Paylaş
Tüm zamanların en süpersonik dizilerinden ‘Battlestar Galactica’da sıklıkla tekrarlanan “Bunların hepsi daha önce yaşandı ve tekrar yaşanacak” cümlesini derin bir oh çekerek içimden tekrarlıyorum. Çünkü taksici az önce sohbet açma maksatlı bir denemede bulundu ve bunu yaparken de klasik hamlelerinden olan “Memleket nere?” sorusunu tercih etti.
Bendeniz bu sorudan nefret ederim. Çünkü “İstanbul” dediğinizde kafanıza direkt olarak “Tamam da asıl memleket nere?” sorusunu yersiniz. Ayrıca hemşericilik çok gereksiz bir şey. Sırf konu uzamasın diye bir dönem kafama göre birtakım şehirler söyleme alışkanlığı geliştirmiştim. Ankara demeyi denedim. Sonra baktım o da tam olarak beklenen cevap değil, kısa dönem Malatyalılık yaptım. Orada da işin “Neresinden?”e uzandığını fark edince Malatyamızın ilçelerini ezberleyip o günkü keyfime göre Arapgir, Darende, Hekimhan falan diye serpiştirmeye başladım.
Ama bugün kendimi hiç Malatyalı hissetmiyorum. Dolayısıyla “Memleket nere?”ye yapacak bir şeyim de verecek başka bir cevabım da yok:
- Memleket nere?
- İstanbul.
- Yok, asıl memleket nere?
- O da İstanbul.
- Deden?
- Usta, e-devletten ve aileden bildiğimiz kadarıyla alayı Üsküdar ve Fatih’e dağılmış. Öncesini bilmem, zaten bilsem de bir işime yaramaz. Bir ara birileri bir Dimetoka lafı ettiydi ama hani bir işine yararsa öyle bir lokasyon verebilirim.
- Tabii, sonuçta herkes bir yerden geldi...
- Doğru diyorsun.
- Biz de Elazığlıyız (gururlanarak).
- Çiğköfteniz mi meşhurdu sizin? (Ne diyeceğini bilemeyen esi müteakip...)
Zaten 10 kişiden 6’sı “Bizimkisi karışık” diye cevap veriyor. İtalyan mafyasına kabul töreninde gibi niye ısrarla soruyorsun? Bunlara gerçekten gerek yok. Ayrıca bu muhabbetten ben hep zararlı çıkıyorum. “İstanbulluyum” demek hep sıkıntı. Bir memleketçilik kapısı aralamadığı gibi tuhaf bir sonuç doğuruyor. Zira adamın hayata dair ne derdi varsa zaten İstanbul’daki yaşamla özdeşleşmiş o. Bunun da sorumlusu senmişsin gibi bir hava esiyor yer yer.
Vallaha bu ‘İstanbulluluk’tan çektiğimi başka çok az şeyden çektim. Askerde de başıma dert olduydu. Koca taburda künyesini “Vıttırı dıttırı İstanbul, emret komtanım” diye okuyan iki kişiyiz. Bayburtlu bir çavuş kardeşimiz var. Adam iki dakikada bir “Bu İstanbullular zengin tabii, bu İstanbulluların dini imanı paradır” falan gibi kendince komik esprilere girişiyor. Kafasındaki İstanbullu algısı dizilerdeki zengin, yakışıklı lakin hangi meslekle iştigal ettiği belli olmayan karakterlerden ibaret.
“Memleket nere?” diyene şöyle bir bak...
En son bir gün işin tadı kaçayazdı, dedik ki “Bunun İstanbul hakkındaki yanlış bildiklerini ince ince düzeltelim”, işe de İstanbullulara ağzına geleni söyleyebilirsin yanılgısından başlayalım. Araya Trabzonlular girdi, “Abi siz İstanbullusunuz, size yakışmaz” dedi.
40 yılın başı birisi İstanbullulukla ilgili olumlu bir şey söyleyince bari bu seyrek karşılaştığımız nispeten pozitif algıyı bozmayalım demek durumunda kaldık.
Neyse, bütün bunları arka arkaya toplayınca aslında en mantıklısı eski yönteme dönmek galiba. “Memleket nere?” diyene şöyle bir bak, o nereli olduğunu söylemeden memleketini kabaca tahmin etmeye çalış, pişti olmayacağın, “Aa ben de oralıyım, sen kimlerdesin?” cevabını almayacağın uygun bir memleket söyle geç...
Bu arada, geçen İlber Ortaylı’nın “İstanbullu kimdir?” sorusuna verdiği cevabı okudum. “İstanbul’u kim seviyor, kim sahip çıkıyorsa odur” demiş. Dolayısıyla aslında kimse de pek İstanbullu değil galiba. İstanbullu diye bir şeyin varlığını kabul etmeyen taksiciler bu açıdan bakıyorlarsa haklı olabilirler.
Paylaş