İNSANLIĞIN tarih boyunca geçirdiği büyük dönüşümlerin ve elde ettiği değerlerin arkasında hep iki kavram yer almıştır: Kitap ve okumak.
Hangi alanda olursa olsun yapıcı, ulusal ve evrensel özelliklere sahip olumlu sonuçlar elde edebilmek için düşüncenin üretilmesine ihtiyaç vardır. Bu da çok okumayı gerektirir.
Bizler kitaba, ilme, okumaya ve öğrenmeye müstesna bir önem veren ve ilk mesajı oku olan yüce dinin mensupları ve Türk-İslam kültürüyle bütün varlıkların hak ve hukukuna riayet edildiği muazzam bir medeniyetin mirasçılarıyız.
* * *
Bu dönemde İslam inanç ve kültürü insanlarımızı şekillendirirken, ferdi ve sosyal davranışlarımızın özünü de kitap belirliyordu. ’Kitapta yeri vardır’ cümlesi, insanlarımızın müştereken yöneldiği bir davranışı belirtiyordu. Kitap şuuru, milli bünyemizin en büyük bütünleştirici unsuru idi. Cihana hükmeden sultan ile bezirgánı, sadrazam ile esnaftan bir kişiyi, alim ile halktan bir vatandaşı aynı ortak değerin çizgisinde yürüten büyük kudret işte bu şuurdur.
Kitap şuuru, milletimizi yazılı olan her şeye saygı gösteren, káğıda hürmet eden, yolda gördüğü káğıt parçalarını bastonunun ucundaki demirle toplayan ve onların ayak altında kalmasına razı olmayan, hassas ve estetik değerlere sahip insanların oluşturduğu yüksek bir toplum seviyesine yükseltmiştir.
Kitabın önemi ve kıymeti, halk kültürümüzde çeşitli deyimlere ve atasözlerine bile yerleşmişken, yaşanan hızlı kültür değişimleriyle televizyonun, teknik cihazların ve benzerlerinin hayatımıza hızlı bir şekilde girmesi sonucunda kitap, toplumumuzdaki eski saygınlığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
* * *
Yapılan bir araştırmaya göre; bir vatandaş günde ortalama 7 saat 20 dakika televizyon izliyor. Bu üzüntü verici bir durumdur. Batı, yazılı kültürü belli bir düzeye getirdikten sonra görselliğe geçmiştir. Ama bizde henüz yazılı kültür birikimimiz belli bir düzeye yükselmemiştir. Bilindiği gibi dünyada kalkınmışlık ve ileri gitmenin temel göstergeleri arasında o ülkede yayınlanmış kitap sayısı ve eserlerin tirajı da gösterilmektedir.
Nüfusu 70 milyonu aşmış olan ülkemizde yayınlanan eserlerin basım adedinin yaklaşık 30 yıldan beri aynı seviyelerde olması, kültür hayatımız açısından üzüntü verici bir durumdur. Günümüzde okur-yazar oranı yüzde 90’lar düzeyine ulaştığı halde, okuma alışkanlığının buna paralel olarak artış göstermemesi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir durumdur. Aynı üzücü durum tirajlarını yıllardır artırmayan gazete ve dergiler için de söz konusudur.
Batı ilkel hayat yaşarken, Müslümanlar muhteşem bir kitap medeniyeti inşa ettiler. İşte iki örnek:
Halife Memun, Bizans’ı yendiği zaman savaş tazminatı olarak eski Yunan yazmalarından başka bir şey istememiştir.
‘Beytül Hikme (ilim ve irfan yuvası)’deki kitapların sayısı bir milyon cilde ulaşmıştır. Bundan başka aynı şehirde yüzden fazla halk kitaplığı vardır. Bağdat, Moğollar tarafından işgal edildiğinde yağmalanan kütüphanelerden Dicle’ye atılan kitapların çokluğu sebebiyle nehrin suyu günlerce mürekkep mavisi olarak akmıştır. O dönemde Bağdat’la yarışabilecek bir başka şehir Kurtuba idi. Burada da Halife El Hakem’in 400 bin ciltlik kütüphanesi vardı. Batı, Rönesans’ını bu medeniyete boçludur.
