Paylaş
İsviçre milli maçıyla ilgili gelişmeler kamuoyunda çok farklı yankılandı. Yazılı ve görsel medya’nın bir bölümü haberlerini “Biz haklıyız. İsviçreliler tahrik etti. Blatter yargısız infazda bulundu” diye verdi. Herkeste bir korku havası vardı. “Acaba kamuoyuna ters düşermiyiz?” sorularının sorulduğu besbelliydi. Bu arada yazılı ve görsel medyanın diğer bir bölümü ise son derece parlak bir özeleştiri yaptı. Bazı gazeteler (başta Radikal) ve yazarlar, madalyonun diğer yüzüne de ışık tuttu.
Kamuoyu derseniz çok farklı. Sokakta konuştuklarımın önemli bölümü, sorumluluğun Türk yetkililerde olduğunu söylüyor. Bu tutum toplumumuuun ileri sürüldüğü veya sanıldığı kadar bağnaz olmadığını göstermesi açısından çok iyi bir haber...
Artık kızmanın, tepki göstermenin hiç gereği yok. Bundan sonrasını düşünelim. Zira bir tehlikeyle karşı karşıyayız. FİFA başkanı, ne kadar İsviçreli taraftar gibi konuşmuş olursa olsun, yine de sözleri bu tehlikeyi gösteriyor. Şimdi gelin, hep birlikte bu sorunu çözmeye çalışalım.
CANDAN OSMA’NIN BÜYÜK BAŞARISI...
Posta’da geçen hafta soluk soluğa okuduğum bir dizi vardı. Eskiden alkolik olan, ardından kendini kurtardığı gibi, diğer alkolikleri de kurtarmak üzere kollarını sıvayan Candan Osma’nın anlattıkları soluk kesti.
Osma, Türk toplumunda çok az kişinin gösterebileceği bir özgüven, bir cesaret sergileyen nadir isimlerden biri. Kendi kendiyle yüzleşebilmeyi, kendi kendini düzlüğe çıkarabilmenin, inanılmaz simgesi.
Nasıl ve neden alkolik olduğunu, neler hissettiğini ve nasıl kurtulduğunu anlatan bu dizinin mutlaka genişletilip kitaplaştırılması gerekir. Zira içimizde milyonlarca gizli alkolik var. Candan Osma gibi “gizli dostlara” ihtiyaçları var.
Osma, toplumun içerken hiç oralı olmadığı, ancak açıkça konuşulunca ayıp saydığı alkolikliğin üzerindeki perdeyi açıyor ve tılsımı bozuyor. “Ben alkoliktim” diyebilmenin gücünü, gerektirdiği cesaret-özgüven ve nihayet olgunluğu düşünebiliyor musunuz?
Bravo Candan Osma’ya...
FB STADI, BENİ YİNE KISKANDIRDI
Bir Galatasaray’lı olarak, İsviçre milli maçı için gittiğim FB’nin Saraçoğlu stadını yine kıskandım. İçeri girdiğiniz anda nefesiniz kesiliyor. Hele taraftarın heyacanı başlayınca, insan kendini apayrı bir dünya’da buluyor.
Hele numaralı bölüm, locaların konforu daha da hoş bir atmosfer yaratıyor. Tabii bu görkemin yanısıra, milli maçta girince gördüm, yerli ve yabancı gazetecilere-foto muhabirlerine ayrılan bölüm dökülüyor. Tuvaletleri pis. Diğer stadlara benziyor. Ancak sanıyorum ki, inşaat halen bitmediğinden dolayı böyle bir mezbelelik yaşanıyor. Bitince, oraları da pırıl pırıl olacak.
FB’liler Aziz Yıldırım’a teşekkür borçlular. Onlara hem böylesine güzel bir stad kazandırdı, hem de gurur duyacakları bir takım dizdi.
Kendi kendime kızdım.
Neden Galatasaray’ın böyle bir tesisi yok?
Nedenlerini çok iyi biliyorum da, kabul edemiyorum.
İdrar kokan koridorlardan geçip tribüne çıkmaktan kurtulamayacak mıyız?
