Paylaş
Kültür Üniversitesi Küresel Siyasi Eğilimler Merkezi’nin düzenlediği, Türkiye-Ermeni siyasi gelişmeleriyle ilgili konferansa katılmak üzere buraya geldim. Tahmin edebileceğiniz gibi, son gelişmeler bizden çok daha büyük bir dikkatle izleniyor. Gözler Türkiye’nin üstünde.Buradaki havayı size yansıtacağım, ancak bugünlük son durumu anlatmakla yetineyim.
Başbakan’ın, Türkiye’de çalışan 100 bin kaçak Ermeni’ninsınır dışı edilebileceğini söylemesi, Erivan’ı tahminlerin de ötesinde etkilemiş.
Bir kesim, Soykırım anılarını tekrar hatırlatıyor. Türkiye’nin yeniden sürgünden söz ettiğine dikkat çekiyor.“Gördünüz mü, hala aynı mantık devam ediyor. Türk’ün aklına hemen Ermenileri sürmek geliyor” diyenler var
Ancak Başbakan’ın dün Ermeni liderlerle görüşmesi ve son konuşmaları kaçak işçilerleilgili çıkışının yarattığı olumluz etkileri giderme çabası olarak da görülüyor.
Erivan’da kafalar karışık.
Bir yandan protokollerin meclisten geçip geçmeyeceği hesaplanıyor öte yandanAmerikan Kongresi ve Başkan Obama’nın yapacağı açıklamalar bekleniyor.Herkeste soru işaretleri var.
Diğer bilinmeyen ve en çok sorulan da, Anayasa tartışmalarının ve olası bir referandumun bu gelişmeleri nasıl etikleyeceği.
Anlayacağınız, biz ne kadar karanlıktaysak Ermeniler de aynı durumdalar.
ÖZHAN’IN GS TRİBÜNÜNE VASİYETİ VAR...
“Özhan Canaydın’ı nasıl tanırsınız” diye sorulduğunda tek bir yanıt verilebilir: Centilmen bir insandı.”
Hatırlayacaksınız, 2006’daki 6-0’lık maçta FB’nin attığı ilk golü, konuk olarak izlediği Şükrü Saraçoğlu şeref tribününde otururken alkışlamıştı.
Aman allahım, sanki dünya yıkıldı.
Nasıl olur da FB’nin golünü alkışlardı. Oysa nezaket icabı elini birkaç defa çırpmakla yetinmişti. GS tribünleri, ardı ardına protestolu tezahürata boğuldu. Özellikle Ultra Arslan yeri göğü inletti.
O günlerde Özhan bana ne kadar üzüldüğünü, ne kadar kırıldığını anlatmıştı. “M. Ali, beni en mutlu edecek olay, Ali Sami Yen’deki bir derbi maçından bizim taraftarların FB takımını alkışlamasıdır” demişti.
Tribünlere işte bu vasiyeti hatırlatmak istedim.
Ultra Arslan’ı yönetenlere, amigolara “Özhan Canaydın sizleri çok korudu ve kolladı. Bugün ona saygı duyun ve FB’lileri alkışlayın” demek istiyorum.
Özhan kardeşimizin ruhunu böyle şad edin...
* * *
OYUM ADNAN POLAT’A...
Bugün GS kongresi var. Ne yazık kiİstanbul’da olmayacağım. İş için Erivan’dayım. Ancak tercihimi de göstermek istiyorum.
Adnan Öztürk’ü tanımıyorum. Mutlaka değerli bir kardeşimizdir. Benim adayım Adnan Polat. Bu süreci bitirmesini, başlattığı projeleri tamamlamasını istiyorum.
Ben, liseli bir delegeyim. Lise mi hiçbir şeye değişmem, ancak Liseli - Alaylı ayrımına dakesinlikle karşıyım. Biraz da bu nedenle oyumu açıklıyorum.
* * *
GS, LİSELİLERİN MALI DEĞİLDİR...
Yıllardan beri aynı tartışma yapılır.
GS kulübü üstünde GS Lisesi mezunlarının daha fazla söz hakkı mı olmalı, yoksa bu kulüp, kendini GS’lı gören ve GS’a hizmet eden herkesin malı mıdır?
Ben GS Lisesi mezunuyum ve bundan dolayı da gurur duyarım. Küçük yaşımdan beri de kulübün üyesiyim. Benimle birlikte 40 orta okul öğrencisi, Ulvi Yenal’a oy verebilmemiz için üye yazılmıştık. Rüçhan Adlı bizi toplamış ve Ulvi Yenal’a oy vermemiz için üye olduğumuzu anlatmış, biz de küçük kafamıza göre, doğru bir iş yaptığımızdan emin olarak kabul etmiştik.
Liseli- Alaylı kavgası hala sürüp gidiyor.
Ben kesinlikle Lise mafyası oluşturulmasına karşıyım.
Artık 2010 yılında yaşıyoruz, milyonlara mal olmuş bir kulübü, bir avuç Liselinin elinde tutması, ne mantıken, ne de fiilen imkan dahilindedir.
