Paylaş
Tabii ki bu konuya en fazla ilgi duyanlar, medya mensupları… Medya patronları, medya yöneticileri, medya emekçileri, gelişmeleri nefes nefese izliyorlar.
Medya patronları açısından piyasaya yeni bir rakibin girmesi söz konusu.
Deneyim sahibi medya patronları, bu alanın yabancısı olan Ahmet Çalık’a, herhalde hem imrenerek hem de acıyarak bakıyorlar.
İmrenmeleri doğal. Çünkü medya patronu olmak, “yıpranmak”, “hedef olmak”, “arada kalmak” gibi olguları da beraberinde getiriyor. Yeni bir medya patronu ise, bütün bu olumsuzluklara henüz konu olmamış ve medya patronu olmanın sadece avantajlarına sahip bir kişidir.
Avantajlar ve dezavantajlar
Herkesin ürktüğü ünlü gazeteciler, karşısında el pençe divan durur. Randevu almak için günlerce beklediği siyasiler, medya patronuna hemen kapılarını açarlar. Özel yaşamı medyatik bir öz-sansürle korunur. Sosyetenin ve sermayenin protokolünde ön masaya geçer hemen.
Ama kısa süre sonra neden yazıldığından haberi olmadığı ve yazanın bazen da saplantılı duygularından kaynaklanan köşe yazılarının hesabı ondan sorulur. Medya patronu olmadan önce kimsenin ilgilenmediği işleri, katıldığı kamu ihaleleri, rakip gazeteler tarafından teşhir edilir. Yayın organlarında kendisinin ancak yayınlandıktan sonra gördüğü haberler yüzünden dostlarıyla arası açılır.
Özetle hareket kabiliyeti sınırlanmış bir özel ve ticari yaşama mahkum olur.
Medya yöneticileri içinse her yeni patron, yeni bir transfer olanağı veya mevcut patronuna “artık bir alternatifim var” diyebilmek imkanıdır.
Emekçiler böyle şeylere alışık
Medya emekçileri ise, yeni patronları meraklı bir ilgisizlik içinde izlerler.
Bu meslekte yıllanmış emekçiler, gazetelerin de televizyon kanallarının da defalarca patron değiştirdiğine tanık olmuşlardır. Bunlar mesleğini iyi yapan profesyonellere, patron kim olursa olsun ihtiyaç duyulacağının bilincindedirler.
Patron kim olursa olsun, medyanın asıl hammaddesi zekadır, bilgidir, haberdir, fotoğraftır, yaratıcılıktır, farklılıktır, devamlılıktır.
Ömrü en fazla 24 saat olan bir üründür gazete. Televizyon yayıncılığı ise, deniz kıyısındaki kuma yazı yazmak gibidir.
Bu mesleğin profesyonelleri, maraton koşucusudurlar.
İktidarlar, patronlar, anayasalar değişir. Ama mesleğin temel kuralları hiç değişmez.
Sabah-ATV olayına gelince.
Rekabet medyanın güvencesidir
Diğer medya markalarına göre çok genç olan Sabah, bu kısa sürede nice krizlere ve patron değişikliklerine konu oldu. Daha ötesi var mı? İki kez de TMSF gibi bir kamu kurumunun patronajında yaşadı.
Ama ne güçlü bir markaymış ki, bütün bu krizleri aşıp, değerini korudu. Demek iyi kurulmuş, sağlam bir okuyucu zeminine oturmuş ve çalışanları kurumsal kimliği korumayı başarmışlar.
Keşke mümkün olsaydı ve TMSF mülkiyetindeki ikinci dönem yaşanılmasaydı artık.
Ama artık “dün dündür, bugün bugündür” demek gerekiyor.
Çimdi Çalık’ın grubu alıp alamayacağının kesin olarak belirleneceği yasal süreci beklemek gerekiyor.
Dileğimiz bu grubun medyanın sağlığı için şart olan “rekabet” öğesinde, eskisi gibi ağırlığını korumasıdır.
Bunun ötesinde “zenginin malı züğürdün çenesini yorar” özdeyişinin deher zaman devrede bulunacağını söyleyebiliriz.
Taraf da çok seslilik ufkumuzu genişletti…
Tirajlar, reytingler ve reklam gelirleri açısından, Türkiye’nin yazılı ve görsel medyasının organları arasında eşitsizlik olabilir. Ama şu anda yakın tarihin en çok sesli medyatik döneminin yaşandığı da hiç unutulmamalı.
Hiçbir grup veya organ ya da kesim, tek başına kamuoyunu oluşturduğunu söyleyemez. Tabuların yıkıldığı, dokunulmazlara dokunulduğu, her yazılan ve söylenilene karşı farklı şeylerin yazılıp söylendiği, cıvıl cıvıl, çok sesli ve çok renkli bir medyatik ortam var.
Bu arada yayın hayatında ikinci haftasını tamamlayan Taraf gazetesinin de, bu çok sesliliğe ve tabuların yıkılması sürecine önemli katkılarda bulunduğunu hatırlatmalıyım. “Taraf” da diğer gazeteler gibi medyamıza çoğulculuğun nimetlerini getirdi.
Dilerim uzun soluklu bir başarıya imza atar bu gazeteyi hazırlayanlar.
Paylaş