Neden biz yapamadık?
Daha ne kadar bekleyeceğiz?
Biliyorum, bir gün olacak. Ancak biz de sabır kalmadı.
SABİHA GÖKÇEN’DE BARİ SİGARA İÇİRTMEYİN
Geçenlerde, Ankara’ya gidebilmek için Sabiha Gökçen havaalanını kullandım. İstanbul’un Anadolu yakasında oturup, Yeşilköy havaalanına gitme eziyetinden kurtulmak istedim. Gerçekten de çok rahat ettim. Sabahın köründe uyanmak zorunda kalmadım. Trafiğe girip, uçağımı kaçırıp karçırmayacağımın stresini de yaşamadım.
Ancak özellikle arka arkaya uçuş olduğu saatlerde İç hatlar (A) binasının küçüklüğü, giriş-çıkış ve diğer muamelelerin yavaşlığı, nihayet sigara içilen bölümlerin inanılmaz genişliği çok rahatsız edici.
Sabiha Gökçen, daha şimdiden küçük gelmeye başlamış bile. Hiç değilse sigara yasağı getirilmeli. Pis bir koku ve fosur fosur sigara içen, insanlar. Oysa iki adım ötelerinde kapı var. Dışarı çıkıp içebilirler.
Devlet Hava Meydanları, Sabiha Gökçen’i sigaradan kurtarsa bile yeter...
FRANSAYA HEYET YOLLAMAK, İLGİ VE KENDİNE GÜVEN GEREKTİRİR
Bazı köşe yazarları şöyle bir yaklaşımdalar;
“Bu Avrupalılar durmadan bize heyet yollayıp ülkemizi fitilliyorlar. Fransadaki olayları fırsat bilip, biz neden heyet yollamadık? Neden Fransayı fitillemedik ? “
Bir başka ülkeyi fitillemek için heyet göndermek gibi çarpık bir mantık yapısını kimse kabul edemez. Bunu ancak kötü niyetliler yapabilir. Bizde olduğu gibi, Avrupada da kötü niyetliler var tabii, ancak bütün heyetleri böyle nitelemek anlaşılır birşey değil. Bu yaklaşım ancak, kendine ve ülkesine güveni olmayan kişilerde görülebilir. Kardeşim, kötü niyetli bir heyet görürsen başını çevirir gidersin, dinlemezsin, gazetelerinde çarşaf çarşaf haber yapmaz, üstüne yorumlar dikmezsin, olur biter. Bu kadar komplekse ne gerek var.
Benim aslında değinmek istediğim başka bir konu var.
Fitillemek için değil, ancak son olayları incelemek amacıyla Fransa’ya bir heyet yollamak fikirinin, Türkiye’ de kimsenin aklına gelmemiş olmasının nedenlerini hiç düşündünüz mü ?
Ben söyliyeyim...
İki temel nedene dayanır.
1) BAŞKALARININ SORUNLARIYLA İLGİLENMEYİZ ...
Birincisi, başkalarının sorunuyla ilgilenme refleksimizin olmamasıdır. Bizler sadece kendimizi düşünürüz. Sadece kendi sorunlarımızı ciddiye alır ve tartışırız. Siz, bir Avrupa ülkesinin herhangi bir sorunuyla ilgilendiğimizi hiç duydunuz mu ? Resmi temsilcilerimiz Uluslararası alanda veya Uluslararası toplantılara katılan Parlamenterlerimizin, başka ülkelerin sorunları konusunda söz alıp konuştuklarını, çalışıp bir belge ürettiklerini, medyamızın bizimle direkt bağlantısı bulunmayan, başka ülke sorunları hakkında yorum yaptığını hiçbir yerde okudunuz mu ?
Hayır okumamışsınızdır.
Zira hiç ilgilenmeyiz.
Bırakın Avrupa ülkelerini, belki kendimizi biraz ezik gördüğümüzden, dil yetersizliğimiz veya tembelliğimizden dolayı onlarla ilgilenmedik diyelim. Peki, Orta Doğu ülkeleri veya İslam ülkelerinin hangisinin sorunlarına ciddi biçimde eğildik, yardımcı olduk ?
Buna karşılık, kendi sorunlarımız için hepsinin kapısını aşındırırız.
Kıbrıs konusunda destekmiş, Ermenileri şikayet etmek içinmiş, (eskiden ) borç erteletmek amacıylaymış, sadece talepkar oluruz.
Onların sorunlarıyla ise, olsa olsa birkaç demeç ve BM gibi Uluslararası kuruluşlarda lehte oy vermenin ötesinde ilgilenmeyiz.
Batılılar ilgilendikleri zaman da, bunu ya fitillemek veya kötü niyet olarak görürüz.
2) KENDİMİZE GÜVEN,ÇALIŞMA VE CİDDİYET GEREKTİRİR
İkinci neden de, başkalarının sorunlarıyla ilgilenmenin bir raconu ,bir sistematiğinin bulunması ve bizim bundan yoksun olmamızdır.Örneğin, İspanya’nın Bask sorununu veya Irak’taki durumu veya Fransa’daki son olayları inceleyebilmek için, herşeyden önce dil bilmek, ardından da çalışkan olmak gerekir. Dersinize çalışacak, bilgi toplayacak, temaslar yapacaksınız.
Bununla da bitmiyor.
Kafanızda sadece fitilleme varsa, zaten sizi kimse dinlemez. Diğer meslekdaşlarınızla işbirliği yapmanız, ilgili komitelere girip çıkmanız gerekir. Diplomatlara hazırlatıp toplantılarda okuyacağınız metinlerle kimse sizi ciddiye almaz. Ben yıllar boyunca buna çok tanık oldum, biliyorum.
Özetlemek gerekirse, kendinize güvenmeniz, başkalarına da ilgi duymanız, ciddiyetiniz, bilginiz, çalışma gücünüz olmalıdır.Bunlar olmadığından dolayı da, Türkiye’de kimsenin aklına Fransaya heyet göndermek gelmez...
BAŞKALARININ SAKATLADIĞI ÇOCUKLAR...
Oray Eğin’in futbol söyleşilerine yer verdiği “Başkalarının Sakatladığı Çocuklar” adlı kitabı Alfa Yayınları’ndan çıktı. Eğin, Türkiye’nin en ünlü futbolcularının hiç kimsenin girmesine izin vermedikleri dünyalarına girmiş ve onlarla çok ilginç konularda konuşmuş. Popüler her alanın kahramanları gibi futbolcuların özel dünyası da çok merak ediliyor. Ama onların işinin görünmeyen bir yüzü var; sakatlanmalarının doğuracağı sonucun direkt olarak işlerini kaybetmelerine neden olması.Ve bu stresin hep enselerinde olması…Emre Belezlioğlu, Ümit Karan, Serkan Balcı, Kemalettin Şentürk, İlhan Mansız, Kompela ve daha kimler kimler..Umarım futbolla ilgili bu kitap futbol kadar ilgi görür, okunur. (Alfa yayınları 0212 512 33 76)
TURKINFO'YA DESTEK VERELİM...
Geçtiğimiz hafta yayınlanan, Avrupa ülkelerinin kamuoyunda Türkiye’nin imajı ile ilgili olumlu bakış açısı geliştirme konusundaki yazıma destekler halen devam ediyor. Almanya’da yaşayan Prof. Dr. Tahir Özgü ile bir süre Milliyet’te birlikte çalışmıştık. Yurtdışındaki Türkleri iletişim ve işbirliği içine sokmayı hedefleyen TÜRKİNFO projesinin mimarı kendisi. Türkİnfo, yurtdışındaki yerleşik Türk toplumunun desteğiyle aktif tanıtıma yönelik bir işbirliği ve işbölümü projesi. Amaç Türkiye’nin imajını hak ettiği konuma getirmek ve dolaylı olarak da turizm profilini etkilemek. Projeler tam olarak işlemeye başladığında TURKINFO’nun, Türkiye’nin yurtdışındaki imajına önemli katkılar sağlayacağı kesin. Tabii ki sizlerin desteği ve işbirliğiyle…(.www.turkinfo.info.)
Paylaş