3. Dünya Savaşı iki yılı geçmez!
*
Yani, Çin ve ABD arasında olası bir savaşla başlayacak bir süreçten söz ediyor ve Tayvan’da yaşananlara dikkat çekiyor...
Elbette böyle bir savaşta Rusya, Çin’in yanında yer alacak...
Ya ABD’nin yanında kimler yer alacak?
En önemli soru ise, olası bir savaşta Türkiye’nin durumu ne olacak ve tarafsızlığını koruyabilecek mi?
Kısacası, dünya yine karanlık bir tünele doğru ilerliyor gibi...
Ekonomileri gittikçe sıkışan ülkelerin her zaman başvurduğu tek yol yine savaş...
Hukuktan uzak bir ortamın zararlarından herkes dert yanıyor ama yasanın çıkmasını sanki kimse istemiyor.
Çünkü, herkesin biraz da işine geliyor gibi...
Dedikodu, yalan ve iftiralardan geçilmeyen bu durum daha keyif veriyor...
Bu yüzden boşuna dememişler, “Dünyanın en etkili gazetesi fısıltıdır” diye...
*
Televizyonların gündüz kuşaklarındaki reyting patlaması da bunun başka bir göstergesi...
Yalana daha çabuk inanıyoruz...
Doğruların ise uzağında gezmeyi seviyoruz.
Kimler tarafından kullanıldıkları biliniyordu ama hep inkâr ediyorlardı...
Bugün gerçekleri söylüyorlarsa ihanete uğradıklarındandır...
Ve kendi hayal kırıklıklarının kabulüdür...
Unuttukları ise ihanet edenlerin ihanete uğrayacağı gerçeğidir...
Daha çok uğrayacaklar...
*
Rusya’nın kurduğu, büyüttüğü terör örgütü PKK’yı kullandıklarını artık kimse inkâr edemiyor... Apo’nun teslimiyle Rusya’nın kontrolünden çıkıp ABD ve AB’nin nasıl maşası haline geldiklerini de...
*
Nihayet Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi itiraf etti...
Rusya lideri Putin ise Taliban ile ortaklaşa hareket edeceklerini daha önce açıklamıştı...
Yani Rusya ve Çin, ABD’yi Afganistan’dan evine göndermiştir...
Yarın ne olacağı belli değil ama Rusya ve Çin, Afganistan’a yerleşiyor...
Kendilerine yeni bir açık pazar ve üs kuracaklarını da söylemeye gerek yok...
*
Taliban’ın üst düzey yöneticileriyle Katar’da bir araya gelen Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi diyor ki:
Afganistan’ı yeniden inşa edeceğiz!
Neden?
Koronavirüs salgını nedeniyle borç kırılganlıklarında büyük artışın yaşandığını açıklayan Dünya Bankası Başkanı David Malpass düşük gelirli ülkelerin borç yükünün 2020 yılında yüzde 12 artarak 860 milyar dolara çıktığına dikkat çekerek diyor ki:
- Sürdürülebilir borç seviyeleri, ekonomik iyileşme ve yoksulluğun azaltılması için hayati önem taşıyor...
*
“Borç sorununda yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var” diyen Malpass:
- Borç azaltma, daha hızlı yeniden yapılandırma ve şeffaflık dahil olmak üzere kapsamlı bir yaklaşım gerekiyor...
*
Düşük gelirli ülkeleri sürekli borçlandırarak yoksulluğu çözemeyeceklerini de paralı ülkelerin anlaması gerektiğini kimse söylemiyor...
Yaşananları takip ettikçe hiçbirinin tesadüf olmadığını da anlıyoruz.
Büyükelçilerin bildirisiyle dünya gündemine getirilen Türkiye’deki yargının bağımsızlığının tartışmaya açılmasını hedefleyenler daha sonra geri adım atarak süreci geçiştirdiler...
Türkiye’nin hiçbir büyükelçisinin bugüne kadar bulunduğu ülkenin kamuoyuna yönelik ve içişlerine müdahale edecek bir açıklaması veya bildirisi olmamıştır...
Olmamalıdır da...
*
“Elçiye zeval olmaz” kuralını elbette herkes biliyor ama elçiler ait olduğu ülke yönetimlerinin mesajını resmi kanallardan ilettikleri zaman zeval yani sorumlu tutulmaz...
Böyle akıllarına estiği gibi bir ülkenin içişlerine, yargısına karışırsa elbette sorumludurlar...
Biliyoruz ki elçilerin hiçbiri ülkelerinin yönetimlerinden onay almadan bu bildiriye imza atmaz...
Yani herkes kaybetmiyor...
Sabit bir gelirle yaşamaya çalışan büyük kalabalıklar sürekli kaybederken, paradan para kazanan küçük kalabalıklar ise sürekli kazanıyor...
Sabit geliri olan vatandaşlar, pahalılıktan şikâyet ediyor.
Neden?
Çünkü piyasalar etiketlerini döviz kurlarına endekslemiş.
Bir gecede hepsi değiştirilmiş...
İthal eden de etmeyen de ürünlerin fiyatlarını döviz kurlarına göre yapıyor...
*
Ne tartışmayı ne de anlatmayı...
Her akşam ekranlarda halkı bilgilendirmek amacıyla yayınlanan sözde tartışma programlarını izleyenlerin ruh hallerini merak ediyoruz...
Kavgaların adreslerine dönüşen ekranlarda, akşam kim daha çok bağırıyorsa sabah şöhret oluyor.
Konuşmacılar ekranda kendilerini böylesine kaybederse kahvedekiler ne yapar, diyoruz...
Söylenemeyen değil, söylenmeyecek şeyler konuşuluyor.
Ve de anlamsız...
*