Gerard Houllier... Benim gibi Liverpool tutkunlarının hafızalarından hiç silinmeyen bir teknik adamdı. Olympique Lyon’u şampiyon yaptığı yıl, sezon sonunu göremeden kovulan, Liverpool’u Premier Lig şampiyonu yapamayan ama tam 6 kupa kazandıran “Harika Fransız” dün hayatını kaybetti.
Maradona, Paulo Rossi derken bir bir kaybediyorum futbol kahramanlarımı.
F.BAHÇE iLE iLGiLi ÇÜNKÜ...
Gerard Houiller önemli bir teknik adamdı. Sadece kazandıkları ile değil. Futbola, başkana, teknik adama ve futbolcuya yaklaşımı ile de fark yaratan bir isimdi.
Ölüm haberini aldığımda, aklıma Erol Bulut ve Fenerbahçe geldi. Houllier ile Fenerbahçe’nin ilgisi ne olabilir ki demeyin.. Dinleyin...
Kulüp sahibiyle (başkan) menajer (teknik direktör) arasındaki ilişki kesinlikle hassastır ve kulübün başarılı olma şansı buna bağlıdır. Gerard Houiller bunun takımın performansı üzerinde nasıl bir etkisi olabileceğini anlatıyor:
‘SABIR VE GÜVENE SAHiBiZ’
“Sezon ortasında göreve geldiğim bir kulüpte yaşadığım bir olayı hatırlıyorum. Birkaç maç sonra takımın istenen seviyeye gelmediğini ya da oyuncuların benim için oynamıyor olabileceğini düşünmeye başlamıştım. Özellikle Premier Lig’de oyuncular birçok açıdan menajerleri (teknik direktör) için oynar; bu yüzden ben de birkaç şey değiştirdiğimden benim için oynamadıklarını düşündüm. Hemen
Webo’nun imzaladığı o tişört benim için en nadide değer. O tişört tarihin en büyük utancına verilen, en yüksek ve güzel tepkinin, başkaldırının bayrağı artık. Evimde hep dalgalanacak.
Genel Yayın Yönetmenimiz Ahmet Hakan, “Mehmet, bize anlatacağına yazsana” dediğinde Hürriyet’teki 31 yılım ve biriktirdiklerim geçti gözümün önünden... Pierre Webo ile birlikte bir masanın etrafındayız. Arkadaşlarım, Fırat Karadeniz ve Levent Kulu ile birlikte... O geceyi anlatıyor, kimi zaman gözleri doluyor. Yaşadığı acıyı hissetmemek imkansız. Röportaj bitiyor. Sonra usulca kalkıp, ‘NO TO RACISM’ yazan tişörtü alıyor eline. İmzalayıp bana uzatıyor...
1- DEV ORGANİZASYONLARIN RESMİ TOPLARI
Bugüne kadar çok pek çok formaya, tişörte, Olimpiyat ve Dünya şampiyonlarına ait hediyelik eşyaya sahip oldum. Başlayalım mı?.. Örneğin1972 yılından bu yana Dünya ve Avrupa şampiyonalarında kullanılan ‘offical (resmi)’ toplara sahibim. Herkesin sahip olmak isteyeceği harika bir koleksiyon. Evimin en nadide köşesinde saklıyorum.
2- BAŞKA KiMSENiN GiYMEDiĞi TiŞÖRT
F.Bahçe- CSKA Moskova finali. Hani o son saniye ribaundu ile sarı lacivertli takımın kaybettiği Euroleague finali. O finale dair öyle bir hatıra var ki elimde. Kimselere vermem. Başta Obraovic, tüm takımın imzaladığı ‘ŞAMPiYON FENERBAHÇE’ tişörtü. Kupayı kaldıracağına öyle inanmıştı ki sarı lacivertliler, maçtan sonra giymek için hazırlanmıştı o tişört. Bugüne kadar kimse giymedi ve görmedi. Ben hariç.
52 yıl önce olimpiyatlarda Tommie Smith, John Carlos ile Peter Norman’ın protestosu damga vurmuştu. Demba Ba da ırkçılığı en yalın ama en vurucu cümlelerle ifade ediverdi, bir ırkçı hakemin gözlerinin içine baka baka hem de.
1968 Mexico City. 16 Ekim, 200 metre madalya töreni. Podyuma çıkan ABD’li atletler Tommie Smith ve John Carlos siyah eldivenli ellerini havaya kaldırarak ırkçılığı protesto ediyorlar. Ayakları ise çıplak. Bunun da anlamı açık. Siyahilerin yoksulluğunu haykırıyorlar bütün dünyaya. Spor dünyası bu görüntüyle şaşkınlığını atamadan bir başka atlet daha katılıyor bu protestoya. Yarışta ikinci olan Avustralyalı Peter Norman... Üstelik beyaz bir atlet. İnsan hakları rozetini göğsüne takarak ülkesindeki ırkçılığı protesto ediyor o da.
