Paylaş
Son derece gereksiz ve çok tehlikeli bir tırmanma içindeyiz.
Kürt sorununda seçim sonrası önemli gelişmeler bekleniyordu. Anayasa değişikliği sırasında, Kürt vatandaşlarımızın sorunlarının önemli bir bölümünü giderecek tatminkar çözümler getirilecekti.
Öcalan ile bu konuda resmi temasların yapıldığı da biliniyor. PKK lideri, ümitli olduğunu da söylüyordu.
Sonra ne oldu?
Önce KCK tutuklamaları başladı. Ardından karşılıklı tepkiler tırmanmaya başladı. Yetmedi, seçim meydanlarında “kim daha milliyetçi” yarışına girişildi.
PKK boş durmadı.
Seçim sonrasında istekleri kabul edilmediği taktirde, Türkiye’nin başına nelerin gelebileceğini göstermek için saldırılarını arttırırken, BDP de sivil itaatsizlik eylemleriyle gözdağı verdi, veriyor.
Tırmanma sürüyor.
Başbakan, hemen hergün BDP’yi yerden yere vurur oldu. MHP’nin elindeki PKK kozunu almak için ses tonunu giderek arttırdı.
İşte tehlike de buradan kaynaklanıyor.
Bu tempoda devam edilirse, seçimler dahi tehlikeye girer.
Tuğluk boş yere “kötü şeyler olacak” demiyor. Ya kendimizi gerçekten kötü şeylere hazırlamalı ya da karşılıklı olarak bu tırmanmayı durdurmalıyız.
Sonrasında çok dizimizi döveriz, ancak iş işten geçmiş olur. Çok acı çekeriz, çok kan dökülür.
“ANKARA TARZANI GÜÇ DURUMDA...”
Davutoğlu, birkaç yıl içinde Türkiye’nin dış politikasındaki genel imajı inanılmaz şekilde değiştirdi. Kimi girişimlerinde başarılıydı, kimilerinde sonuç alamadı, ancak dünyaya bambaşka bir Türkiye gösterdi.
Erdoğan ile birlikte, bu ülkeyi Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya açtılar ve genel ticareti, toplam 10 milyar dolarlardan 30 milyar dolarların üstüne çıkarttılar.
Bütün bunlar, Kaddafi’nin Libya’da hüküm sürdüğü, Mübarek’in Mısır’da istediğini yaptığı ve en önemlisi Esad’ın Suriye’ de rahat olduğu dönemde gerçekleşti.
Bugün durum çok farklı.
Arap dünyasındaki çalkantılar, Ankara’nın son 3-4 yıldır yarattığı avantajlı konumu tehdit ediyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ da yepyeni bir düzen kuruluyor ve Türkiye şu anda biraz devre dışı kalmış durumda. Üstelik fiilen yapabileceği birşey de görünmüyor.
Davutoğlu’nun Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş ile yaptığı sohbet, bu durumu çok net şekilde ortaya koyuyor. Bakan sıkıntı içinde. Kalbi ile mantığı çarpışıyor. Bir yandan halkların yanında durmamız gerektiğine inanıyor, öte yandan da liderlerle güven üzerine önceden kurulmuş ilişkileri korumamız gerekliliğine.
İki cami arasında bi-namaz durumu var.
Suriye’deki duruma müdahale edilemez. Bol tavsiyeden ve Allah’a dua etmekten başka çaresi de yok. Giderek Esad’dan ümit kesiliyor.
Libya aynı durumda. Kaddafi’ nin üzerü çizildi ancak sonrası belirsiz.
Irak bir türlü toparlanamıyor.
Para kaynakları giderek sıkışıyor.
Anlayacağınız, önümüzde birkaç sıkıntılı yıl var.
Yeni politikalar üretmek, yeni yaklaşımlar benimsemek gerekiyor.
Bundan dolayı “...Ankara Tarzanı güç durumda...” diyorum.
BU PANELİ KAÇIRMAYIN...
Erkam Tufan Aytav’ın, “Türkiye’de Öteki Olmak” kitabından sizlere övgüyle söz etmiştim. Şimdi aynı kitabın çerçevesinde bir panel yapılıyor.
11 Mayıs Çarşamba günü, Fırat Kültür Merkezinde (Çemberlitaş/ irtibat için 0216 339 91 96) panele katılacak olanların söyleyeceklerini iyi dinleyin ve bu toplumun neden hala barışı tam anlamıyla bulamadığını görün.
Mario Levi
Türk’üm, İstanbul’luyum, Yahudi’yim, Kadıköy’lüyüm.
Yorgo Stefanopulos
Ben aslen buralıyım, yerlisiyim. Eğer tabir ya da benzetme uygunsa belki de İstanbul’un Kızılderilisiyim.
