Türkiye, Lozan anlaşmasından bu yana en hayati iki kararını vermek arifesinde. Bu kararlarda en öneml rolü oynamaları gereken Sivil Toplum örgütleri, Ünivesiteler ve Almanya’daki vatandaşlarımızın büyük bölümü hala seyirci, hala izlemekle yetiniyorlar. Oysa, susanlar, yarın çok pişman olacaklar.
İçimden tepinmek geliyor.
70 milyon insanı sarsmak ve “ülkenizin geleceğine sahip çıkın. Seyirci kalmayan, sesinizi duyurun” diye bağırmak istiyorum. Zira etrafıma bakıyorum da, insanlar gelişmeleri BM gözlemcisi gibi izliyorlar. Oysa, Avrupa Birliği konusunda tam virajdayız, Kıbrıs konusunda bırakın günleri, saatleri sayar noktaya geliyoruz.
Peki ne yapmak gerekiyor?
Hepimize görevler düşüyor.
KIBRIS SADECE RESMİLERE BIRAKILAMAZ
Bütün sivil toplum örgütlerinin hem Kıbrıs, hem de Avrupa Birliği konularında hareketlenmeleri ve görüşlerini açıklamaları gerekiyor. “Devlet politikası vardır. Biz buna karşı çıkamayız” sloganının arkasına saklanmamalılardır.
Kıbrıs sorunu Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren bir konudur. AB treni bu defa kaçırılsa dahi, zorda olsa ilerde yine yakalanabilir, ancak Kıbrıs treni 12 aralık gecesi Kopenhag’da istasyondan kalkacak ve bir daha da durmayacaktır. İşte bu nedenle, eski sloganları, tabuları bırakıp yeni bir yaklaşımla ortaya çıkmak gerekmektedir. Kıbrıs, sadece KKTC yetkililerine, sadece askere ve Türk dışşişleri bakanlığına bırakılamayacak kadar önemli bir sorundur.
Sivil Toplum Örgütleri, Ünivesiteler , bilim adamları, Kıbrıs konusuyla ilgili her grup veya dernek sesini çıkarmalıdır.
Denktaş’ın itirazına veya Eroğlu’nun karşı görüşlerine saygımız vardır, ancak bu sorun Türk halkını da çok yakından ilgilendirdiği için, herkes katkıda bulunmalıdır.
AB KONUSUNDA KİŞİLERDE KATKI YAPMALI
Avrupa Birliği konusunda Sivil Toplum Örgütleri, Kıbrıs’ta gördüklerimizin aksine, son derece aktifler. Gerçekten büyük çabalar harcıyorlar.
Bu alanda benim eksik gördüğüm ise, kişisel çabaların azlığıdır.
Örneğin, yabancı gazetelerle iyi ilişkileri olan yazarlarımız veya gazetecilerimiz harekete geçip makale yazmıyorlar. Ya tembelliklerinden veya akıllarına gelmediği için, kıpırdamıyorlar. Oysa, Uluslararası ilişkisi olan medya mensupları, eski Büyükelçiler, iş adamları yani Batı medyasını tanıyıp ilişkisi olan herkes hareketlenmeli. Televizyonlara demeçler vermeli, katkıda bulunmalı.
ALMANYADAKİ VATANDAŞLAR, HADİ...
Burada özellikle Almanya’daki iş adamlarına, Üniversitelilere ve tüm derneklere büyük görev düşüyor. Fazlasına gerek yok. Birer faks yollasanız, bir kart atsanız, bir telefon edip hükümete veya koalisyon ortaklarına ulaşsanız yeterlidir.
Aynı şekilde, Fransa ve Benelüks ülkelerindeki Türkler, hadi birşeyler yapın.
Ben, kendi payıma düşeni yaptığım için, bu çağrıyı daha yüksek tonda seslendirebiliyorum.
Eğer şimdi bunları yapmazsak, 13 aralık tarihinden itibaren çok pişman olacağız...
* * *
DENKTAŞ SONUNDA ADIMINI ATTI
KKTC Cumhurbaşkanı, BM Genel Sekreterinin paketine ilke olarak itiraz ediyordu. Bu şekliyle müzakere dahi edilemeyeceğini, zaten zamanın çok az olduğunu söylüyordu. İncelemek için BM’den süre istemişti. Glaskos Klerides ise, Annan’ın planı açıklanır açıklanmaz ön almış ve “müzakere edilebilir” bulduğunu bildirmişti.
Ankara, Denktaş’ın bu direnmesini, geçen hafta Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’ı New York’a göndererek kırabilmişti. Sonunda –bu köşe’de birkaç gün önce okumuştunuz- Denktaş tutumunu esnekleştirdi. Şimdi, BM Genel Sekreterinin planını “müzakere edilebilir” bulduğunu BM’ye bildirmesi, ardından Cumartesi gününe kadar da planın hangi noktalarını müzakere etmek istediğini belirtmesi bekleniyor.
Böylece Denktaş en doğru adımı atmış oldu.
planı olduğu gibi kabul etmedi. Üstünde müzakere edilebilecek bir metin olarak benimsedi ve şimdi de nerelerinin müzakere edilmesi gerektiğini ortaya koyacak.
Şimdi yeni bir dönem başlıyor. Daha doğrusu son aşamaya giriliyor. Müzakerelerin 12 Aralığa kadar bitmesi gerekiyor. Müzakerelerde ilerleme sağlanabilir ve çözüm bulunursa sorunun en önemli bölümü bitecek. Müzakerelerde bir anlaşma sağlanamazsa, BM taraflara dönüp “anlaşma olamıyor, bu planı olduğu gibi kabul veya reddedin” diyecektir.
Bu olasılığa da kendimizi hazırlamalıyız.
* * *
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.tr) yayınlanmaktadır. )