Ve insanların hikâyelerini...
Abdülhak Hamit Tarhan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Peyami Safa, Ömer Seyfettin, Oğuz Atay, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Orhan Veli, Necip Fazıl, Nâzım Hikmet, Cemil Meriç, Tarık Buğra, Tolstoy, Dostoyevski, Soljenitsin, Puşkin, Stendhal, Flaubert, Kafka, Balzac, Victor Hugo, Emile Zola, Shakespeare, Necip Mahfuz, Cengiz Dağcı ve Cengiz Aytmatov gibi...
*
Ve her geçen gün ülkelerinin, insanlarının dramını romanlaştıran ya da hikâyeleştirenlerin sayısı azalıyor...
Günlük siyasi polemiklerin ve de olayların bilgileri üzerinden bir şeyler yazılıyor, karalanıyor, konuşuluyor...
Çünkü, büyük kalabalıklar okumuyor...
Sadece seyrediyor...
*
Ve de sayısız limana sığınıyor...
Yeni yılda okunması gereken kitaplardan bazılarını yazmak istiyorum...
Tüketim ve İkiyüzlü Pazarlama, Değer ve Değişim Yolculuğu eserlerinden sonra ‘İnce Çizgi‘ romanıyla farklı bir eser yazan eski Rekabet Kurumu Başkanı dostumuz Prof. Ömer Torlak, insan hayatındaki ince çizgilerin üzerinden yıllar geçip gidince ve insan yaşlandıkça aynı çizgilerin daha farklı anlamlar içerdiğini yazıyor...
*
‘Varla yok arasında bir çizgi’ gibi geçip giden yılların unutmak ve hatırlamak arasında sürdürülen hayatlardan birinin hikâyesini anlatıyor...
Erdem adlı gencin yaşadıkları, gördükleri ve uğradığı ihanetler, aslında ülkenin de bir dönemini ve perde arkasındaki gerçeklerini...
*
ABD’de yaşayan genç bir gazeteci dostumuz
Ve yolun başındayız...
Geçen bir yılı düşündükçe hangi ihmali, rezilliği, çirkefliği, savaşı ve ihaneti anlatacağımızı da şaşırmış durumdayız...
İki gerçeği olanların dünyasında, doğruyu kaybetmenin yalnızlığına düşen kaç milyon insan yaşıyor, bilmiyoruz...
Boşluğun ihtişamını hiçbir şey dolduramıyor.
Ve de bir ömür boyu gizli ihtiraslarıyla yaşayanların ölüp gittiklerini de görüyoruz ama yine de ders almıyoruz...
İflah olmuyoruz ve bu yüzden iki yakamızı bir araya getiremiyoruz...
*
“Yeraltında kefen yırtmak”
Ve de kimliksiz kişilerin sosyal medya adreslerinde gündemi sürekli terörize etmesiyle sayısız doğru, bilinçli bir şekilde insanların hafızasından siliniyor...
Politik eğilimlerin kronikçi rolünü oynayanlar, bir arada yaşamayı her geçen gün daha da zorlaştırıyor...
Bir yıl daha geçip gidiyor...
Ve biz biraz daha bölünüyoruz...
Ya da parçalanıyoruz...
*
Kendimizle yüzleşemiyoruz...
Tarihçi yazar
“Dünyayı görmeden hiçbir şey ifade edemezsiniz” diyen Prof. İlber Ortaylı:
Okulu bitirir bitirmez evlenip de mobilyacı dükkânı gezeceğinize, dünyayı gezip görün...
*
Bir yıl daha gelip geçti...
Ve biz tüm umutları yine bu yıla bıraktık...
Yapılması gerekenleri de...
Kısa çizgilerle yolları bölüp duruyoruz.
Lakin...
Birbirimizi yıkıp geçiyoruz.
Ve de yakıp...
*
Nereye baksak bir savaşın hazırlığı yapılıyor...
Ve sayısız ihanetlere imza atılıyordu...
“Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız” sözüne inat yaşayanlar, savaşarak neyi ele geçirebileceğini sanıyordu...
Yaşadıklarını hatırlıyor ve gözlerini dikip duvardaki tabloya bakarak söyleniyordu:
-
Neyi açıp okusak içimiz kararıyor...
Ve karartılıyor...
İçerdekilerin ve dışardakilerin yazdıkları hikâyeler kâbusname’ye döndü...
İnsanların yaşama umudu tüketiliyor...
Akrep ruhlu insanların ürettiği kâbus senaryoları yüzünden büyük kalabalıklar hayata küsüyor...
*
Dünyaya bakıyoruz, okuyoruz durum yine aynı...
Bir yandan COVID-19 virüsünün Omicron varyantı...
Ve devasa memur ordusuyla feodalizmin bekçiliğini yaptığını da...
Akşın Yenisey Türk Edebiyatı Dergisi’nde ‘Rusya’nın Bineksiz Deccali’ başlıklı yazısında Oblamov ve Rasputin’in Rus arması üzerinde zıt taraflara bakan bir kartalın iki başı gibi olduğunu belirtiyor ve diyor ki:
Biri batıya, biri doğuya bakan ama hiçbir şey görmeyen birbirine yabancı iki kafa...
Bu kartalın uçabilmesi için kafalardan birinin diğerini gagalayarak öldürmesi gerekiyordu...
*
“Bir bütün olarak toplum bürokratların eline geçtiğinde, inisiyatif ruhunun yerini Oblomov uyuşukluğu alır” diyen Akşın Yenisey, bu durumun Çarlık Rusya’sını saran ulusal ve kamusal “mental yorgunluğu”nu ortaya çıkardığını belirtiyor...
Avrupa’nın sanayileştiği bir dönemde orta sınıfı bütçeye bağlı memurlardan oluşan Rusya’nın durumunu ise Yenisey şöyle özetliyor:
Bu yorgunluktan dolayı İspanya gibi feodaliteye mahkûm olarak sıkışıp kalmıştı ve yerinden kımıldamak bile istemiyordu...