Hilal Kaplan
Türk kadınını Hayrunnisa Gül nasıl temsil eder?. Yahu, Türkiye’de kadınların %65’i örtülüyken neden temsil edemesin.
Arus Yumul
Türkiye’de yaşayan Ermenilerin çok büyük bir çoğunluğu içe kapalı yaşadılar.
Zeki Basatemir
Süryani’yim, Hristiyan’ım diyorsun; Allah Allah Süryani nasıl Hristiyan olur, diyorlardı.
Altan Tan
Kürt sorunu çok önemli oranda Kürtçe sorunu, bir dil sorunu. Kürtlerin yarıdan fazlası Kürtçe bilmiyor Türkiye’de.
Reha Çamuroğlu
Benden bahsedilirken Alevi yazar, Alevi tarihçi, Alevi millitvekili yahu ben...
Aydın Elbasan
Türkiye’de yaşayan Romanların büyük bir çoğunluğu kendini Türk hissediyor.
PEKİNELLER'DEN BACH JAZZ
Güher ve Süher Pekinel'in konser kayıtlarından oluşan yeni DVD'si “Bach Jazz” 15 Mayıs günü müzik marketlerde yerini alacak. Ben, önceden izleyebilen şanslılardan biriyim. Jacques Loussier Trio ile beraber muhteşem bir iş çıkarmışlar. Pekinel kardeşlerin, caza dokunmuş olmaları bana çok heyecan verdi. Bateri, çello ve 3 piyanonun birlikteliği nefis olmuş. “Bach Jazz”da aynı zamanda Pekinel kardeşlerin hayat hikayelerini anlatan bir bölüm de var. DVD'de kardeşlerin daha önce verdikleri çok özel konserlerden de bölümler bulunuyor. Çok özenli hazırlanmış, etkileyici bir çalışma. (http://www.pekinel.com)
KANAL D ANA HABER ZİRVEYE OTURDU...
Mayıs ayı başından itibaren, dört büyük kanalın ana haber bülteni artık aynı saatte (19:00) başlıyor ve 19:45’te bitiyor. Her ne kadar jenerikler farklı zamanlarda döndürülüyorsa da, sonuçta haber yarışı artık bir düzene girmiş gibi görünüyor. Mayıs ayının sonucu ortada: Kanal D Ana Haber, hem AB, hem de Tüm Seyirciler kategorilerinde birinci oldu.
TÜRKİYE, F- 1’i KAYBETMEMELİ ...
İstanbul’daki Formula 1 yarışları tehlikeye girmiş durumda.
Yarışların patronu olan Bernie Ecclestone, 13.5 milyon dolarlık garantiyi, 26 milyon dolara çıkarmasıyla başlayan kriz giderilmiş değil.
Sorun, seyirci sayısının düşmesi, dolayısı ile gelirin düşmesi ve aradaki farkın devlet tarafından karşılanmasından kaynaklanıyor. Oysa ilk planlamada, Türkiye bir garanti ödeyecek, gelirin üst tarafı paylaşılacaktı.
Ancak olmadı. Seyirci ve gelir her yıl azaldı. İstanbul Ticaret Odası da, fark ödemekten bıktı.
Ne olursa olsun, Türkiye milyonlarca dolar harcayıp son derece güzel bir pist yaptı, şimdi vaz geçilmemesi gerekir.
F-1’in gerekli olup olmadığını, paranın boşa harcanıp harcanmadığını tartışmanın da zamanı değil. Artık çok geç. Bütün bunlar, çok daha önce tartışılmalı ve hesaplanmalıydı.
Olimpiyad stadı gibi...
Neden yapıldığını, 200 milyon doların boşa gidip gitmediği tartışmasını bırakıp, kullanmaya ve doldurmaya bakmalıyız.
F- 1 de aynı durumda.
Elimizde, kullanılamayan bir başka hayaletle kalacağımıza, bir süre daha zarar edilse dahi, F- 1’i tutmalıyız.
İÇİMİZDEKİ ZALİM
Emre Kongar'ın son kitabı “İçimizdeki Zalim” Remzi Kitabevi'nden çıktı. Kongar, bu son çalışmasın da, “zalimlik” ve “mazlumluk” kavramlarını inceliyor; bir madalyonun iki yüzü gibi olan bu iki kavramın ayrılmazlığının hayatımızı nasıl etkilediğine bakıyor. Kongar, psikolojinin ve sosyolojinin kesişme noktalarında bulunan “zulüm” kavramını yorumluyor. Anlamak ve zulmün üstesinden gelmek için Emre Kongar'ın diğer çalışmaları gibi muhteşem bir çalışma olmuş. Tavsiye ederim. (www.kongar.org)
Paylaş