Paylaş
Yeni Genel Müdür İbrahim Şahin, Zaman’dan Selim Kuvel ve Aslıhan Aydın’a verdiği ilk demeçte, TRT'nin kurumsal kimliğini övmüş ve "Bu kadro ile değil 5-6 kanal, 40 kanalı bile yönetirim" demiş.
Sayın Şahin’in işe bu yaklaşımla başlamasını kutluyorum.
Yarım yüzyıla yakın çalışma hayatımda, bu yaklaşımın Türkiye’de pek geçerli olmadığına defalarca tanıklık ettim.
Türkiye’de kamuda veya özel sektörde bir kurumun yöneticiliğine atananlar, öncelikle kendi kadrolarını kurmaya bakarlar. Önemli olan başarılı, yetişmiş bilinçli insanları aramak değil, kendine ve siyasi kampına sadık insanlarla çevresini donatmaktır.
Rahmetli Nejat Eczacıbaşı, Türk iş hayatının bu farklılığını şöyle formüle ederdi:
- Gelişmiş dünyada önemli olan know-how’dır. Türkiye’de ise know-who önemlidir.
Meritokrasi mi nepotizm mi?
Başarılıların yönetimde olduğu “meritokrasi”nin yerine, eşin, dostun ve akrabaların egemen olduğu “nepotizm”in şark modelinin özünü teşkil etmesi kurumları geri bırakır, başarılı insanları yıldırır.
Tabii ki her yönetici çevresindeki kadrolardan “sadakat” bekler.
Ama sadece kişilere kayıtsız şartsız teslimiyeti ifade eden sadakatin, modern dünyada fazla bir anlamı yoktur. Bunun kötü yan ürünü “biat”tır.
Sadakat kavramı kurumsal kimliğe özen göstermeyi, yapılan işin gereklerine uymayı, yanlış olanı kim yaparsa yapsın onu da uyarmayı da içerdiği zaman bir anlam taşır.
Çevresini sadece kendisine sadık olanlardan oluşturmayı hedefleyen yönetici, genel olarak zayıf, beceriksiz ve yeteneksiz insanları bir mıknatıs gibi çeker. Mesleki başarıları ve seçkin kişilikleri ile temayüz etmeyi seçenlerin yerine, kişiye kayıtsız şartsız iradelerini ve geleceklerini teslim etmeyi seçen sürüngenler, kurumlara hakim olur.
Seçkin kadrolar var
Yeni TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in "Bu kadro ile değil 5-6 kanal, 40 kanalı bile yönetirim" içerikli yaklaşımı bir gerçeği ifade ediyor.
Bugün rekabet güçleri ile TRT’yi sollayan özel televizyonların yapılarını TRT’de yetişen kadrolar kurmuştur. TRT’nin kadrolarında bugün de, hem mesleki bilgi birikimine sahip, hem de yayıncılığın sorumluluklarını özümsemiş sayısız değerli insan vardır.
Ancak TRT’nin hem siyasete hem de bürokrasiye aşırı bağımlılığından kaynaklanan “adamını bul” tarzı yönetim anlayışı, kuruma fazlasıyla zarar vermiştir.
İbrahim Şahin’in medya dışından gelmiş olması, bu tablonun değişmesi yolunda bir olumlu adım olabilir. General Electric’i yeniden yapılandıran dahi yönetici Jack Welch de, NBC’nin başına medya dışından bir yönetici atayarak bu yayın kuruluşunu bugünkü konumuna getirmemiş miydi?
Hem yönetici hem patron
Yeni TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in özel yayın kuruluşu yöneticilerinden çok temel bir farkı var. O hem yönetici, hem de “patron” olmak konumunda bulunacak. Asıl patronun ise “izleyiciler” olduğu bilincine vardığı ölçüde, hem izlenebilir, hem de sorumlu yayıncılık yapma şansı artacak.
Bunun için İbrahim Şahin’in siyasi iktidarla ilişkilerinin çok iyi olması, ama iktidara teslimiyetin de gündemde olmaması gerekiyor.
Dileriz bütün bu dileklerimiz gerçek olur ve bir deniz fenerinin fırtınalı ve karanlık denizlerde gemilere yol göstermesi gibi, TRT de kaliteli, sorumlu, çekici, dünyalı yayıncılığı ile medya dünyamızda yeni yollar açar.
Bekleyen zorluklar
Onu bekleyen zorluklardan birini, ilk demecinin yayınlandığı Zaman’ın internet sitesinde yer alan bir okuyucu tepkisinde gördüğümüzü söylemeliyiz.
Şahin bu demecinde “İnsan odaklı çalışacağız. Aynı yağmurda ıslanıyoruz, aynı güneşin altında kuruyoruz. Yeter ki; insanca bu kuruma, Türk toplumuna, ülkeye hizmet etsinler. Biz onların hep yanında olacağız” demişti.
Bir Zaman okuru da bu sözlere şu tepkiyi seslendirmiş:
- Efendim hayırlı olsun yeni makamınız. Yalnız şunu anlamıyorum ne demek "insan odaklı" çalışmak? Bu öylesine söylenmiş bir söz değildir herhalde? bir Müslüman nasıl oluyor da insan odaklı çalışabiliyor?
ŞAKA
Nejat Eczacıbaşı’ndan özdeyişler
Rahmetli Nejat Eczacıbaşı’nı yukarıdaki yazıda “Gelişmiş dünyada önemli olan know-how’dır. Türkiye’de ise know-who önemlidir” özdeyişi ile anarken, bir başka sözünü daha hatırladım. Şöyle demişti bir gün:
- Erkekler 30 yaşına kadar kadınları soymak için, 30 yaşından sonra da giydirmek için para harcarlar.
Paylaş