Paylaş
İktidarların bazıları çok şanssızdır.
Ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar başarılı kararlar alırlarsa alsınlar, toplumlara yaranamazlar. Bazıları da Uluslararası konjontürün kurbanı olurlar. Ne kadar parlak politika üretirlerse üretsinler, Uluslarası gelişmeler önlerini kapar.
Erdoğan, neresinden bakarsanız bakın, şanslıların başında geliyor.
İçerde ve dışardaki konjonktür, ona yardımcı oluyor.
Tabii bu arada hakkını da verelim, Başbakan bu ortamı iyi kullanmasını da biliyor.
Türkiye şu sıralarda, bölgenin yükselen yıldızı konumunda.
Perşembe günkü Amerikan Herald Tribune gazetesinde, tanınmış yazarlardan Patrıck Seal’in bir makalesi vardı. Türkiye’nin yıldızının nasıl parladığını anlatıyordu.
ABD’nin Irak istilasının, iki ülkeye yaradığına dikkat çeken Seal, bunlardan birinin İran, diğerinin de Türkiye olduğunu anlatıyor. İran’ın, bu sayede bölgedeki etkinliğinin arttığını, Türkiye’nin ise “güçlü ve bağımsız bir aktör”olarak ortaya çıktığını yazıyor. Ankara’nın eskisi gibi Amerikanın sözünden çıkmayan bir müttefik değil, aksine komşularıyla sorunlarını çözen, sertlikle değil yumuşak yaklaşımıyla bölgeye denge, barış ve güvenlik getirdiğinin altını çiziyor.
Son aylarda bu tip yazıların sayıları çok artmaya başladı.
Eskiden askeri gücünü gösteren, en ufak bir anlaşmazlıkta “Asker cepheye” yaklaşımıyla ortaya çıkan Türkiye’nin şimdi, aksine arabulan, barışa katkıda bulunan bir imajından söz ediliyor.
Yeni oyun kuralları getiren ve uzunca bir süredir ihmal ettiği bu bölgede rol oynamaya başlayan bir Türkiye var karşımızda.
Alkışları da Başbakan Erdoğan ile dışişleri bakanı Davutoğlu alıyor.
Eğer bu yaklaşım sürdürülebilirse, Ankara sadece siyasi değil, bu ortamın ekonomik getirilerini de cebine koyabilecek.
Benim kuşkum da bu,acaba tam anlamıyla yararlanabiliyor muyuz ?
Acaba Başbakan Erdoğan, bir yanda önemli açılımlar yaparken, öte yandan küçük sorunlar ve gereksiz gerilimlerle boşu boşuna puan kaybetmiyor mu?
ÜSLUP SORUNU VE GEREKSİZ GERİLİMLER...
Yukardaki soruları eminim sizlerde kendi kendinize soruyorsunuzdur.
Böylesine altın bir dönem yaşayan bir ülkeyi yönetenlerin, gereksiz kavgalar içine girmelerinin nedenini sorguluyorsunuzdur.
Beni de etkilediğinden dolayı, ilk aklıma gelen de, Doğan Gurubu ile girişilen kavga oluyor.
Dışarda ve içerde bu kadar önemli adımların atıldığı, mümkün olduğunca desteğin toplanması gerektiği bir sırada, Başbakan neden medya ile kavga ediyor, anlayamıyorum.Oysa, onun neler yaptığını değerlendirebileceklerin çalıştığı bir gurubu böylesine karşına almanın mantığını bulamıyorum.
Emekli Büyükelçi Murat Sungar’ın, Perşembe günkü Radikal’deki makalesi de, bu resmi adeta tamamlıyordu.
Sungar, Başbakan’ın dış politika ve içerdeki açılımlarını destekliyor. Bunların doğru adımlar olduğunun altını çiziyor. Türkiye’nin yükselen gücünün farkında olduğunu, Uluslararası konjonktürün sağladığı avantajlardan da yararlanarak, çok yönlü bir politika izlediğini belirttikten sonra, “Amma...”diye devam ediyor.
Başbakan’ın üslubuna dikkat çeken Sungar, önemli bir uyarıda bulunuyor. İrticalen yaptığı konuşmaların yapmak istediklerini gölgelediğine dikkat çekiyor:
“... Çok yönlü politikalar belirli bir olgunluk, sofistikasyon,görgügerektirir. Uygulamada irticalen yapılan söylemlere yer yoktur. Hele hislerle hiç hareket edilmez. ..Son dönemde Türk dış politikasıyla ilgili yapılan iç ve dış değerlendirmeler, politikanın özünden ziyade kullanılan üslubun bir yansıması görünümü vermektedir.Nasıl ki algı gerçek kadar gerekliyse, üslup da politika kadar önemlidir. Bir konuyu savunma üslubunuz, uygulamak istediğiniz politikaya uymazsa o politikanın yerini alır ve eğer siz devletin zirvesindeyseniz, kolay kolay da değiştirilemez. Böyle bir durum ise, istenmeyen algılamalara sebep olur. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorun budur...”
Sungar’ın uyarısına keşke Başbakan kulak verebilse.
EL BEŞİR OLAYINDA, MORAL AÇIDAN HAKSIZDIK, ALLAHTAN GELMEDİ.
İşte bir diğer abartılı tutum örneği, Ankara’nın Sudan Cumhurbaşkanı El Beşir’in İSEDAK toplantısına gelişiyle ilgili gereksiz tutumuydu.
Türkiye, teknik açıdan haklıydı.
El Beşir, İKÖ’nun davetlisi olarak İstanbula geliyordu. Resmi davetli değildi. Ayrıca,yine teknik açıdan haklı olduğu diğer bir nokta, Sudan Cumhurbaşkanı hakkında BM Güvenlik Konseyi kararı yoktu. Türkiye, Uluslararası Ceza Mahkemesini tanımadığından dolayı, kararlarına uymak zorunda değildi.
Ancak Türkiye moral açıdan haksızdı.
Gazze’de İsrail’in Filistinlileri öldürmesine büyük tepki gösteren Türkiye, El Beşir’in öldürdüğü binlerce insanı görmezden geliyordu. Musevi öldürünce suç oluyor da, müslüman öldürünce suç olmuyor muydu ?
Erdoğan’ın ısrarı, Türkiye’nin gereksiz bir uluslararası baskı altına soktu.
Avrupa Birliği ve de Amerika tepki göstermekte haklıydılar.
El Beşir’e bu kadar arka çıkarsanız, Türkiye’nin genel gidişini izleyenler, tutum değişikliklerini alt alta yazdıklarında, ister istemez yön değişimi olduğu sonucuna varırlar.İsrail’i döverken , müslümanlara toz kondurmadığımız sonucuna varırlar.
Allahtan El Beşir,Cumhurbaşkanı Gül’ündolaylı uyarısını aldı, Türk ve Uluslararası kamuoyundan gelen olumsuz sinyalleri görüp, Ankara’yı güç duruma sokmamak için gelişini erteledi de, Türkiye yine gereksiz bir suçlanma kampanyasından kurtuldu.
Yıldızı parlayan Türkiye’nin böylesine özensiz adımlar atması, hoyratça prestijini zedelemesi, kendi kendini yaralamaktan başka birşeye yaramıyor.
Paylaş