GS artık büyümüş ve Lise’nin sınırlı olanaklarını çoktan aşmıştır.
Şimdi kalkıp “Ey liseliler, ayaklanın ve liseli adayı seçin” diyenleri ciddiye almamalı ve biran önce delege sayımızı da arttırmalıyız.
GS, liseden doğmuştur, o kadar.
Bunun manevi hazzını duymakla yetinelim ve abuk sabuk fikirlerle kulübümüzü zayıflatmayalım.
SATAŞIRSAN CEVABINI ALIRSIN...
Tosuncuk,
Senin ne diyeceğin vız gelir tırıs gider. Pisliğini köşeme ve aileme bulaştıran sensin. Bana iftira atanların lisanıyla konuşup, sonra suret-i haktan gözükmek yok. Ben bu ülkenin sorunlarını, kırmızı çizgilerini, tabularını sorguladım. Habercilik yaptım. Konuşulmayanla konuştum. Sorulmayanı sordum. Bu necip ülkede gazeteciliğin bir bedeli vardı. Onu da ödedim. Ödettiler. Sen de bütün köşeye sıkışanlar gibi aynı yola başvurdun. Belden aşağı vurdun. Oysa ben de "acı var mı acı" diye sorarak tatlı su sazanı olmayı bilirdim. Neyse, bir daha sıkletinin yetmediği ringe çıkma!
TRT HABER HOŞGELDİ...
Yaklaşık on günden beri aramıza yeni bir haber kanalı katıldı.
TRT HABER, bu kurumun dev olanaklarından yararlanarak yayın yapıyor. Ben özel kanalların da TRT’nin de içinde çalışmış ve olanaklarını bilen bir kişiyim. TRT, özellerle karşılaştırıldığında öylesine büyük ve güçlüdür ki, yanına dahi yaklaşamayız. Kapsama alanı, teknik yapısı ve harcama gücüyle yarışılması imkansız bir devdir.
Tek hendikapı nedir biliyor musunuz?
Her iktidarın bu kurumu kendi malı gibi görmesi ve sözcülüğünü yapmasını istemesidir. Bu durum da, orada çalışan tüm değerli gazetecilerin üstüne bir kabus gibi çöker. Gerçek haberciliklerini gösteremezler. Seyircinin hoşuna gidecek yayın yapamazlar. Seyircinin anlayacağı bir dilde konuşamazlar. TRT’nin kendine göre kuralları vardır. Bu kuralların da hiçbir albenisi yoktur. İşte bu canım kurumu, özeller karşısında elini kolunu bağlayan en önemli sorunu da budur.
Ne olursa olsun, TRT HABER şimdiden daha fazla olabileceğinin işaretlerini veriyor. Eğer Genel Müdürleri İbrahim Şahin de ön ayak olur Bülent Arınç’ ta desteklerse, bu yeni haber kanalını hiçbirimiz tutamayız.
Yeter ki, elleri kolları bağlanmasın.
YOLDAN GEÇMEYİ ÖĞRETEMEDİĞİMİZ SÜRECE...
İstanbul Merter’deki Kemal Hasoğlu Lisesi’nin önünden geçen tramvayın altında kalarak hayatını kaybeden üç kızımız ile ilgili haber ve tartışmaları hepimiz takip ettik.
Bütün gazeteler, TV’ler ve öğrenci aileleri Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı yerden yere vurdu.
“Okulun önünden, bu kadar yakından tramvay geçer miymiş?”
“Neden trafik ışığı konmamış?”
Dikkat ettim, kimse de dönüp “Ey veliler, ey öğretmenler, bu kadar şikayet edeceğinize, çocuklarınıza karşı karşıya geçerken nasıl dikkatli davranılması gerektiğini öğretmediniz? Biraz ilerdeki geçiş noktasını kullanmaları gerektiğini göstermediniz? Karşıdan karşıya geçişlerdeki tehlikeyi göstermek için, illa demir parmaklıklar mı kurulması gerekiyor? Hatta o parmaklıkların üstünden dahi atlamaya kalkan gençleri uyarmayacaklar mı?” demedi.
Neden her şeyi devletten veya belediyeden bekliyoruz?
Neden biraz da biz üstümüze düşeni yapmıyoruz?
İLETİŞİMCİLERİN ÖDÜL ŞENLİĞİ...
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinin her yıl verdiği “En Başarılı İletişimciler”, yıldız yağmuruna dönüştü.
Bende hepsini gönülden kutluyorum.
En başarılı Ana Haber bülteni olarakStar Haber (Uğur Dündar), en başarılı suncu Ali Kırca, tartışma programı dalında Abbas Güçlü, haber programında Cüneyt Özdemir’in 5N1K’sı, en iyi haber kanalı olarak NTV, en başarılı eğitimprogramı Üniversite Habertürk, kültür programı olarak NTV’de Yekta Kopan’ın yaptığı Gece Gündüz, Haber Ajansı Anadolu Ajansı ve en başarılı kanal olarak Kanal D ödül aldılar.
Bütün arkadaşlarımı kutlarım.
Darısı başımıza...
Paylaş