"SAZIM düzen tutmaz olsun/Telim Allah demeyinceCan canana gitmez olsun/Yolum Allah demeyinceRüzgárlarım esmez olsun/Düşmanlarım susmaz olsunKılıcım da kesmez olsun/Kolum Allah demeyince"
Bu güzel ve deruni deyişin saz ve söz ustası, önceki gün bir daha çalmamak, söylememek üzere sustu. Her fani gibi o da geldiği, var olduğu kaynağa geri döndü. Hakk’a yürüdü. Sazıyla sözüyle hep "Hak" dedi, zulme ve haksızlığa isyan etti. O, bir Yunus’tu, Karacaoğlan’dı, Aşık Veysel’di. Sanki, gelmiş geçmiş áşıkların, hak erlerinin senteziydi. Onların her birinden bir iz taşıyordu aşk ve gönül áleminde.
* * *
Erzurumlu Aşık Reyhani’den söz ediyoruz.
Yoksulluğun çoraklaştırdığı bir yaşamdan geliyordu. Dede ırgat, baba ırgat, oğul ırgat. Bir yanda gönül yarası, bir yanda yoksulluğun kor ateşi onu yaktı, pişirdi, olgunlaştırdı ve genç yaşta bir gönül ve tefekkür adamı olarak kendi kültürünün unutulmazları arasına kattı. İmanına şahadet eden deyişlerini de yanında götürerek Hakk’ın dergáhına ulaştı.
Hayatın çekilmezliğine umut aşılayan şu sözlerle meydan okumuştu:
"Bilene bellidir gizli muamma/Görene bu sırlar gizlidir sanma
Şimdilik bu hükmün çakalın amma/Bir gün bir kükremiş aslan gelecek."
Kahramanlar bir milletin tarihini, ozanlar da o milletin hasletini nakışlarlar. Áşık Reyhani işte bu nakkaşlardan birisiydi. "Gidirem, Nazlı Yare Bir Çiçek, Gazeteci" gibi şiirleri zihinlerde yer etmiştir.
"Ben de bir áşığım Reyhani adım/Sorun çiçeklere az mı ağladım
Benim tabiattan bir tek muradım/Götüreyim nazlı yára bir çiçek."
Şiiri bir şaheserdir.
Kültür ve medya dünyası ona hak ettiği yeri ne yazık ki vermedi. Ölümü, sevenlerinin yüreğini yaktı, ama ölüm haberi ülkemizin yaygın basınında ve medyada gerektiği şekilde yer almadı. Çünkü elinden tutanı yoktu. Şişirilmiş balonlara itibar eden "kahpe felek" ona sırtını dönmüştü.
İnsanlar ne kadar suskun ve kayıtsız olurlarsa olsunlar vicdanlar hep gerçeği ve doğruyu aramıştır. Kendi insanının ve kurumlarının yıllarca göz ardı edip görmezden geldiği bu değerli ozanımıza okyanuslar ötesinden yabancılar ilgi göstermiş ve sahip çıkmak istemişlerdir. Áşık Reyhani birçok ülkeye konser ve konferanslara katılmak üzere çağrılmış, Michigan Üniversitesi’nde katıldığı bir konferanstan sonra da kendisine fahri öğretmenlik unvanı verilmiştir. Kültür ve medya dünyamızın böyle bir değere sahip çıkmamış olmasını "utanç verici bir durum" olarak değerlendirmek durumundayız.
Türkiyemiz ne yazık ki böyledir. Bu vatanın hakiki evlatları tevazu içinde yaşar, yine tevazu içinde her türlü şarlatanlıkların dışında reklamsız, gösterişsiz çalışır ve aynı şekilde hayata veda ederlerken, Batı dünyası kendi değerlerini anıtlaştırmak ve dünyaya tanıtmak bir yana, evrensel bir anlayış ve sorumluluk içerisinde başka milletlerin değerlerini de ilgi ve takdir alanlarının içine katmışlardır. Ama biz Reyhani gibi değerleri rahatlıkla bir köşeye bırakabiliyoruz. Yönetenler de başlarını günlük siyasetten alamadıkları için bu değerlerin kıymetini idrak edemiyorlar.
