Paylaş
Papa, kasım ayında Türkiye’ye gelecek.
Amaç, dinler arası barışı perçinlemek. 16’ıncı Benedictus, Müslüman Türkiye’de, Katolik dünyasının lideri olarak bir mesaj verecek: Dinler arası kavganın sadece felaket getireceğini, her dinin değerine saygıyla bakması gerekeceğini söyleyecek.
Bu güzelim ziyaret, Papa’nın son konuşmasıyla tehlikeye düştü. Eğer, Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu gibi son derece sakinbir insan dahi sert tepki gösterirse, varın siz fanatiklerin neler söyleyip, yapabileceklerini hesap edin.
16’ıncı Benedictus, hala Papa olamadı.Ne yazık ki, O hala eskisi gibi teoloji (din) öğretmeni. Kafası da hala eski de kalmış. Onun için, Müslüman bir Türkiye’nin, Hıristiyan AB’ye girmesi hatadır, Müslümanlar kılıç gücünden (yani şiddetten) anlarlar.
16’ıncı Benedictus, bu mantıkla, bu mesajlarını düzeltmeden Türkiye’ye gelecek ise, gerçekten hiç gelmesin daha iyi. Zira böyle bir atmosferde gerçekleştirilecek bir ziyaretin yarardan çok zararı olur.
AVRUPA’DA TÜRKİYE DEPREMİ SÜRÜYOR
Türkiye’nin AB üyeliğine talip olması, tahminlerin ötesinde sarsıntı yarattı. Bizler, bu olaya kendi küçük dünyamızdan bakıyoruz.Değerlendirmelerimiz çok kısır, çok yerel ve çok sığ. Oysa, Türkiye konusu Avrupa’da inanılmaz değişimleri tetikliyor.
Avrupa, Türk adaylığı nedeniyle sınırlarını, AB’nin yönetim şeklini, halktan kopukluğunusorgulamaya başladı.
Avrupa, Türkiye’nin adaylığı sonucunda, İslam ile ilişkilerini yeniden hesaplamaya, Müslüman bir Türkiye’yi dışlamanın getireceği sorunları değerlendirmeye aldı.
Geçen yıl, Türkiye Alman seçimlerinde çok konuşulmuş ve belirli oranda etkili olmuştu. Önümüzdeki yıl Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Türkiye şimdiden gündeme girdi bile.
En güçlü aday, bugünkü İçişleri Bakanı Sarkozy, seçim kampanyasında Türkiye’yi kullanacak. Şimdiden “Seçilirsem, Türkiye ile müzakereleri durduracağım” diyor. Alman Başbakanı Merkel’e “Sarkozy’nin bu yaklaşımını paylaşıyor musunuz” diye sordum. “Hayır” dedi, “Politikalar mantıkla sürdürülmeli, duygularla değil.”
Sarkozy’i hayretle izliyorum. Açıkçası, ciddiye de almıyorum. Bu kadar sığ ve vizyonsuz bir politikacının, Fransa’ya nasıl yön verebileceğini sorguluyorum.
Sarkozy, yarın seçimi kazanırsasöylediklerini gerçekleştirebilecek mi? Türkiye ile müzakereleri askıya alıp, Türkiye’yi AB dışında tutabilecek mi?
Hayır... Söz konusu değil.
Bu gerçeği bizler kadar, kendi de biliyor.
Buna rağmen, sırf bir kesimin oyunu elde etmek için boş vaatlerde bulunuyor.
Fransa, bu kadar çapsızlığı kaldıramayacak oranda büyük bir ülkedir. Ancak bazen aradan Sarkozy gibileri de kaçabiliyor. Zaman geçip, sorumluluğu aldıklarında ise, gerçekleri görüyorlar. Fransa, kendi liderlerine de ince ayar yaptırabiliyor.
CHİRAC’IN HAKKINI YEMEYELİM
Bazılarımız, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ı eleştiriyor. Türkiye’nin tam üyeliğinin önüne bir referandum engeli çıkarmakla suçluyor.
Ben farklı düşünüyorum.
Chirac, özellikle Türkiye konusunda aldığı kararlarla gerçek bir lider olduğunu gösterdi. Eğer popülariteyi seçse, kamuoyundaki eğilime göre hareket etmek istese, Türkiye ile müzakereleri başlatmazdı. Siyasi nedenlerle, müzakere tarihi verilmesini 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasına bırakabilir ve Almanya’yı da ikna edebilirdi.
Yapmadı.
Aksine, kamuoyu ile ters düşme pahasına Türkiye müzakerelerini başlattı.
Ermeni soykırımını inkar edene hapis cezası getiren taslağın yasalaşmasını da Chirac önledi. Hem de, son derece güçlü bir Ermeni lobisine, soykırımın gerçek olduğuna inanmış Fransız kamuoyuna rağmen engelledi. Zira, Fransa’nın temel çıkarları bunu gerektiriyordu.