KAZANIRSAM ABD VATANDAŞI KAYBEDERSEM ‘ZENCİ’YİM
“Eğer kazanırsam, ABD vatandaşı olarak kazanıyorum, siyahi bir Amerikalı olarak değil. Eğer kazanamazsam veya kötü bir şey yapsam hemen zenci oluyorum onlar için. Biz siyahiyiz ve siyahi olmakla gurur duyuyoruz. Bu akşam burada ne yaptığımızı siyahi Amerika çok iyi anlıyor, bundan eminim.”
Smith’in bu sözleri ile birlikte ırkçılığa karşı bedeli çok ağır ödenecek bir eylemi hayata geçiriyorlar.
Ama bu onlara pahalıya mal oluyor. Smith’in beklentisinin aksine onları kimse anlamıyor. Önce iki siyahi atlet olimpiyatlardan atılıyor. Time dergisi onlardan ‘çirkinlik’ diye söz ediyor.
Peter Norman ise çok daha ağır bir bedel ödüyor. Ülkesinin nefret simgesine dönüşüyor. Yalnız bırakıyorlar... Tecrit ediyorlar... 1972 Olimpiyat Oyunları’na katılma hakkı elde etmesine rağmen, onu takıma almıyorlar. Ayrımcılığa karşı çıkmanın, insan olmanın hesabını çok ağır soruyorlar ona.
PETER NORMAN’I SON YOLCULUĞUNA O 2 ADAM UĞURLUYOR
Türkiye Futbol Federasyonu, önceki gün yapılan Genel Kurul’da hesap ve faaliyetlerinden ötürü ibra edildi. TFF faaliyet raporunda 1 Haziran 2019 -31 Mayıs 2020 tarihleri arasında 791 milyon TL olan gelirlerini 870 milyon liraya yükseltmiş, buna karşın TFF’nin 785 milyon TL olan giderleri 919 milyon TL’ye çıkmıştı.
Yani TFF 1 yılda 49 milyon TL zarar etmişti. Bu zarar kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Sadece 49 milyon TL’lik zarar değil... Herkes şu soruları soruyordu: 126 milyon TL’lik büro gideri olur mu? 56 milyon TL personel gideri ne demek. Kaç lira maaş alıyorlar. Bu soruların yanıtını vermeden önce bir şeyin altını çizeyim. Ben ekonomi gazetecisi değilim. Rakamlarla aram iyi değildir. Bu tabloyu sorduğum tüm ekonomist arkadaşlarım, hazırlanan rakamların şeffaflığına vurgu yaptılar.
EĞİTİM GELİRİNDE KAYIP 2.5 MİLYON TL
Umarım bu şeffaflık en kısa sürede kulüplerimize de yansır. Şimdi gelelim soruların yanıtlarına... TFF’nin bu konudaki en yetkili ismine, TFF Mali ve Hesap İşlerinden Sorumlu Başkan Vekili Erhan Kamışlı’ya ulaştım.
· SORU: Erhan Bey nereden kaynaklandı bu zarar.
· CEVAP: 49 milyon TL’nin 44 milyon TL’si yayın gelirlerindeki düşüş ve kur farkından dolayı oluştu.
· SORU: Biraz daha açar mısınız?
·
"PAOK, Beşiktaş’ı eler.” Bu değerlendirme bir dönem PAOK forması da giyen Kayserispor oyuncusu Pedro Henrique’ye ait.
Henrique, Selanik merkezli Metropolis radyosuna bağlanmış ve PAOK ile Beşiktaş’ı karşılaştırmış. Sonunda da bir yargıya varmış.
Bu haber cuma günü Türkiye’deki internet sitelerinde de yer aldı.
Bir gün sonra da Hürriyet spor sayfalarının manşetinde.
Haberin Hürriyet’te yer almasıyla birlikte deyim yerindeyse kıyamet koptu.
Henrique, haberle ilgili olarak kendisini eleştiren bir taraftara, “Ben böyle bir şey söylemedim” yanıtını verdi.
YUNAN MEDYASINA MANŞET OLDU
Bu 8 kulüp limit harcama kriterlerinin değişmesini talep ediyor. Bunun başını da, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Kasımpaşa kulüpleri çekiyor. Ben düşüncemi açık açık yazayım. Kulüpler, Lisans Kurulu’ndan çıkan harcama limitleri sanki sürprizmiş gibi davranıyorlar. Oysa bu rakamların çıkacağını hepsi de bal gibi biliyorlar. Ama öyle davranmak işlerine geliyor. Bu işin bir yanı.
SORUMLU TFF DEĞİL F.BAHÇE'NİN MALİ YAPISI
Diğer yanı ise şu:
· Fenerbahçe’nin harcama limitleri artmalı. Bunu Fenerbahçe’ye özel istemiyorum. Türk futbolunun Fenerbahçe gibi bir takımın zirve mücadelesi vermesine ihtiyacı var. Televizyon için var, heyecan için var, ilgi için var. Ama şu an ki durumda sorumlu olan TFF değil. Sorumlu olan Fenerbahçe’nin mali yapısı. Bu yapı ile daha fazlasını elde edemezsiniz. TFF’yi ya da “Bir takım güçleri” suçlamaktansa, bu gerçekleri dile getirip çözüm yolu bulmalı Fenerbahçe. Gelelim Pazartesi gününe. O toplantıdan çıkacak sonuçları biz şimdiden yazalım.