Reyhani ile en son Brüksel’de karşılaşmıştım. Kendisiyle uzun bir sohbetimiz oldu. Yeni yazdığı "Yaliram" şiirini okudu. Bu şiirinde oradaki Türk vatandaşlarının çektikleri sıkıntıları alaylı bir üslupla dile getiriyordu. Kıskanılmaktan, gözden düşürülmek istenmesinden yakınmıştı. Ona şunları söyledim:
* * *
"Müspet yoldan bir şey ortaya koyamayanlar menfi yönden şunu bunu karalamakla amaçlarına ulaşabileceklerini zannederler. Vaktiyle Shakespeare, Victor Hugo, bizde de Abdülhak Hamit vb. şair ve sanatkárlara yapılan haksızlıklar günümüzde benzerlerine yapılıyor. Haksızlığı yapanlar gidiyor, unutuluyor; ancak haksızlığa uğrayan bu değerler aradan asırlar geçmiş olmasına rağmen hálá isimleri ve eserleriyle insanlığa ışık tutmaya devam ediyorlar. Seni kimse tahtıntan indiremez."
Faruk Nafiz, azabın ve ıstırabın, gerçek sanatın büyük gıdası olduğuna inanırdı. "Şair" isimli şiirinde şöyle diyordu:
"Onlar ki bugün gökte birer kasra çekildi,/Devrinde fakat hangisi mes’ud olabildi?
Varsın seni ömrünce ateş çemberi sarsın,/Şair! Sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın."
Kendi ifadesiyle öldü ve kurtuldu bu dünyanın gamlı hayatından.
"Bir Abdullah vardı öldü dediler/Ne ey oldu kardaş öldün kurtuldun
Kefenin komşular aldı dediler/Ne ey oldu kardaş öldün kurtuldun."
Ruhun şad olsun büyük ozan! Nur içinde yat!
SORALIM ÖĞRENELİM
Kur’an mealini birkaç kez okudum, Azrail diye bir meleğe rastlamadım. Ne dersiniz?
Nemci TATAROĞLU/ALMANYA
Kur’an-ı Kerim’de Azrail adı geçmez. Can almakla görevlendirilen "ölüm meleği"nden söz edilir. Secde Suresi 11. ayette: "De ki, üzerinize vekil edilen ölüm meleği canınızı alır, sonra Rabbinize döndürülürsünüz." Ölüm meleğinin adının Azrail olduğu bazı rivayetlerde yer almıştır.
Kur’an’da geçen emin belde neresidir?
Nazli KÜÇÜK/İSTANBUL
Kur’an’da "veledü’l emin" (güvenli şehir) üç yerde geçer. Bundan Mekke şehri ve etrafındaki Harem bölgesi kastedilir. Bilindiği gibi Mekke’nin bir ismi de "Mescid-ül Haram"dır. Yani, dokunulmazlığı olan, bazı şeylerin yapılmasının yasak olduğu mescit anlamına gelir. Hz. İbrahim, oğlu İsmail ile birlikte Kábe’yi inşa edince "Rabbim burasını emin (güvenilir) bir şehir kıl; halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" (Bakara, 126) diye dua etmiştir. Yine Kur’an’da "Biz Kábe’yi insanlar için toplanma ve emniyet yeri kıldık", "Görmüyorlar mı, çevrelerinde insanlar öldürülüp esir alınırken biz Mekke’yi güvenli ve dokunulmaz bir bölge yaptık" buyurulmuştur (Ankebut, 67). Tüm bunlar değerlendirildiğinde, "emin belde"nin Mekke şehri olduğu anlaşılır.
Kur’an’ı ölülerinize okuyunuz diye bir açık ayet yok. Buna ne diyorsunuz? Ayrıca Amentü’nün açıklamasını yaparsanız sevinirim.
S.O./BURSA
Kur’an ölüler için değil, diriler için indirilmiş bir kitaptır. Onun için "ölülere okuyunuz" diye bir ayet yoktur. Ancak, Kur’an okuyup sevabını ölülere bağışlamakta bir beis yoktur. Amentü’ye gelince; o bir dua değil, İslam dininin iman esaslarını ana çizgileriyle ifade eden bir metindir. Anlamı: "Allaha, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman ettim. Öldükten sonra dirilmek haktır. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim." Bu tür bilgileri ilmihal kitaplarında bulabilirsiniz.