Şeytan diyor ki...

Günlük gelişmeleri yorumlarken işin kolayına kaçmak ve çoğunluğun duymak istediklerini yazmak, ardından da bol alkış almak varken, neden zoru tercih ediyorum? Neden eleştiri alma pahasına farklı bir görüş getirmeye çalışıyorum?

Gazetecilerin, köşe yazarlarının başlıca görevleri, günlük olayları yorumlamak, ne anlama geldiklerini anlatmaya çalışmaktır. Bunu yaparken de iki seçenek vardır.

Biri, okuyucu genelinin nabzına göre şerbet vermektir.

Örneğin, Avrupa Birliği, Öcalan davası veya Kıbrıs gibi sorunlarda, hiçbir ayrıntıya girmeden, sadece komplo teorileri üreterek yazı yazılabilir. Yabancıların tek fikirlerinin Türkiye’yi bölmek, yerden yere vurmak olduğunu ileri sürerseniz, alkış alırsınız. Avrupa Birliğinin bu ülkeye, orta ve uzun vadede neler getirebileceğine hiç değinmez ve vur abalıya gidersiniz. Veya Avrupa Mahkemesi yargıçlarının Türk düşmanlarından oluştuğunu ileri sürer, Öcalan kararının kasıtlı alındığını söylediğiniz taktirde, omuzlarda taşınırsınız.

Diğeri ise, komplo teorilerine değil, eldeki verilere göre yazmaktır.

Oyunun kurallarına dikkat çekersiniz.Ülkenizi yönetenlerin nerelerde hata ettiklerini ve karşı karşıya kalınan durumdaki sorumluluklarını sorgularsınız. İşte o zaman eleştiri oklarıyla karşı karşıya kalırsınız. Bütün birikiminizi, tüm temaslarınızdan edindiğiniz bilgileri bir araya koyarsınız ve kendinize göre doğruyu aramaya çabalarsınız. Ancak kendinizi beğendiremezsiniz. Ne satılmışlığınız kalır, ne hainliğiniz.

Aradan bir süre geçtikten sonra, bir bakarsınız ki siz haklı çıkmışsınız. “Ben demedim mi?” diye yazı yazmaktan hoşlanmıyorsanız, susarsınız. Ancak bir de bakarsınız ki, bir zamanlar sizi eleştirip yerden yere vuranlar, ortaya çıkanlar “Ben demiştim“ diye kendilerini överler. Kimseler de çıkıp “olur mu kardeşim, sen zamanında tam bunun aksini savunuyordun” demez. Zira kimse hatırlamaz.

Sizde aldığınız eleştirilerle baş başa kalırsınız.

Şeytan diyor ki, bırak kendi doğrularını ve toplumun hoşuna gidenleri yaz. Bol bol alkış topla. Ancak olmuyor, bir türlü bu alışkanlığımdan kendimi kurtaramıyorum. Bir de dikkat ettim, ne kadar komplo teorisi üretilirse üretilsin, bazı gerçekler eninde sonunda ortaya çıkıyor.

Ne dersiniz, şeytana mı uyayım, yoksa bildiğim yolda mı devam edeyim ?

* * *

TÜRK ALEYHTARI LOBİLERİN SON KAMPANYASI

Özellikle Amerikada faaliyet gösteren, Türkiye aleyhtarı lobiler, yeni bir söylem oluşturmaya başladılar. Daha önceleri Washington’u etkilemek ve kendilerinden yana tutum almasını sağlamak için farklı gerekçeler kullanırlardı. Şimdi ise gerekçeler değişti. Amerikadaki Türkiye aleyhtarı rüzgarları körüklerken, yepyeni bir yaklaşım dikkati çekiyor.

En çok kullanılanlar da şunlar :

1) TÜRKİYE GÜVENİLMEZ BİR MÜTTEFİKTİR :

Türkiye, Amerikanın en çok ihtiyaç duyduğu bir sırada, 1 mart 2003’te 62 bin askerinin, toprakları üstündeki üsleri kullanıp Kuzey Irak’ta Saddam Hüseyin’e karşı yeni bir cephe açılmasını engellemiştir.Türkiye bu tutumuyla, hiç güvenilmeyecek bir stratejik müttefik olduğunu ortaya koymuştur.

2) STRATEJİK AÇIDAN ÖNEMİNİ KAYBETMİŞTİR :

Türkiye artık, Orta Doğu’daki Amerikan çıkarları açısından önemini büyük oranda yitirmiştir.Amerika, Saddam Hüseyin’i Türkiye’nin desteği olmadan devirerek bu durumu açıkça ortaya çıkarmıştır.

3) TÜRKİYE ŞANTAJ YAPMAKTADIR.

20 Şubat 2003 tarihli New York Times’ın bir haberine göre, Türkiye vereceği destek karşılığında önerilen 26 milyar doları yeterli bulmamış, 6 milyar dolar daha fazla talep etmiş, Irak petrollerinden pay ve Kürt politikasında veto hakkı istemiştir.

Yukardaki gerekçeleri tartışmak istemiyorum. Abartı ve çarpıtma payı çok büyük. Ancak, herşeye rağmen özellikle ilk iki madde’nin Washington’da çok kişiyi etkilediğini de bilmemizde yarar var.

Başbakan 8 Haziran’da Beyaz Saray’daki Bush görüşmesinde bu olumsuz havayı değiştirmek istiyorsa, Ankara farklı bir yaklaşımı benimsemek zorundadır. ‘ABD ile ilişkilerimiz çok iyi ‘ demekle işin içinden çıkabilmemiz çok güçtür. Lobi’ler belki gerçekleri çarpıtabilirler, ancak bazı şeyler çok tekrarlanırsa zihinlerde kalır. Seyirci kalmak yerine, Ankara bu ilişkilere zarar veren unsurlara karşı mutlaka harekete geçmelidir.İster beğenelim, ister beğenmeyelim, Bush yönetiminin daha 4 yıl dünyayı yöneteceğini unutmamalıyız.

* * *

(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
Yazarın Tüm Yazıları