BU hafta köşemi, İslam ülkelerinin, Hıristiyan Batı’ya kıyasla geri kalmışlığının iç ve dış sebeplerini anlatan 2.7.2004 tarihli yazımdan dolayı iki okurumun bu konuyla paralel düşüncede gönderdiği ve köşemde yayınlanmasını istedikleri, benim ise hiç tereddüt etmeden altına imza atacağım yazılara ayırdım.
‘Sayın hocam, 02.07.04 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki sütununuzda yazınıza ek olarak benim başka bir görüşüm de var: Hıristiyan Batı’nın yaşam aşamaları ‘extravertiert’, yani dış dünya değerlerine endeksli, keşfedici ve dev adımlarla hırslı üretici, üretici ama, üretimin sonuçları önceden düşünülmeden veya gelişimleri bu sonuçlar ışığında yürütülmeden. Amaç: Hem başarı, hem de kazanç! Gen teknolojosi, atom reaktörleri ve klonlamalar bu doğa karşıtı oluşumların zirvedeki örnekleri.
İslam kökenli Doğu’nun yaşam aşamaları ise ‘introvertiert’, yani iç dünya değerlerine endeksli, sezi güçlü araştırıcı, yavaş ve kanaatkár, doğa verilerini şükranla kullanarak üretken.
20. yüzyılın başlarından beri insanlık ve onun yaşam adımları ne yazık ki global robotlaşmaya başladı. Doğu’ya, öncelikle de İslam kökenli Doğu’ya, kurnazca ve sinsice egemen olan Batı, onu da kendisine benzetmeye başladı. Doğanın tüm canlılara hak olan verilerini, paraya doymayan endüstri devlerinin rant hırsını gidermek için ivedilikle tüketmeyi amaç edinen küreselleşme, bu kökten yok edici gelişimin zirvedeki örneği. Özet olarak ben, İslam kökenli Doğu’nun 20. yüzyılın başına kadar olan gelişimlerini, Hıristiyan kökenli Batı’nın, yap-boz ve sömür-yok et gelişimi karşısında, geri kalmışlık olarak görmüyorum. İslam kökenli Doğu, eğer İslam dininin eğitime, ilme ve iktisadi kalkınmaya verdiği, sizin de yazılarınızda özenle vurguladığınız taban değerleri üzerine zaman kaybetmeden ve ciddiyetle bilinçlenirse, Batı’yı taklitten radikal vazgeçer.
Yazılarınızdan da kazandığım bilgiler ışığında, İslam dininin, insanlığın maddi manevi gelişimine yegáne sağlam tabanı oluşturacak doğa verilerine saygıyı, sevgiyi ve onunla uyum içerisinde yaşamayı olanaklı kılacak tüm değerleri içeren en güzel kaynak olduğuna inanıyorum.
Yazımı, köşenizde yayınlatmayı olanaklı kılarsanız sevinirim. Belki böylece, Hıristiyan Batı karşısında kendisini Müslüman Doğulu olarak aşağı gören okuyuculara, yeni bir görüş kaynağı olur. Saygılarımla...’
Diğer bir okurum ise 40 yıldır Almanya’da yaşayan, çeşitli üniversitelerde ders veren, araştırmalar yapan Prof. Dr. Muzaffer Andaç. Andaç şunları yazmış:
‘Çok değerli hocam; Türkiye’de birçok bilim adamının ve halk sınıfındaki insanlarımızın beyinlerini kurcalayan soruya, Almanya’daki uzun deneyimlerim ve araştırmalarım neticesi açık bir cevap vermiş oluyorum. Soru şu: Niçin Avrupa teknolojide ilerlemiş ve refah bir hayata kavuşmuş? Acaba bu Hıristiyanlık dinin üstünlüğünden veya başka bir deyimle Hıristiyanlığın ilme daha çok önem vermesinden mi geliyor? Yoksa İslam dini, ilme araştırmaya engel mi oluşturur veya oluyor?
Bu iki düşüncenin ikisi de gerçeği yansıtmıyor. Yani ne Hıristiyanlık ilme daha büyük önem veriyor ve ne de İslam dini ilme engel oluyor veya ilme yeterli derecede önem vermiyor, desteklemiyor ve teşvik etmiyor.
