Sanat üzerine düşünceler

SANAT, insan akıl ve muhayyilesinin ürettiği en önemli değerlerden birisidir. Bir toplumun gelişmişlik seviyesini tayin eden belirleyici faktörler arasında sanatın ve sanatçının yeri daima özel bir ağırlık taşımıştır.

Dünyanın neresinde olursa olsun, sosyal hayatları anlamlı kılan, ona renk ve heyecan katan tek olgu sanatın sihirli gücüdür.

Sanat, duygu ve düşüncenin estetik boyutudur. İnsan ruhunu nakışlayan güzellikler bütünüdür. Sanattan ve sanatçıdan mahrum bir milletin sağlıklı bir geçmişi olamayacağı gibi geleceği de yoktur. Onun içindir ki sanat, bütün devirlerin ve kabullerin ortak paydasında yer alır.

* * *

İslam dünyası sanatın insan ruhu üzerindeki yapıcı etkisini, birtakım kalıplardan ve boş inançlardan çekip alamadığı için kendi rönesansını yaşamakta zorlanmıştır. Bu eksikliğin İslam coğrafyasındaki tezahürleri ise geri kalmışlık, yoksulluk ve perişanlık olarak karşımıza çıkmakta; buna bir de kan ve barut kokuları eklenmektedir. Sevgi ve barış dini olan İslam, ne yazık ki ‘terör’ gibi insanlığı tiksindiren bir kavramla anılır hale gelmektedir.

Sanat kelimesi Arapça’da amel, iş yapma anlamlarını taşıyan ‘san’a’ kökünden gelmektedir. Sanat, dini, dili, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun, insanları aynı noktada buluşturan evrensel bir fuardır. Tolstoy, ‘İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır’ der.

Sanatçı, karşılık beklemeden sanatı gerçek anlamda özümseyen, önemseyen; sanatı kendi düşünce ocağında eriterek estetik biçime getiren; içinde bulunduğu dönemin aykırılıklarıyla kavga ederek çağlar öncesinden asırlar sonrasına seslenebilen; çoğunluğun benimsediğini, gördüğünü, düşündüğünü farklı şekilde yorumlayandır. Bıraktığı eserler ve izlerle toplumun üst katlarında yaşamayı hak eden insandır. Rafine bir ruh yapısına sahiptir. Bu tanımdan hareketle; var oluştan bu yana insanlığı ve insanlık değerlerini yeniden inşa eden, bin gözle bir hedefe bakarak hayatın anlamını kuran peygamberlerin de birer sanatçı olduğunu söylemek mümkündür.

Bir din, kendini en iyi şekilde sanatla ifade eder. Kuran’ın bizatihi kendisi bir sanat eseridir. Hz. İbrahim’in inşa ettiği Kábe, o dönemin en zarif eseridir. İslam’ı sanat ve estetikten soyutlayan görüşlerin hiçbir dini dayanağı yoktur. Aksine İslam dini sanat ve estetiği öven, öğütleyen bir dindir. Hazret-i Muhammed (SAV) de ‘Allah güzeldir, güzelliği sever, Kuran’ı sesinizle güzelleştiriniz’ buyurmuştur.

Kuran’da Ad kavmine ait İrem şehri, görkemli mimarisi ve yüksek sütunlarının ihtişamıyla dikkati çekmektedir. Fecir suresinde ‘...yüksek sütunlar sahibi ‘İrem’ ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmış değildi’ ifadesiyle bu muhteşem mimari anlatılmaktadır.

Kuran’da ‘altından ırmaklar akan’ diye tarif edilen cennet köşkleri, sonsuz güzellik áleminin sanat şahikaları olarak hayallerimizi süslemiyor mu?

* * *

İslam medeniyet coğrafyası mimaride ve süsleme sanatında çok değerli eserlerle bezelidir. Bunun en güzel örnekleri Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde görülmektedir. Cumhuriyet dönemi, Mustafa Kemal Atatürk’ün de teşvik ve desteği ile plastik sanatlarda ve sahne sanatlarında güzel ve anlamlı eserlerin çıkmasına fırsat ve zemin oluşturmuştur. ‘Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir’ sözü bu yüksek kavrayışın en güzel ifadesidir. Her şeyi sanatla güzelleştirebiliriz.

Sanat ve estetik, insan ruhunu besleyen, onu nakışlayan, onu iyinin ve güzelin sahibi yapan en büyük etkendir. Sanat dünyamız her alanda yeni eserlere, yeni isimlere muhtaçtır. Sanattan ve sanatçıdan yoksun bir toplumun geleceği olamaz. Sanatın dünyamızı güzelleştiren parıltılı ışığı altında mutluluk ve esenlik dolu bir hayat dileğiyle bugünkü yazımı noktalamak istiyorum.

SORALIM ÖĞRENELİM

Sabah namazından sonra kaza namazı kılınır mı?

Suat İpek/ANKARA

Ebu Hanife de dahil mezhep imamlarının büyük çoğunluğu, sabah namazından sonra kaza namazının, iki rekat tavaf namazının ve özellikle o vakte bırakmamak kaydıyla cenaze namazının kılınabileceği görüşündedirler. Bunların dışında güneş bir mızrak boyu yükselinceye kadar nafile namaz kılmak yasaklanmış veya mekruh sayılmıştır.

Yara bandı üzerine meshedebilir miyim?

Şefik Alkan/BURSA

Gusül veya abdest alırken yarayı açmada zarar görülürse, sargı, yakı ve bant dışına elinizi ıslatarak sürmeniz yeterlidir.

Peygamberlere günahkár tabiri kullanılır mı?

İlyas Atalar/İZMİR

Peygamberler masum, emanete sadık, güvenilir, seçkin insanlardır. Peygamberler için günahkár tabirini kullanmak saygısızlıktır. Beşeriyet gereği bazı hatalara düşseler bile Allah tarafından düzeltilirler. Onların düştüğü hatalara günah değil ‘zelle’ (sürçme) tabiri kullanılır.

Müekked ve gayr-i müekked sünnetler ne demektir. Açıklar mısınız?

Burhan Polat/ANKARA

Peygamberimizin çoğu zaman kıldığı, bazen kılmadığı sünnete müekked (pekiştirilmiş) sünnet denir. Sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri gibi. Peygamberimizin çoğu zaman kılmadığı, ara sıra kıldığı sünnete de gayr-i müekked sünnet denir. İkindi namazının sünneti ile yatsının ilk sünneti gibi. Sünnetler, farzlardaki eksiklikleri tamamlar ve sevap kazandırır.
Yazarın Tüm Yazıları