Cumhurbaşkanı Chirac, Türk-Fransız ilişkilerini “koruma ve kollama” açısından, bir öncekiCumhurbaşkanı Mitterand ile birlikte, son 20 yıla damgasını vurmuş liderler arasında anılacaktır.
BAYILIYORUM ŞU EKONOMİ YORUMCULARINA
Sizler gibi ben de, ekonomik durumu daha iyi anlayabilmek için, yorumcuları okurum. Ancak doğrusunu söyleyeyim, yorumcularımızda iki hastalık var.
Biri, okurların kafasını daha da fazla karıştırıyorlar. Bazıları, benim gibi derin ekonomi bilgisi olmayanlara hitap etmek yerine, kendilerinin anlayabilecekleri bir dille yazıyorlar. Adeta meslekdaşlarıyla veya bürokrasiyle mesajlaşıyorlar.
Diğer sorun da, bir gelişmeyi “yandık, bittik, battık” diye yorumluyorlar, aradan bir süre geçince, sanki bunları kendileri yazmamış gibi “Canım bu kadar da abartmayın, felaket tellallığı yapmayın” diye ortaya çıkıyorlar.
Acaba aynı hastalık, bizim gibi siyasiyorumcularda da var mı? Yoksa biz kendimizi pir-ü-pak görüp, diğer yorumcuları mı eleştiriyoruz?
Ne dersiniz...
“TÜRK DÜNYASI KURULTAYI” ANTALYA’DA TOPLANIYOR
“10. Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı", 18-20 Eylül tarihleri arasında Antalya'da düzenlenecek .. Son kez 2001’de yapılanKurultay, 5 yıl aradan sonra ilk kez toplanıyor..
Kurultay’a yurtiçi ve yurtdışından 600 delegenin katılımı bekleniyor. Siyasi liderler, 50’ye yakın kurumun temsilcileri ve bazı bakanlar da davetliler arasında..
Uluslararası ilişkiler, hukuk, eğitim, kültür, ekonomi, iletişim ve siyaset çevrelerini bir araya getiren Kurultay’ın bu yılki ana teması “Türk Dünyası’nda Gençlik Sorunları” olarak belirlendi. Kurultay çerçevesinde “Toplum Yönetimi ve Hukuk”, “Eğitim-Öğretim, Bilim ve Teknoloji”, “Kültür”, “İktisadi, Ticari, Mali İlişkiler ve Turizm”, “Uluslararası İlişkiler ve İletişim” ile “Gençlik” komisyonları kurulacak.
Kurultay’ın “Ekonomik İlişkiler Komisyonu”, Türkiye açısından son derece önemli olan “enerji” konusunu tartışacak. Uluslararası İlişkiler Komisyonu ise; Türkiye ve dünyadaki küreselleşme, Türkiye-AB İlişkileri, Asya ve Kafkaslar’daki Türk dünyası işbirliği örgütleri ve Ortadoğu’daki gelişmeleri ele alacak. Kurultay’da tartışılan tüm konular rapor haline getirilecek ve sonuç bildirileri hem Başbakan Erdoğan’a hem de kamuoyuna sunulacak..
İlk olarak Alparslan Türkeş’in öncülüğünde toplanan Kurultay’ın 5 yıl aradan sonra tekrar bir araya gelmesi ve sivil toplum örgütü olarak sorunlara çözüm üretme çabası gerçekten sevindirici..
KADINLAR NEDEN ALDATIR?
Cevabı en çok merak edilen sorulardan biri olsa gerek.. Posta Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürlerinden Mehmet Coşkundeniz, busoruya bizzat aldatan kadınların ağzından cevap arıyor.. Evli ya da uzun süreli ilişkiler yaşayan kadınlar, partnerlerini neden duygusal yada fiziksel olarak aldattıklarını kendileri anlatıyor..
Daha önce Posta’da yazı dizisi olarak yayınlanan bu öyküler, gerçek kahramanların anılarından oluşuyor.. Aldatma denince daha çok erkeklerin hikayeleri gündeme geliyor.. Kadınlarsa bu sırlarını kolay kolay açık etmiyor.. İşte Mehmet’in bu kitabında, kendi öykülerini anlatma cesareti gösteren kadınlar var.. Duygusal arayışlar, maddi sıkıntı, yalnızlık, ilgisizlik, merak ya da heyecan.. Bunların hepsi birer aldatma sebebi olabiliyor.. Mehmet’in anlatılan öykülerin doğruluğunu bir gazeteci titizliğiyle araştırdığını ve gelen her mektubu dikkatle incelediğini de eklemek gerek.. Okuyuculardan gelen tepkiler de kitabın son bölümünde yer alıyor.. Aldatma hakkındaki görüşünüz ne olursa olsun, bu kitap kadınları ve erkekleri tanımak için önemli ipuçları veriyor..(NedenKitap 0212 273 22 34)
Paylaş