Yarım insan, hayata karşı sorumluluk ve sevgi duymaz

Yüce Allah, insanı en mükemmel varlık olarak yaratmış ve ona diğer canlı varlıklardan farklı olarak bahşettiği akli ve vicdani melekelerinden dolayı sorumluluklar yüklemiştir. İnsan hemcinslerine ve tüm canlılara karşı sorumludur.

İnsanoğlu ahlak, bilgi, beceri ve yeterlilikleri nispetinde bu sorumluluklardan derece derece pay sahibidir. Bir doktor, insanın hayatından sorumludur. Meslek hayatına atıldığı ilk andan beri yaptığı Hipokrat yemini, ona hastaları karşısında her ne şart altında olursa olsun hekimlik görevini yerine getirme sorumluluğunu hatırlatır. Dilsiz ve meramsız bir inleyişe şifa bulma görevini yüklenmiş veterinerin sorumluluğu da bundan farklı değildir.

Bir fidanda açan gül, bulunduğu ortama güzellik ve serinlik veren ağaç gövdesi, dalındaki ham meyve, bastığımız yerlerde adımlarımızdan merhamet dileyen incecik çim dalları, uçuşan kuşlar, yuvalarına yiyecek taşıyan karınca sürüleri, Cenab-ı Hakk'ın üstün varlık olarak yarattığı bizlerden hep bu insani davranışı beklerler.

* * *

İnsan, başta kendi hemcinsleri olmak üzere, bütün canlılara karşı böyle bir duruşla mükelleftir. Bu, aynı zamanda Allah'a dönük bir duruştur. Káinatın ve yaratılmışların tek ve gerçek sahibi olan Allah katında değer bulacak davranışlar manzumesidir. Temellere koyduğumuz harçların mayasında bu erdemli katkılara yer yoksa, toplumun ve insanlığın geleceğini nasıl tehlikelerin beklediğini anlatmaya bile gerek yoktur.

Buradan aydınların, bilim ve din adamlarının sorumluluğuna gelmek istiyorum. Toplumun omurgası, bu insanların ürettiği maddi ve manevi değerlerin bileşkesidir. Yarım hekimin cana, yarım hákimin adelete kıyması gibi, yarım alim de bütün insanlığa kıyar. Hayatımızdaki yarımları bir türlü tama tahvil edemediğimiz içindir ki, her alanda büyük perişanlıklar yaşıyoruz. Eğitimimiz perişan, sağlığımız perişan, ekonomimiz perişan, sosyal hayatımız perişan. Doğruluk, dürüstlük, sevgi, saygı, erdem ve merhamet gibi insanlık değerlerini kasap süngeriyle hayatımızdan söküp atmaya kurulu bir düzenin çarkları arasında ufalanıp duruyoruz.

Noksan malzeme ile yapılan okullar çocuklarımıza mezar olurken, yolsuzluk aletleriyle donatılan şifahanelerde hayatlar kurtarılmaya çalışılıyor. Eğitimde hálá pek çok ülkenin gerisindeyiz. Gelişmiş ülkeler, ilmin verileriyle uğraşırken, biz kendini ‘‘alim’’ diye tanıtan bir kısım insanların hezeyanlarını tartışıyoruz. Şöhret ve çıkar uğruna Kur'an'ın ilahi mesajını bile kendi dillerine uyarlama çabasında olanlar var. Hastalıklarının en ileri evresi olan ‘‘mehdilik’’ iddiasıyla Kur'an ve sünnet tahrifçiliğine soyunup insanımızın inanç dünyasını perişan ediyor, iman hayatımızın temellerine nem sızdırıyorlar. İbadet birliğimizi parçalıyorlar.

* * *

Farklı düşünmek, farklı görünmek, farklı algılanmak, bundan kitap tirajlarına dayalı çıkar üretimi yapmak uğruna gençlerimizin dimağlarına kuşku tohumları serpiyorlar. Artık bu sorumsuzluğa dur demenin zamanı gelmiştir. İlim ve fikir namusuna sahip herkesin, kamuoyu önünde sergilenen bu din bezirgánlığına karşı cesur ve kararlı bir duruş sergilemesi, dini, aynı zamanda da milli sorumluluğumuzun gereğidir.

Hz. Ali, bu tür ilim erbabından söz ederken şikáyetlerini şöyle dile getiriyor:

‘‘Benim çok ilmim var ama ne yazık ki öğretecek adam bulamıyorum. Bazı insanları buluyorum, bunlardan kimileri salim ve yetkindirler ama zeki değiller, anlayamıyorlar veya yanlış anlıyorlar, kimileri de zeki ve kavrayıcıdırlar, fakat benden bir şey alır almaz bilgilerini maddi menfaatleri için bir vesile kılıyorlar, yani ilmi basit ve iğrenç hedeflere kavuşmak vesilesine dönüştürüyorlar.’’

Ünlü şair ve mütefekkir Senai de şöyle diyor:

‘‘İlim öğrendiğinde hırstan o zaman daha fazla kork,

Çünkü gece lambayla gelen hırsız, seçerek daha iyi mal götürür.’’

İlmin tahrip gücünü değil, tanzim gücünü kullanarak insanlığa hizmet edebiliriz.

SORALIM ÖĞRENELİM

Okuduğumuz Yasin, Hatmi Şerif ve diğer duaları peygamberimizin ve diğer ölülerimizin ruhuna bağışlamak doğru değil diyorlar. Ölülerimize dua okumayalım mı? Gülsen OĞUL

Ölülerimize elbette dua etmeliyiz. Peygamberimiz de zaman zaman Medine'deki El Baki mezarlığına giderek dua etmiştir. Okuduğunuz Yasin-i Şerif veya herhangi bir ayet sevabını ölülere bağışlayabilirsiniz. Hatim, Kur'an-ı Kerim'i başından sonuna kadar okumaktır. Kur'an mealini okumak da sevaptır ve hatim yerine geçer. Çünkü Kur'an, anlaşılmak için gönderilmiştir.
Yazarın Tüm Yazıları