Dünkü yazımda, Türk- Amerikan ilişkilerindeki gerginliğin Ankara cephesine baktık. AKP yönetiminin hatalı tutumlarına dikkat çektik. Ancak, madalyonun bir de öbür yanı var. İşlerin bu noktaya gelmesinde Bush yönetiminin de önemli sorumlulukları var.
Türk-Amerikan ilişkilerindeki rahatsızlığın Ankara cephesindeki durumuna dün değinmiş ve yanlış anlamaların nereden kaynaklandığını anlatmaya çalışmıştım.
Bugün sırada Washington var.
“Tango dansı için iki kişi gerekir” denir. Bir ilişkiyi bozmak veya tamir etmek için de iki kişi veya iki taraf gerekir.
Dikkat edecek olursanız, halen ülkemizdeki Amerikan aleyhtarlığı, 1970’lerdeki gibi, Amerikalıya karşı değil.Türk toplumu Amerikalı kişiye veya genel olarak Amerikan markasına tepki duymuyor. Aksine, Amerikan değerlerine, Amerikanın üstünlüklerine gıptayla bakıyor.
Türk toplumunun karşıtlığı, Bush yönetiminin özellikle Filistin ve Irak yaklaşımından kaynaklanıyor. Bush yönetiminin, etrafını sürekli küçük gören, tepeden bakan ve en önemlisi her istediğini hemen yaptırtma merakı, diğer birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de rahatsızlık yaratıyor.
Bush yönetiminin havası, ister istemez Amerikan bürokrasisine de yansıyor. Beyaz Saray’ın söylemi ve beklentileri, aynı şekilde düşünmeseler dahi, Dışişlerinden başlayarak tüm bürokrasiye yansıyor.
Ankara-Washington gerginliğinin altında da işte bu iki hastalık yatıyor.
Ankara’da, henüz nereye ait olduğunu tam anlamıyla saptayamamış, kuşku ve kaygıları olan, Uluslararası diplomasinin inceliklerini kavrayamamış bir ekip var. Washington’da ise, Ankara’dakileri küçük birer karınca gibi gören, tüm hesaplarını sadece “rahatsız etme oranına” göre yapan, süper güç olarak isteklerinin hemen ve kayıtsız şartsız yerine gelmesini isteyen bir başka ekip var.
Erdoğan’ın ekibi ne kadar “büyük veya uzun vadeli“ düşünemiyor veya dış politikanın inceliklerini bilmiyorsa, Bush’un ekibi de şimdiye kadar hiçbir Amerikan yönetiminde görülmediği derecede bencil davranıyor.
Hele buna birde, Erdoğan ve Bush’un farklı dinlere, açıkça söylemeseler dahi kendi dünyalarının daha doğru olduğuna inanmalarını eklerseniz, içinden çıkılmaz noktaya varırsınız.
BUSH, DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İSTİYOR
Bush yönetimi, özellikle de Başkan’dan kaynaklanan bir politika var ki, hepimizi zorluyor. O da, Başkan Bush’un (bizim bazı politikacılarımızda da aynı hastalık var) dünyayı değiştirmek, kötüleri yok etmek ve iyilerin kazanmasını sağlamak politikası.
Bush gerçekten buna inanıyor.
Onun için kötü olan da, Orta Doğu’daki diktatörlüklerdir. Orta Doğu’ya demokrasi getirildiği taktirde, sorunların büyük bir bölümü çözülmüş olacaktır.
Bunu yapabilir mi, yapamaz mı belli değil.
Belli olan, kendini çok büyük bir beyin olarak görmesi ve ülkesinin kaynakları ve gücünün de bu idealini gerçekleştirmeye yetecek derecede büyük olduğuna inanmasıdır.
İşte böyle bir yönetim, Ankara’dan çıkan seslere, belirsizliklere çıldırıyor. Dönüp dolaşıp aynı slogana geri dönülüyor:
“Yıllar boyunca Türkiye’ye destek olduk. Tam onlara ihtiyacımız varken, bize sırt döndüler.”
Dikkat edin, Türkiyedeki bu tutum değişikliği sadece AKP’ye fatura edilmiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri dahil olmak üzere, bir çok kesim sorumlu görülüyor. AKP liderliği ise, bu ortamı dağıtmak için yeterince çaba harcamamakla suçlanıyor.
HERKES, KENDİ HESABINI YAPMALI
Eğer Erdoğan hükümeti aldırmaz, eğer Bush yönetimi görmezden gelirse, bugünkü gidişle birgün duvara çarpmak kaçınılmazdır.
Böyle bir olasılıkta da, ne Türkiye kazanır, ne de Amerika. Washington’un Türkiye’ye verdireceği zararın çok daha büyük olduğunu biliyoruz. Türkiye’nin Washington’a verdireceği zarar da küçümsenmemelidir.
İyisi mi, karşılıklı kimin daha fazla zarar verdireceğinin yarışına girmektense, bu gidişi değiştirecek bir yaklaşım benimsemek galiba daha yararlı olacaktır.
Gelin, heyecanları biraz dindirelim.
Bush yönetimi ve Erdoğan yönetimi, Büyükelçiler veya medya aracılığı ile konuşmaktan vazgeçsinler ve karşı karşıya görüşüp, birbirlerini anlamaya çalışsınlar.
Erdoğan biran önce Beyaz Saray’a gidip ne yapmak istediğini anlatsın ve Bush’a da “siz ne yapmayı planlıyorsunuz ?” diye sorsun.
İlişkileri bozmak çok kolaydır.
Asıl zor olan, ilişkileri canlı tutmak ve gereken itinayı göstermektir.
Bu ince yaklaşım -ne yazık ki- ne Bush’ta, ne de Erdoğan’ın ekibinde var.
* * *
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)