Paylaş
Sağa sola laf yetiştirmede pek de bir sorun yaşamayan ben, iş devlet daireleri söz konusu olduğunda bambaşka biri oluyorum. Kafamızda yer etmiş bir kere, buralarda sorun çıkarırsan işini halletme konusunda ileri gidemediğin gibi yapılacak işi de yapılmaz hale getirirsin diye.
O yüzden karşımda duran mezarlık görevlisine “Ben şu mezarı arıyorum” dediğimde bana onun bulunamaz olduğunu söyleyecek. “Kayıt yok mu arkadaşım” dersem de iyice yardımcı olmayacağından susup demeyeceğim. Gidip tek tek mezar taşlarını okumayacağım diye düşünüyorum. Hiç öyle olmuyor, görevliler e-devletten bulamadığım mezarı eski defterleri sayfa sayfa tarayarak bulup bir de beni başına kadar götürüyorlar.
Ertesi gün mezarlıklardan edindiğim özgüvenle karakoldayım. Buradayım çünkü beni o mezarlık ziyaretine taşıyan kiralık aracımı gece biri darp etmiş. Aynalar bir yanda, silecek diğer yanda...
Partikül bana yapışır
Bir abi var önümde. Diyor ki: “Benim cep telefonum çalınmıştı, ben onu internette satılırken buldum.” Memur arkadaşlar adamı odadan odaya sürüyorlar. “Sen” diyorlar, “bak şu odaya gir, oradaki arkadaşa anlat, o yardımcı olur”. Abi gidiyor, hop en baştan başlıyor hikâyeyi anlatmaya. Biraz da deli muamelesi görüyor. Gerçi ben devletin memurundan iyi anlayacak değilim, belki de delidir, gözünden anlaşılıyordur, bilemem.
Sıra bana gelince “Senin ne vardı” deniyor. “Şimdi nerden baksan benim sana bir 15 yaş farkım var, 20’ye kadar da gidiyor olabilir, niye böyle senli benli olduk anında” demiyorum tabii. Zaten maske de yok kimsede, sinirlenip bir çemkirse partikül, parçacık ne varsa direkt gelir bana yapışır.
Sendir, bendir takılmadan işimi halledip gitmenin peşindeyim. “O rapordan tutamayız, bu rapordan tutarız” falan deniyor. Hangi raporu koparsam kârdır diye alıp çıkıyorum. Ertesi gün yine aynı yerdeyim çünkü kaşe unutulmuş. Dünkü rapor kayıtlardan çıkmıyor, içime atıyorum. Eskisini bulup getiriyorum. “Ha” diyorlar, “Bunu hazırlayan arkadaş burada değil, bir saate gelir, sen dışarıda bekle”, içime atıp bekliyorum. İlgili arkadaş geliyor bir saat sonra ama bu sefer de önüme eline sahte para tutuşturulan bir esnaf gelmiş, onu da bekliyorum.
Sıram gelince ben ve maskesiz memur arkadaşlar bir odaya doluşup baştan alıyoruz. “Hasmın var mı” diyorlar, “Yok” diyorum. “İyi bak, belki vardır, ne malum” diyorlar. Benim de şakalarım var ama “Burada şakaları biz yaparız, çık, bir saat daha bekle” derler düşüncesiyle hop o şakaları da gönderiyoruz içimize.
Koşarak kaçıyorum
Sonuçta esprileri hep onların yaptığı, benim efendi gibi oturduğum sürecin sonuna geliyorum. Son bir imzaya ihtiyacım var. “Dışarıda çay-sigara yapan memur var, ona imzalat” diyorlar. “Başka bir özelliği var mı memurun, çaydan ve sigaradan mı tanıyacağım” diyorum artık biraz da ölmüş eşek kurttan korkmaz noktasına gelerek. “Sen elinde kâğıtla etrafa bakınırken onlar sorar zaten” diyorlar. Neyse kayıp memurumu da bulup imzayı alma işini de halledince iki günlük görev zincirinin son halkası da tamamlanmış oluyor.
Koşarak kaçıyorum hakkında “Bundan bir şey çıkmaz, mahkemeye gitsen altı ay sürer, bir yere de varmaz” dedikleri kaşeli raporumla. Aklımdan şey geçiyor, halledilmesi gereken bir meselen olmasa eğlenceli ortam aslında. Çay var, mizah var, ilginç olay var. Biraz da yüksek korona riski var ama eğlenceli ortamın bazı riskleri olur sonuçta.
Paylaş