Bazen piyango bileti alınmadan doğanın büyük ikramiyesi çıkabilir

Bazen insanlara piyango bileti almadıkları halde bile büyük ikramiye çıkabilir. Bu ikramiyenin kaynağı ise doğadır.

Haberin Devamı

Petrolden ya da kıymetli madenlerden söz etmiyoruz.

“Truf” denilen kokulu mantar da, balinanın kusmuğu olan “ambergis” de bunları bulanlara servetler kazandırıyor.

Geçen yıl Avusturalyalı bir çift (Leon ve Loralee Wright), ülkenin güney kıyılarında tatil yaparlarken, kumların üzerinde dalgaların sahile vurduğu kaya parçasına benzer 15 kilo ağırlığında bir katı kitleye rastlamışlardı. Uyanık oldukları için bu kitleyi evlerine taşıdılar.

 

Ambergis piyangosu

Bu, parfüm endüstrisinde altından daha değerli olan ve gramı 20 dolardan fazlaya alıcı bulan katılaşmış balina kusmuğuydu. Bu ambergis kitlesini 295 bin dolara sattılar.

Haberin Devamı

Geçen hafta da İtalya’da Pisa yakınlarındaki bir ormanda Luciano Savini ve oğlu ormanda yürürlerken, köpekleri toprağı koklayıp, eşelemeye başladı. Baba oğul oradan 1,5 kilo ağırlığında bir truf çıkardılar. Bu mantar müzayedede 330 bin dolara satıldı.

Aslında mantar dünyanın her coğrafyasında var. Toprağın altından çıkartılan vahşi mantarlardan bizim Gaziantep’tekilere “keme”, Konya’dakilere “domalan” denilir ya.

Ama çok değerli olan iki türden biri Fransa’nın Parigord bölgesinde bulunan, genellikle kaz ciğeri patesinde katılan “siyah truf” (Tuber melanosporum) ve İtalya’nın Piedmont’unda rastlanılan ve kokusu ile bilinen “beyaz truf”tur (Tuber magnatum).

 

Keme nasıl truf oldu

Ben yabancı bir dostuma Antep’ten getirttiğim kemeden hediye etmiştim. Sonra öğrendim ki, Londra’daki Harrods’dan truf parfümü alıp, bunu kemenin üzerine sıkmış ve misafirlerine bizim kemeleri truf diye ikram etmiş.

Bu mantarlarla ilgili öyküler sadece bunların parasal değerine ya da lezzetlerine ilişkin değil… “Mantar zehirlenmesi” de bizim coğrafyamızda çok rastlanılan bir durum değil mi?

Böyle bir Fransız hikayesi vardır.

Şatonun sahibesi olan kontese köylüler ormanda yeni buldukları bir mantardan toplayıp, getirmişler. Kontes de  bunları aşçısına verip, akşam gelecek olan konukları için bir yemekte kullanmasını istemiş.

Haberin Devamı

Konuklar gelip sofraya oturmuşlar.

Kontes ihtiyatlı bir hanımmış. Bu yeni mantarların zehirli olabileceklerini düşünmüş. Sürahilere şarap doldurup

bunların içine fazla miktarda müshil koymuş, karıştırmış.

Bu sürahileri büfenin üzerine yerleştirmiş.

 

Talihsiz kontes ve köpeği

Sonra mutfağa gitmiş. Aşçıya pişirdiği mantarlı yemekten, şatonun bekçi köpeğine de yedirmesini söylemiş. Sonra “Eğer köpeğe bir şey olursa hemen gelip haber ver. Mantardan yemiş olan misafirlere müshilli şarap ikram ederim. Böylece yediklerini hazmetmeden çıkartırlar ve ölmezler” demiş.

Sofraya kontes ve misafirler oturduktan sonra mantarlı yemek servis edilmiş. Herkes çok beğenmiş ve bol bol yemişler bundan.

Haberin Devamı

Tam bu sırada aşçı telaşla yemek salonuna girip kontesin yanına gelmiş, eğilip “Hanımefendi köpek öldü” demiş.

Bu haberi duyan kontes yerinden fırlamış, müshilli şarapla dolu sürahiden tüm konukların kadehine kendi elleriyle doldurmuş. Sonra kendi kadehini kaldırıp, “şerefe” demiş. Hep birlikte şaraplar dibine kadar bitirilmiş.

Arkasından mutfağa koşmuş kontes, nefes nefese “Nerede köpek” diye sormuş.

Aşçı gayet üzgün cevap vermiş,

-Köpek dışarıda yolda yatıyor… Onu bir araba ezip öldürdü…

 

Televizyonun da görgü kuralları var...

Kristof Kolomb’un Amerika kıtasını keşfetmesinden  50 yıl sonra dünyadaki insanların büyük bölümü böyle bir yeni kıtanın bulunduğunu bilmiyordu. Aslına bakarsanız Kolomb’un kendisi de işin başında yeni bir kıta bulduğunu bilmiyordu ya.

Haberin Devamı

Bugün ise bırakın yeni bir kıta bulunmasını, önemli bir kişi başını kaşısa bile 50 saniye sonra bütün dünya bunu öğreniyor. Başta televizyon olmak üzere kitlesel iletişim araçları, bilgiyi de haberi de sesten daha hızlı biçimde dünyaya açtı.

Bu arada bu çağın da kendine özgü kuramlarının varlığı anlaşıldı, kurallar belirlenmeye başlandı. Özellikle televizyon yayıncılığında bu kurallar çok ağırlıklı.

Örneğin televizyondaki tartışmalarda, kavga ve gerginlik kitlelerin ilgisini çekse bile, bunlara taraf olanlara zarar veriyor. Televizyon ekranlarından konuşan kişiler, izleyicilerin evlerinin salonlarındaki konuklar gibiler. Bunlar bağırıp çağırdıkça, karşılarındakini dinlemek yerine sürekli söz kesip öfke seslendirdikçe, izleyiciler bunları evlerine gelip de saygı ve görgü kurallarını hiçe sayan konuklar gibi görüyor.

Haberin Devamı

Bu gerçekler dünyada defalarca kanıtlandı.

Kısacası saygı ve özen, tele-görgünün de temel öğeleri.

Yazarın Tüm Yazıları