Paylaş
AVRUPA Parlamentosunda, Türkiye ile ilgili konular tartışmaya açıldığı zaman en aktif isim, daima Hollandalı Parlamenter Joss Lagendijk’tır. Genelde Türkiye’nin tam üyeliğini destekler. Gerektiğinde de politikalarımızı eleştirir. Sağduyulu, takıntısız bir politikacıdır.
Lagendijk, Türkiye’nin Kürt sorununu sadece güvenlik önlemleriyle çözemeyeceğine inanır ve bu yöndeki politikalarımıza karşı çıkar. Ancak son dönemlerde, özellikle Türkiye’ninKopenhag kriterlerine uyum sağlayama başlamasıyla birlikte, hele son terör olaylarıyla birlikte PKK’yı sürekli ve ısrarlı şekilde hem eleştiriyor, hem de uyarıyor. PKK’nın silahlı mücadeleye devam etmesinin tehlikelerine işaret ediyor.
Anlaşıldığına göre, PKK’lılar hiç oralı olmuyorlar. Oysa Lagendijk’ın sözlerinin arkasında Avrupa Parlamentosununtepkisi yatıyor.
Keşke tüm AB politikacıları, Lagendijk gibi sağduyulu olabilse...
MATSAKİSRESMİ VE KIBRIS BAYRAĞI İLE
Türk medyası gerçekten mazoşist.
Ne zaman Avrupa Parlamentosu Rum üyesi Türkiye’ye gelse, TV kameraları ışıklarını bu adamın üstüne çeviriyor. Adam da, show yapmaya başlıyor. Bizi sinirlendirecek herşeyi yapıyor ve TV ile yazılı medya haberlerinin baş köşesine oturuyor. Başlıklar şöyle: Kışkırtma uzmanı... Yine tahrik etti...
Arkadaşlaryapmayın, etmeyin. Bu adam ne Avrupa Parlamentosunda, ne de Kıbrıs’ta ciddiye alınır. Sözleri dinlenmez, hatta sert şekilde eleştirilir. Onu hala Avrupa Parlamentosunda tutan, Türk basınında çıkan haberleridir. Yani bu adamıciddiye almasak, kameralar çekmese, bu adamcağız yok olup gidecek.
Neden bu oyuna düşüyoruz?
Müstakil Sanayici ve İş adamları Derneği (MÜSİAD) başkanı Ömer Bolat’ın geçenlerde bir önerisini okudum. 3 bin metrekarenin üstündeki market ve alışveriş merkezlerinde, ibadet için uygun büyüklükte mekan ayrılmasının zorunlu hale getirilmesini istiyor.
Doğrusu şaşırdım.
Ömer Bolat iş adamı. Özel sektör koşullarını gayet iyi bilen bir kişi. Buna rağmen, dikkat ettim mescit açılması için zorlama yapılmasını öneriyor.
Neden?
İnsanlarımızın ibadet edebilecekleri yerleri yok mu ?
Bu zorlamaya ne gerek var, hiç anlayamadım.
İşte bu tip adımlar bizim kafamızı karıştırıyor. Zorla, din yayma dernekleri gibi hareket edildikçe, işin içinde başka birşeylerin bulunduğu izlenimi artıyor.
BU ŞEKİLDE NÜKLEER SANTRAL KURAMAYIZ…
Türkiye enerji ihtiyacını karşılayabilmek ve daha da önemlisi, enerji kaynaklarını çeşitlendirebilmek için, nükleer santral dosyasını yeniden gündeme getirdi. Santral yeri olarakta Sinop’un seçildiği açıklandı.
Ortalık birbirine giriverdi.
Daha önce de hemen hemen aynı gösterileri yaşamıştık. Şimdi yine aynı filmi görüyoruz.
Nükleer enerji dünyanın her yerinde insanları ürkütür. Bunun gerekli olduğuna inananlar kadar, inanmayanlar da vardır. Nükleer enerjinin belirli oranda kullanılması şarttır. Nükleer enerjiyi tümünden reddetmek imkansızdır. Kökten dinciler gibi, kökten anti nükleerciler de, sayıları az olsa dahi çok serttirler. Müthiş gürültü çıkarırlar ve kamuoylarını etkilerler.
Şimdi gelelim bizim ülkemize.
Türkiye’nin orta ve uzun vadede, enerji portföyüne mutlaka nükleer enerjiyi de eklemesi gerekmektedir. Ancak, bunu gerçekleştirmenin tek yolu da, ihale açmak ve özel sektör temsilcileriyle toplantılar yapmak değildir. Eğer, Nükleer enerjinin neden gerekli olduğu, topluma anlatılmazsa, yarım santral dahi kurulamaz.
Nedeni de basit.
Halk korkuyor.