* * *
Sonuç olarak İslam’ın ana kaynağı Kuran’da ilk emrin ‘oku’ olması, Allah’ın kaleme, yazıya yemin etmesi, her emir ve yasaktan sonra ’düşünüyor musunuz?’, ’anlıyor musunuz?’ tarzında hitap etmesi, ilme ve okumaya verdiği önemi gösterir.
İslam okumak, öğrenmek için zaman, mekán ve yaş kaydı koymamıştır. Beşikten mezara kadar erkek, kadın herkese ilmi öğrenmeyi farz kılmıştır. Yolculukta, savaş zamanında, ticaretle uğraşırken, misafirlikte her müsait zemin ve zamanda okumalıyız. Yanımızda, çantamızda kitap taşımalıyız.
Abdullah ibni Mübarek’e soruyorlar: Öleceğine bir saat kalsa onu ne ile değerlendirirsin?
Cevap: Okumakla... Kitap en büyük dost, en vefakár arkadaştır.
SORALIM ÖĞRENELİM
Pamukova’da meydana gelen kazadan sonra bir yetkili ‘Takdir-i ilahi’ dedi ve işi Allah’a havale etti. Bu doğru mu?
Metin Demir/İSTANBUL
Önce şu hususun altının çizilmesinde fayda var. Gerek doğal afetlerden, gerekse bu tür kazalardan korunmak için somut çözüm yollarını ilgili bilim adamları tespit edecektir. İnsanlara düşen görev, ilim adamlarının yaptıkları ikazları dikkate almak ve onların ortaya koydukları çözüm yollarını uygulamaktır. İlmin ve tekniğin gerekli kıldığı tedbirleri almadan işleri Allah’a havale etmek ve netice itibarıyla meydana gelen musibet ve kazaları ‘takdir-i ilahi buymuş’ deyip geçiştirmek, asla doğru değildir. Bize düşen görev vazifemizi yapmak, Allah’ın işine karışmamaktır. Bütün sebeplere sarıldıktan sonra meydana gelen felaket ve kazalar için Allah’a sığınılmalıdır. Yüce yaratıcıyı kendi tedbirsizliklerimize, kusurlarımızın içine ortak yapmak iyi bir davranış olmadığı gibi, Allah’a iftira atmaktır. Ayrıca kazada ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Yeni evlendik, eşimle aramızda az da olsa problemler oluyor. İleride büyüyeceğinden endişe ediyorum. Tavsiyeniz ne olur?
Y.R/İZMİR
Sağlam bir aile yuvasının temelinde 4 ayak vardır. Bunlar sevgi, güven, fedakárlık ve hoşgörüdür. Aranızda birtakım küçük farklı davranışlar olabilir, bunu problem haline getirmeyiniz. Bu farklılığın insan yapısının bir gereği olduğunu unutmayınız. Dinimizde boşanma hoş karşılanmamıştır. Deniz her zaman berrak ve sakin olmaz. Bazen rüzgár, kasırga çıkabilir. Sizlere düşen görev, el birliği ile karşı koymaktır, sandalı batırmak değil.
Cuma namazına başlayacağımız sırada abdestim bozuldu. Hemen oracıkta teyemmüm edip kılabilir miyim?
Musa Ateş/İSTANBUL
Bedeli bulunan veya kazası mümkün olan namazların vakitlerinin çıkma korkusu, yani zaman darlığı teyemmümü caiz kılmaz. Bu sebeple cuma namazının yerine öğle namazı kılınabileceğinden teyemmüm olmaz. Ancak bedeli bulunmayan bayram ve cenaze namazına abdest almakla yetişmek mümkün olmazsa, bu iki namazı kaçırmamak için teyemmüm edilmesi caiz görülmüştür.
Çürüyen dişimi doldurdum, boy abdestime zararı var mıdır?
İbrahim Şafak/İSTANBUL
Çıkan bir dişin yerine yeni diş taktırmak, çürüyen dişi doldurmak veya kaplatmakta bir sakınca yoktur. Bunlar abdest ve gusüle mani değildir.
Almanya’da tavuklar boğularak öldürülüyor. Biz de yiyoruz, ne dersiniz?
İsa Tütüncü/ALMANYA
Maide suresi 3’üncü ayette, boğularak öldürülen hayvanların yenilemeyeceği açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla boğularak öldürülen tavuk helal olmaz. Şu ana kadar yediklerinizden ötürü tövbe edin. Bundan sonra da yemeyi bırakın.