Hıristiyanlık dini, ilme kelimenin tam anlamıyla engel olmuştur. Bunu bütün Almanlar bildikleri için kiliseden ayrılmışlar, artık Hıristiyanlığın esas inanışlarına inanmıyorlar. Avrupa, haçlı seferleriyle İslam’la karşılaşınca bütün ilerleme ve araştırma ilhamlarını Kuran’dan almışlar ve bu hızla Rönesans hareketlerini, ‘aydınlanma’ dönemini yaşayarak bugünkü refaha kavuşmuşlardır. Müslümanlar ise özellikle Türk eğitiminde büyük ihmaller veya yanlış düzenlemeler yapmış, 18. yüzyılda eğitim programlarından fizik, kimya, matematik, astronomi gibi pozitif ilimleri kaldırmış veya çok kısıtlamış, onun yerine yalnız İslam ilimlerini koymuştur. Bu yüzden doğal olarak ülkemizde müspet ilim ve bu nedenle teknoloji gelişememiştir. Matbaanın bulunuşundan ancak iki yüz yıl sonra yurdumuza geldiğini düşünürsek, geri kalmamızın nedeni daha iyi anlaşılır. Alman gençleri bu gerçek karşısında çok memnun oluyorlar. Beraber ders verdiğim Hıristiyan rahipler de bu gerçeği kavradıkları için bana İslam dersi verdirtiyorlar.’
Bu okurlarımın göstermiş oldukları ilgiden dolayı teşekkür ediyorum. Bu konu üzerinde siz değerli okurlarıma ileriki haftalarda daha detaylı bilgiler sunmaya devam edeceğim
SORALIM ÖĞRENELİM
Kuranda bir taraftan Allah’ın, álemi 6 günde yarattığını bildiren ayet varken (sure 25, 60), diğer taraftan bu yaratılışın bir anda vaki olduğunu bildiren ayet mevcuttur (sure 54, 50). Bu iki ayet arasında çelişki yok mudur?
Serpil Üstünakıl-İSTANBUL
Bu iki ayet arasında çelişki yoktur. İlk ayette geçen zaman insani zamandır. Bu zamanda her türlü değişme doğmak, ölmek, sevinç, keder, geliş-gidiş gibi haller meydana gelir ki bu geçici insani zaman, yaratılış anında oluşmuştur. Yaratılmışları ilgilendirir. Bu zaman kavramında gece, gündüz, ay ve yıl söz konusudur. 2’nci ayette ise kastolunan ilahi zamandır. Yani Allah’ta her şey her anda mevcuttur. O görülecek, işitilecek her şeyi bir tek anda idrak ediyor. İlahi zaman, daimi bir şimdiden ibarettir.
Ben 30 yaşında bir bayanım. Geçmişimde hırsızlık da dahil çok günah işledim. Her şey tersine gidiyor. Biraz yalnız kalsam, aklıma yaptığım iğrençlikler geliyor. Bu da beni bunalıma itiyor. Yaşamak istemiyorum. Bana sakın helallik al demeyin, bir çıkış yolu gösterin.
Çiğdem K.
Sevgili okurum, karanlık ışığa engel değildir. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Samimi tövbe edip günahlarınızdan kurtulunuz, geçmişteki kusurlarınıza takılıp kendi manevi dünyanızın daha fazla tahrip olmasına fırsat vermeyiniz. Üzerinizde kul hakkı olduğu anlaşılıyor. Önce helallik alma yolunu deneyiniz. Yüce Allah, kul haklarına saygılı olmayı emrediyor ve bağışlanma için de hak sahibinin bağışlamasını istiyor. Şayet bunlar mümkün değilse, hak sahibine dua etmeniz, onun için sadaka vermeniz ve kendiniz için de çokça ibadet yapmanız gerekir.
Hacı Bayram Veli Hazretleri hakkındaki muhtevalı yazınızı okudum, çok teşekkür ederim. Öneriniz, bundan sonra çalışmalarımızda gerekli olduğunda dikkate alınacaktır.