Atıkların ne olacağı bilinmiyor. Hantal ve rüşvet düşkünü bir bürokrasinin santralleri nasıl denetleyeceği meçhul. Herkesin kafasında hala, Chernobil ve o felaketten sonra, bizim bakanlarımızın çay içme gösterileri var.
Enerji Bakanı Güler, işini bilen bir insan, ancak onun işi halkı eğitmek değil.
Devlet bu konuda ciddiyse, nükleer enerjinin önemine inanmışsa, önce halkı hazırlamalı. Toplumu eğitmeli, güven vermeli, ardından temeli atmalı. Bu çalışma yapılmadan kollar sıvanmamalı. “Ne yapalım toplum istemedi” gerekçesinin arkasına saklanılmamalı.
Toplumu hazırlamadan, nükleer santral projesinin altından kalkamayız. Yıllar boyu,sadece protesto gösterilerini izleriz. Kendi kendimize de çok yere zarar vermiş oluruz.
İSTANBUL CONDE NAST TRAVELLER'DA...
Dünyaca ünlü gezi dergisi Condé Nast Traveller Mayıs sayısında İstanbul’u anlatıyor. (http://www.cntraveller.com)“Genç Türkler” başlığı atılan yazıda, İstanbul’un kültürel öneminden tarihi mekanlarına modern yüzünden klasik yüzüne uzun yorumlar da yer alıyor. Her şeyin her an değiştiği yenilendiği şehir olarak tanımlanan İstanbul, dosyayı hazırlayan Anthony Sattin’i belli ki çok etkilemiş. “Burası doğu mu batı mı? Neresi Asya? Neresi Avrupa” diyor. İstanbul Modern müzesinden de büyük övgüyle bahsedilen yazıda sadece bu şehirde uzun süre yaşayanların fark edebileceği ayrıntılar da gözden kaçırılmamış. “Ne kadar övülürse övülsün bu kadar modern bir şehir beklemiyorduk….” diyorlar. Mirjam Bleeker’ın keyifli fotoğraflarıyla zenginleştirilen 8 sayfalık bu İstanbul turundan sonra dünyanın her yerinde temsilciliği bulunan Condé Nast Traveller okuyucularının şehrimizi görmek isteyeceği kesin….
SEKSÜEL BOZUKLARI AÇIKLIYORUM!
Askeri Yargıtay eşcinselleri “ileri derecede psiko-seksüel bozuk” diye tanımladı.
Size şimdi geçmişteki “ileri derecede psiko-seksüel bozukları ifşa ediyorum!”. BM eski genel sekreteri Dag Hammarskjöld, yazar Oscar Wilde, Selma Lagerlöf, Marcel Proust, Andre Gide, Noel Coward, Tenessee Williams, kompozitör Tchaikovski, dansör Nureyev, Büyük İskender,Yunan filozofları Sokrat ve Eflatun, kondüktör Leonard Bernstein, müzisyen Cole Porter, Elton John, modacı Gianni Versace, Galliano, ha unutuyordum: Michelangelo ve Leonardo da Vinci ve de bilgisayarın yaratıcısı Alan Turing. (ve daha bir çokları) Bu kısaltılmış listeyi görünce insanın “iyiki ileri derecede psiko-seksüel” bozuklukları varmış diyeceği geliyor.
39 ŞEHİT VEREN TEK SİVİL KURUM...
Dışişleri Bakanlığı, bu ülkenin en etkili (konularına göre değişen şekilde) en liberal ve en kaliteli bakanlıklarının başında gelir.
Hayatımın büyük bölümünü onlarla birlikte geçirdim. Bir dönem diplomatları en yakın arkadaşlarım oldular.Birlikte büyüdük. Onlar Katip iken, bende gencecik bir muhabir idim. Onlar Büyükelçioldu, bende köşe yazarı... Bundan dolayı, Dışişleri Bakanlığı hakkında bilerek konuşuyorum. İçlerinde, her kesimde olduğu gibi, çok parlakları da vardır. Hiç işe yaramayanları da ancak genel ortalamada Dışişleri Bakanlığı, Türkdiplomasisinin yıldızıdır.
Geçen hafta, Türkiye Cumhuriyeti Dışşileri Bakanlığı olarak, 86 ıncı yıldönümünü kutladı.
Kimler gelmiş, kimler geçmiş...
En uzun bakanlığı Tevfik Rüştü Aras (1925-1938) yapmış. En kısa bakanlığı ise, 1995’te 25 gün ile Coşkun Kırca, Fatih Rüştü Zorlu, idam edilerek “en talihsiz bakan” sıfatını kazanmış.
1924’te 39’u geçmeyen dış temsilcilikleri bugün 163’e ulaşmış.
Bence en acıklısı, sivil bir kurum olmasına rağmen, Ermeni terör örgütü ASALA’nın hayatını aldığı 39 şehit vermesidir.
Dışişleri mensupları ilezaman zaman eleştirsek dahi, gurur duyarız...
Paylaş