Paylaş
1960’tan beri gazetecilik yapıyorum. İlk atlatma haberimi 27 Mayısçılar aralarında “yeni anayasa hazırlamakla görevli” olan hukukçuların da bulunduğu 147 öğretim üyesini üniversitelerden tasfiye ettiklerinde, bu haberi yayınlayarak yapmıştım.
Bu kavga bitmez
Bu kavgayı önümüzdeki hafta da izlemeye devam edebileceğimi bilerek, bu pazar bestecilerle şairlerin birlikteliğinden doğan eşsiz şarkıları dinleyeceğim bütün gün.
O günden bugüne muhabir olarak sayısız haber ve röportaj, sekreter olarak binlerce sayfa ve yorumcu-yazar olarak ciltler dolduracak kadar çok yazı ve inceleme hazırladım. 1974’te başlayıp bugün de devam eden televizyonculuk alanında kaç program yaptığımı bilemiyorum.
Bu süre boyunca dünya değişti, köylü Türkiye kentli oldu, turizm ve ihracat ekonominin lokomotifleri şimdi. Ama hala 1960’taki gibi yeni anayasa yapmaya çalışanların kavgalarını ve serüvenlerini izlemek durumundayım. Gerçekten çok yorucu bir süreç bu.
Bu kavga bitmez
Bu kavgayı önümüzdeki hafta da izlemeye devam edebileceğimi bilerek, bu pazar bestecilerle şairlerin birlikteliğinden doğan eşsiz şarkıları dinleyeceğim bütün gün. Yahya Kemal’le Münir Nurettin Selçuk’un, Cansın Erol’la, Hüceste Aksavrın’la Dr. Selahattin İçli’nin yarattıkları şarkılara vereceğim kendimi.
Cansın Erol’un “Hüzün” şiirini, Dr. Selahattin İçli’nin Kürdilihicazkar şarkısı içindedinlerken, ben de mırıldanacağım:
“Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir,/ Gönlümün kıyısına vurur./ Aşınan kayalar gibi ruhum,/ Suskun, yorgun, öylece durur./ Islak kumlara yazılmış hikayeler,/ Ummana karışır silinir yavaş yavaş,/ Her dalga ömrümden bir şeyler koparır./ Ağır,ağır sönen gönlüm,/ Sakin koyları özler/ Son kum tanesi olana kadar.”
Çepçevre bahar içinde bir yer
Sonra Hüceste Aksavrın’ın “Bir Sabah Bakacaksın” şiirinin Selahattin İçli tarafından şarkılaşmasının rüzgarına bırakacağım kendimi:
“Bir sabah bakacaksın ki bir tanem,/ Ben yokum./ Dünyayı sana bırakıyorum./ Söz aldım saatlerden,/ Sana koşacaklar./ Söz aldım gecelerden,/ Seni uyutacaklar./ Şarkılardan söz aldım,/ Hatırlatacaklar./ Ve gözlerindeki yağmurlar pencerende,/ Beni anlatacaklar sana bir bir, ilerde./ Belki bir gün buğday misali düştüğüm yerde,/ Belki de bir dikenin dibindeyimdir, çaresiz,/ Kim bilir nerelerde?/ Bir sabah bakacaksın ki bir tanem,/ Ben yokum./ Dünyayı sana bırakıyorum.”
Selahattin İçli’yi en iyi yorumlayanlardan, İnci Çayırlı’dan, Ahmet Özhan’dan dinleyeceğim bu şarkıları.
Arkasından Yahya Kemal ve Münir Nurettin Selçuk birlikteliğine takılıp, mesela “Aziz İstanbul”a bir tepeden bakacağım, “Çepçevre bahar içinde bir yer”de Ferhat ile Şirin’i görmeye çalışacağım, “Kandilli yüzerken uykularda” ses çıkartmamak için kürekleri aheste çekeceğim.
ŞAKA
Kararlı bir sivil sesleniş…
Sonunda “kararlı” ve “yürekli” bir sivil çıktı bizim meslekten.
Ertuğrul Özkök dün Hürriyet’te anayasa tartışmaları konusunda şöyle yazıyordu:
- Ayrıca askerlere de sesleniyorum. Sakın bu tartışmaya orasından burasından müdahil olmayın. Bunu biz siviller tartışacağız.
Sanırız Ertuğrul Özkök, Cumhurbaşkanı karşılamalarındaki protokol kargaşasına ilişkin durumla ilgili olarak da askerler nezdinde bir “sesleniş” yapacaktır yakında.
Şerif Mardin’in ‘kuşku’su hepimize lazımdır
Tıpta bile “İki kere iki dört eder” demek zor. Oysa müspet bilimlerde bile kaçınılan kesin söylemler, bizim siyasal ve sosyal yaşamımızın temel öğeleri. Seçim sonucunu bile uzaktan yakından tahmin edemeyenler, şimdi Türkiye’nin geleceğine dönük kesin ve kötümser tabloları çizmeye etmeye ehil görüyorlar kendilerini.
Son olarak Prof. Dr. Şerif Mardin’in Türk siyasetinin geleceğine dönük yorumunu seslendirirken “kuşku” öğesini vurgulaması da, şu ana kadar gelişmeleri doğru tahmin eden kesimlerinöfkesine neden oldu.
Oysa sosyal ve siyasal bilimlerde “bilinmeyenler” çok fazladır ve “kuşku” olmadan araştırıcı düşünce de olmaz.
Paylaş