ANLAŞAN İLE ANLAŞMAYAN FARKI ORTADAN KALKACAK
1- TFF kulüplere yüzde 15’lik bir limit aşım hakkı veriyor. Kulüpler ilk aşamada bunun yüzde 40’a çıkmasını talep edecekler. “Kaldı ki bunun için de haklı bir gerekçemiz var” diyecekler; Kovid-19. î“
2- Harcama limitleri hesaplanırken, borç olarak görülen ana para hesaplanmasın” diyecekler. Böylece, Bankalar Birliği ile anlaşma yapan kulüpler yapmayan kulüpler arasındaki fark ortadan kalkacak. Daha doğru bir deyişle Fenerbahçe’nin de Galatasaray kadar harcama limiti olacak.
3- Limitleri belirleme kriterlerinin tepeden tırnağa kulüplerin faydalanacağı şekilde değişmesi isteyecekler.
Başkanların çoğu Saraç’ı istiyor. Dün sabah Sayın Fatih Saraç’ı aradım:
· Hayırlı olsun Fatih Bey.
Teşekkür ederim ama ben başkanlarımın büyük desteğine ve teveccühüne rağmen başkan adayı değilim ve olmayacağım da.
· Neden?
Mehmet Bey, bu makam için güçlü bir birlikteliğe ihtiyaç var. Kulüpler Birliği tüzüğü vs. gibi konulardan dolayı değil bu kararım. Ben bu birlikteliğin oluşmasını temenni ediyorum. Aksi takdirde sorunların çözümü mümkün olmaz. Büyük camialar bir araya gelsin ve arkasındaki o müthiş gücü birleştirip sorunlara çözüm üretsin istiyorum. Başkan olarak çıkıp medya karşısında söz almak değil amacım. Medyatik olmak için başkan olunmaz.
Sonuç: Saraç, 4 büyük kulübün bu konuda ortak hareket etmesini istiyor. Üstelik taviz vermeden. Onların birlikteliği ancak bir güç oluşturur ve gereken acil kararlar alınabilir düşüncesinde. Çok da haksız sayılmaz.
FEDERASYONLA DEĞİL BİZİMLE KONUŞSUNLAR
Fatih Saraç’ın maç yayınlarından transferlere, Finansal Fair Play uygulamalarından yabancı oyuncu transferine kadar pek çok önerisi var. Dinledikçe, “Fatih Bey, ne olur şu başkanlık teklifini kabul edin” diyesi geliyor insanın.
Ttransferi sonrası takım arkadaşına değeri 200-250 bin TL’yi bulan Patek Philippe saat eden futbolcuları biliyorum. Bunlar olur. Sonuçta karşılıklı bir menfaat ilişkisi söz konusu değil. Yapılan bir jestten ibaret. Ama şimdi anlatacağım olayı ilk kez duydum. Ve neredeyse küçük dilimi yutuyordum.
'AMAN YANLIŞLIK OLMUŞ'
Bir futbolcu, üstelik sözleşmesi yakında sona erecek bir futbolcu yönetim kurulundaki bir yöneticiye saat hediye eder mi? Üstelik değeri on binlerce lirayı bulan Rolex marka saat. Futbolcunun bu saati hediye etmesinin nedeni de ilginç. k “Hakkımı hukukumu korudun. Çok teşekkür ederim.” Hadi futbolcu böyle bir jest yapmak istedi. Yönetici kabul eder mi? Ne yazık ki etmiş. Ve bu hediyeden kulüp başkanının haberi olunca da kıyamet kopmuş. “Aman bir yanlışlık oldu” diyerek saat iade edilmiş. Eminim o kulüp başkanı, yöneticisini de “Kınamıştır.”
EDES-CIVAN ÖRNEĞİ
Not: 1980’li yıllarda iş adamı Selim Edes, Emlak Bank Genel Müdürü Engin Civan’a 3.5 milyon dolar rüşvet vermiş, Civan mahkeme de bunun kanıtlanmasını isteyince de “Rüşvetin belgesi olur mu, P...k ” diye çıkışmıştı. Ben de yaşanılan bu olayın belgesi olmayacağı için isim vermeden yazdım. Ama kahramanları kendilerini çok iyi tanıyorlar.
bTürk futbolunun marka değeri her geçen düşüyor. Saha dışındaki olaylar ne yazık ki, saha içini geçti. Ama yine de futbolumuz hak ettiği itibarı saha içindeki değerleriyle kazanacak. Saha içinde hepimizin şikayeti açık: ·
Türk futbolcusu, (Yabancısı da aynı) en küçük bir hareketi abartarak hakemi ve rakibini aldatıyor.
· Böylece hem oyunu durduruyor hem de yarattığı haksızlıkla seyir zevkini ve ligin kalitesini düşürüyor.