Bir ülkede her kesim kendisini azınlık olarak görebilir mi?

Kendimi bildim bileli kendi düşüncelerinden ve içinde bulundukları sosyal çevrenin düşüncelerinden farklı olan düşüncelerin yüksek tonda seslendirildiğini duyanların “azınlık sendromu” sergilediklerine tanık olurum.

Haberin Devamı

Türban tartışmalarının yine tırmandığı bugünlerde “Çok endişeliyim. Biz bu ülkede azınlıktayız. Onlar çoğunlukta” diyenlere sık sık rastlıyorum.

Aslında türbanlılar da eğitim hakları ellerinden alındığı zaman “Biz bu ülkede azınlıktayız. Onlar çoğunlukta” diye çok endişeli olduklarını anlatıyorlardı kendi çevrelerine.

Veya “sol”un güçlendiği ve Ecevit CHP’sinin iktidar olduğu dönemlerde de sade varlıklı kesimlerin değil, kentli küçük burjuvaların da zaman zaman çok endişelendiklerine ve kendilerini azınlık hissettiklerine tanık olmamış mıydık.

Oysa Türkiye’de “gerçekten azınlık” olanların yaşadıklarını kendilerini dönemlere göre azınlık hisseden çoğunluklar hiç yaşamadılar. “Mübadele”, “Varlık Vergisi”, “6-7 Eylül Pogromu”, “1964-65 Zorunlu Göçü” gibi olayları, bu toplumun insanları uzaktan izledi.

Haberin Devamı

 

Hangi darbe iyidir

 

Demokrasinin rafa kaldırıldığı geçiş dönemlerinde ise, kendilerini azınlık olarak hisseden birbirlerinden farklı siyasal eğilimlere ve düşüncelere sahip insanlar, hep birden azınlık durumuna düştüklerini pek göremediler.

Askeri darbeler sola karşı yapıldığında, İslamcılar “Peygamber ordusu” diye darbe yapanları övdü. Laikçi kesimler de hala “hangi darbe iyi, hangisi kötüydü” diye tasnifler yapmaya çalışmıyor mu?

Bilmemiz gereken büyük gerçeği bir benimsesek, toplumsal psikolojimiz dönemlere göre değişmeyecek.

Başı açığı, kapalısı, Türkü Kürdü, Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisi, işçisi işvereni, sağcısı ve solcusu ile geleceğimizi bu ülkeye bağlamış 70 milyon insanız. Dini inanç derecelerimiz, demokrasi anlayışımız, dünyaya bakış açılarımız farklı olabilir.

Ayrıca iç ve dış konjonktürdeki değişimlere paralel olarak, iktidara bizim istediğimizden çok farklı partiler de gelebilir.

 

Minik bir ada mıyız

 

Bunun yanında bazıları, alışılmış düşüncelerini rahatsız eden görüşleri deseslendirebilir.

Haberin Devamı

Ama bütün bunlar, “Türkiye gerçeği”nin öğeleridir.

Arkasında hem Bizans hem Osmanlı tarihinin esintileri bulunan, Ortadoğu ve Balkanlar gibi bir coğrafyada bulunan, nüfusu 70 milyona ulaşmış bir ülkenin, tek görüşlü, tek sesli, tek inançlı bir topluma sahip olması mümkün değildir ki.

Dünyadan kopuk minik Okyanus adalarındaki bir avuç insanın yaşadığı devletlerde bile ideolojik kavgalar oluyor, darbeler yapılıyor.

Bir ayağı Asya’da, bir Ayağı Avrupa’da, Batı’nın müttefiki Doğu’nun kültür mirasçısı bir ülkede, farklılıklar olmasını nasıl engelleyebilirsiniz ki?

 

Ortak heyecanlarımız

 

Fenerbahçeli ya da Galatasaraylı veya Beşiktaşlı olmak, çok farklı sosyal toplum katmanlarından, inançlardan, etnik kökenlerden, bölgelerden insanları ortak heyecanda birleştirebilirken,“Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak”, daha büyük birliktelik heyecanı vermeli değil midir?

Haberin Devamı

Demokratik siyasetin hüneri de erdemi de işte bu ortak heyecan ön plana çıkartılabildiği oranda var olur.

İktidarı ve muhalefeti ile siyasetçilerden beklentimiz budur.

Başörtülerini enseden, tepeden veya çeneden bağlayanların da, başları açık olanlarında, kendilerini azınlık olarak hissetmedikleri bir düşünce ortamı yaratmak zorundayız.

Yüz kasları gerilmiş konuşmalarla ve birbirlerini düşman kampların temsilcileri olarak sunan siyasetçiler, ne ülkeye ne de mesleklerine yarar sağlıyor.

 

Hukuka ve adalete güvenmek meselesi …

 

Prof. Dr. Atilla Yayla’nın "AB ve Türkiye ilişkilerinin toplumsal etkileri" konulu paneldeki konuşmasından ötürü mahkumiyeti, Yargıtay aşamasında.

Haberin Devamı

Bu noktada Yargıtay’ın geçmiş kararlarını hatırlamakta yarar olacaktır.

-Örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 1976 tarihli "Handyside Kararı" artık hembu kıta hukukunun hem de Türkiye’nintemel içtihadı olmuştur. Yargıtay'ın 8'inci Ceza Dairesi de Handyside Kararı'nı, bizim içtihadımız arasına (2004 Taş Kararı) şu ifadelerle yerleştirmiştir:

-..Bu değerlendirmeler, toplumun bir bölümünü rahatsız edici nitelikte olabilir. Ancak unutulmaması gerekir ki ifade özgürlüğü, çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, hatta eleştirme hakkını da kapsar. Dahası, sarsıcı nitelik taşıyan, toplumun çoğunluğunu kızdıran ve tartışmaya yönelten fikirler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları