Erdoğan, köprüleri neden atmadı?

Başbakan’ın Avrupa Birliği’ne yönelik tutumu son derece ilginç. Sert tepki gösterebilecekken, uzlaşıyı tercih etmesinin bir nedeni var. Hem de, mesaj dolu bir neden...

Haberin Devamı

Avrupa Birliği ile ilişkilerin geldiği noktaya bakılacak olursa, bunların iç politikaya yansıması ilginç ipuçlarını da beraberinde getiriyor.

 

Geçen haftaki sonuçlar Ankara tarafından tahmin ediliyordu. Başlıkların 5’e indirilmeyip 8’de kalması, açılacak paragrafların kapanmadan askıda bırakılmaları beklenmiyor olabilirdi. Ancak Kıbrıs konusundaki tutumumuz karşılığında belirli bir ceza geleceği biliniyordu.

 

Asıl önemli olan, Ankara’nın tepkisiydi.

 

Brüksel başta olmak üzere, birçok başkentin kaygısı Başbakan’ın son derece sert bir tepki vereceği ve ipleri koparma noktasına kadar gidebileceği şeklindeydi.

Haberin Devamı

 

Seçim dönemine girildiği bir sırada, hele Avrupa Birliği konusunun kamuoyunda son derece ters yankılandığı bir sırada Erdoğan’ın sertleşmesi normal görülüyordu. Ulusalcı oyları kendine çekemese dahi, AB’ye sert çıkan bir AK Parti lideri prim toplayabilirdi. Milliyetçilik bayrağını sallayabilir, hiç değilse muhalefete fazla bir eleştiri olanağı bırakmazdı.

 

Genel beklenti, Erdoğan’ın fırtına koparmasıydı. Hatta, Komisyon’un tavsiyesinin açıklandığı gün, NATO doruğunda bulunan Erdoğan’ın sert şekilde “Böyle şey kabul edilemez” tepkisi ajanslara düşünce, herkes “Tamam, Erdoğan kıyameti koparacak dedi. Ancak aynı gece Ankara’ya dönen Başbakan şaşırttı.

 

Son derece sakin, başkaldırmayan ve uzun vadeli çıkarlarını ön plana alan bir yaklaşım sergiledi. Ardından, AB Dışişleri Bakanları ve zirve toplantısı da geldi geçti ve Başbakan yine soğukkanlılığını korudu. Tepki gösterdi, ancak sert değildi. İlişkileri askıya alacak veya daha da gerginleştirecek bir adım atmadı.

 

Haberin Devamı

Neden acaba?

 

Başbakan istese sertleşebilir ve gerçekten de fırtınalar estirebilirdi. Bundan dolayı prim de kazanabilirdi.

 

Yapmadığına göre, bir hesabı olmalı.

 

Erdoğan’nın sertleşmemesinin altında iki temel neden yatıyor.

 

Bunlardan biri, Avrupa Birliği ile ilişkileri gerçekten önemsemesi ve zaten gerilen ortamı daha da germek istememesidir. Türkiye’yi bir din devlet yapmak gibi gizli bir gündemi olmadığını ve AB ilişkilerinde son derece kararlı ve ciddi olduğunu göstermek istemesidir. Kim ne derse desin, hem AB’ye tam üyelik peşinde koşmak, hem de Türkiye’yi dincileştirmek imkansızdır. AB, Türkiye’de İslamcılığa göz yummaz. Tam aksine son derece sert tepki verir. Erdoğan’ın tutumu, AB çevrelerinde “bu adam, tam üyelik konusunda gerçekten samimi” sözlerinin birden artmasına yol açmıştır.

Haberin Devamı

 

İkinci neden, AB ile ilişkileri kesmenin veya etkinliğini kaybedecek derecede hırpalamanın, üyelik perspektifinin kaybolduğu sonucunu doğuracak bir noktaya getirmenin hem ekonomik, hem de siyasi yönden önemli kayıplara yol açması olasılığıdır.

 

Türkiye seçim dönemine girmiş durumda.

 

AB ile ilişkilerini kopma noktasına getirmiş bir Türkiye’nin, en fazla ihtiyaç duyduğu bir sırada ekonomik sarsıntıya girmesi akıllıca bir tutum olmasa gerek.

 

İşin bir de siyasi yönü var.

 

Ne olursa olsun, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde AK Parti hırpalanacak ve laiklik konusundaki yaklaşımı çok sorgulanacak. Kamuoyundaki kuşkular daha da arttırılacak. Bunları engellemenin imkanı yok. Ancak yine de, AB ilişkisi Erdoğan’ın elindeki en önemli güvence. Bu sayede üzerindeki soru işaretlerinden hiç değilse bir bölümü kalkıyor. “Türkiye’yi maceraya sürükleyen lider” suçlamalarından kurtulabiliyor.

Haberin Devamı

 

AB ile ilişkisini koparmış bir Erdoğan’ın hem siyasi, hem de ekonomik yönden uğrayacağı zararı, alacağı yaraları düşünürsek, bu tutumunun neden daha mantıklı olduğunu görebiliriz.

Hele bir seçimler geçsin, yukarıda yaptığımız hesaplar değişsin, işte o zaman AB ile ilişkiler konusunda çok farklı bir Erdoğan bulabiliriz. Ancak bugün için Başbakan, garantili politikayı tercih etmiş görünüyor…

                                             *                               *                               *

GENÇLERİ AB KONUSUNDA CAHİL BIRAKIYORUZ...

 

Önce Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde, ardından da İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde konuk oldum. Sadece Avrupa Birliği değil, aynı zamanda kanallardaki Ana Haber Bültenleri’ni de tartıştık. Hemen herkes, bazı Ana Haber Bültenleri’nin sadece sokak kavgalarına, yemek yapımlarına, seks çağrışımlı konulara ve Ana Haber Bültenleri’ne yakışmayan abartılı magazin (kayak yapan maymunlardan, kedi-köpek haberlerine kadar bir dizi konu)ile dolu haberlere yer verilmesinden şikayetçi. Doğrusunu söyleyeyim, bu açıdan KANAL D HABER ile gurur duydum. Zira bu gidişi, tam anlamıyla değiştirdik ve de 1’inci sıralarda dolaşıyoruz. Demek ki, oluyormuş. Demek ki, seyirci sadece kıl tüy haberlerini değil, ciddihaberleri de (verildiği taktirde) izlemeyi tercih ediyormuş.

 

Haberin Devamı

Bu iki üniversitede beni en çok etkileyen, genç insanlarımızın, AB konusunda hem bilgisiz, hem önyargılı olmaları, hem de giderek artan biçimde muhalefet yapmaları oldu.

 

İnanılmaz bir bilgi yetersizliği yaşanıyor. Doğru olmayan haberlere, bazı köşe yazarlarında gördüğümüz ideolojik ve sloganlı yorumlara inanıp, AB projesini yerden yere vuran bu gencecik insanlara kimse sahip çıkmıyor. Yalan yanlış bilgileri ne düzelten var, ne de farklı görüşle karşılarına çıkan. Öğrencilerin çoğunluğunun kafası karışık ve sesini yükselten AB aleyhtarlarıyla itişmektençekiniyorlar.

 

Çarpıcı bir örnek. Her iki üniversitede de kendilerini “Yurtseverler”,Ülkücüler”,İşçi Partililer” ve “Ulusalcılar” diye tanıtan bazı gençler, ısrarla “Geçen yıl Fransa, sömürgesi olan Fiji adasını, bağımsızlık istediği için bombaladı ve yerle bir etti..”  dediler.

 

Buna öylesine inanmışlar ki, böyle bir olayın gerçekleşmediğini, tümüyle yanlış olduğunu anlatamadım. “Nasıl olur da, böylesine gaddar bir Fransa’nın bulunduğu bir AB’ye gireriz” diye tepki gösterdiler.

 

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e, Başmüzakereci Ali Babacan’a, Devlet Bakanı Beşir Atalay’a ve YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’e buradan seslenmek istiyorum.

 

Eğer gerçekten Türkiye’yi AB’ye taşımak istiyorsanız, hiçzaman harcamadan üniversitelerimize el atın ve gençlerimizi bilgilendirin. Konferanslar düzenletin. Bu konudaki dersleri teşvik edin.

 

Bugüne kadar hiç hareket etmediniz. Üniversiteler AB düşmanı durumuna giriyor.

 

Görmüyor musunuz?

 

Bir şeyler yapmayacak mısınız?

Yazarın Tüm Yazıları