...
Kendini gizleyip mesleki rollerini oynayanlardan oluşan büyük kalabalıkların dünyasında arkadaşlık, dostluk büyük bir maskeli baloya dönüşmüş...
Yani mesleklerini, yeteneklerini kişiliğinin önünde Çin Seddi gibi tutanların egoları, inançlarından, evrensel değerlerden daha yüksek... Bu kişilerde tevazu diye görünen şeylerin çoğu sahtedir.
*
Danıştay üyesi Doç. Dr. Selami Demirkol, ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin İdari Davalarla İlgili Yargılama Ayrıntıları’ adlı kitabında, yargı kararları arasındaki ihmal ve ihlal farklarını irdeliyor...
*
Doç. Demirkol, Türkiye’deki yargıçlarla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki yargıçların farklı kararlarının perde arkasını aralıyor...
Aynı resme iki farklı bakış açısının detaylarını analiz eden Doç. Dr. Selami Demirkol, devleti koruma içgüdüsüyle verilen kararların insanlık ve hukuk tarihinde büyük yaralar açtığını sergiliyor...
*
Türkiye’deki yargılamaya karşı Atalay’ın ailesi, davayı AİHM’ye taşıyor.
Ve devletin çocuklarının hayatını koruma yönündeki pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediği, ölümü sonrası etkin bir soruşturma yürütülmediği iddiasıyla AİHM’ye taşınan davada karar farklı bir bakış açısıyla çıkıyor...
7 yaşındaki bir çocuğun şiddetli kar fırtınasında tek başına okuldan ayrılmasına izin veren okul görevlilerinin görevlerini ihmal etmelerinden şikâyetçi olan ailenin çocuğunu geri getirmek elbette mümkün değil...
Devleti koruyacağım düşüncesiyle verilen kararlar yüzünden vatandaşı mağdur eden sayısız dava örnekleri var...
Oysa Şeyh Edebali 700 yıl önce Osman Gazi’ye demiş ki:
m İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
Danıştay üyesi Doç. Dr. Selami Demirkol, ülkemizdeki davalarda verilen yargı kararlarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargıçlarının kararlarını incelemiş...
‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin İdari Davalarla İlgili Yargılama Ayrıntıları’ adlı kitabında kararlardaki farklılıkları anlatmış...
* * *
Doç. Dr. Demirkol, ihmal ve ihlal konusunda iki resim arasındaki farkı örnek davalarla yazmış...
Birinci dava:
Dünyanın her yerinde olduğu gibi ABD’de de geleneksel medya sektörü krizde...
Ki büyük bir reklam pazarı olmasına rağmen...
Son on yıldan beri sürekli geleneksel medyanın gazete ve televizyonlarının dijital dönüşüme odaklanması gerektiğini ve sosyal medya platformlarının kontrolsüz bir güç olmaya doğru gittiğini yazan biri olarak, bu noktaya gelişin bir başka nedeninin hukuk yoksunluğu olduğunu düşünüyorum...
Ve kayıtsızlığın da sonucudur...
*
Borçlarını azaltmaya ve dijital dönüşüme odaklanacağını açıklayan McClatchy, Miami Herald ve Kansas City Star dahil 30 bölge gazetesini de işletmeye devam edecekmiş...
Sosyal medya hukuki yaptırımların uzağında kontrolsüz güç olmaya devam ettikçe, geleneksel medya her ülkede aynı sorunları yaşayacak...
Vergisiz, hesapsız ve kitapsız bir alanda at koşturan sosyal medya platformlarının küresel patronlarına ‘dur’ denilmesi gerekiyor...
Yılmaz Odabaşı’nın “Dünya sığmıyor insana Havel” deyişindeki günlerden geçiyoruz...
Ve “yüzlerdeki, yüreklerdeki maske, parada kir, suda klor, havada nem, yüksek borsa, alçak basınç ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler” diyerek tarif ettiği insanlarla sevgili olunan günlerden beri...
*
İçimizden ne insanlar gelip geçmiş...
Birçoğunun yüzünü bile unutmuşuz ya da öldürmüş, içimizdeki mezarlığa gömmüşüz...
Ve ne olaylar, kavgalar, savaşlar görmüşüz...
Unutup gitmişiz...
Trenler gibi...