Paylaş
Malatya’daki çocukların şu sıralarda keyiflerine diyecek yoktur herhalde. Birden bire “gerçek anneleri” ortada beliriverdi. Anneliklerini hatırladılar. Çocuklarına sahip çıktılar.(!)
Sadece bu kadar mı; o güne kadar suratlarına bakmayan komşular dahil, bir sempati yağmurualtında kaldılar. Oyuncaklar geliyor, yemekler taşınıyor, en şımarık olanlar dahi sempatiyle kucaklanıyor.
Peki yarın ne olacak?
Herşey değişecek. Özellikle, kameralar çekildiktensonra, bakın neler olacak.
İlk haftalarda güleryüz, iyi yemek ve sevgi gösterileri yine devam edecek, ancak yavaş yavaş azalacak. Yeni yönetim ve yeni bakıcılar daha bir dikkatli davranacaklar.
Havalar bozup, kış aylarına girilince yine aynı tas aynı hamam. Yemekler bozulacak,sevgi azalacak ve bir süre sonra, önce itişkakış , ardından da dayak fasılları başlayacak.
Peki biz ne yapacağız?
Hiiç, onları unutup gideceğiz. Bazılarımız hatırlamayacak dahi... Taaki, yine birgizlikamera yine bir dayak seansını çekene kadar.
301 KALKMADAN BU KOMİKLİK BİTMEYECEK
Türk Ceza yasasının ünlü 301 sayılı maddesi daha çok kahramanlar yaratacak.Türkiye ve Türklüğü koruyup kollayan bu madde, resmi politikalara ters düşen veya resmi Büyüklerimizin beğenmediklerisözleri sarfedenleri bu madde cezalandırılıyor. Bazılarımız için hakaret sayılmayan eleştirisel kelimelerin bulunduğu bir konuşma yapar veya yazı yazarsanız, hemen karşınıza bir vatansever çıkar ve 301’e dayanıp ihbarda bulunabilir.
En ünlü örneklerinden biri, Orhan Pamuk aleyhine açılan davaydı.
Anlaşılan, bu işin tadını alan Hukukçular Birliği Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Kemal Kerinçsiz, yeni bir maden keşfetmenin keyfiyle, Pamuk aleyhine ,yine 301’e dayanıp yeni bir dava açmış. Kerinçsiz’i hatırlayacaksınız, Ermeni Konferansını mahkeme aracılığiyle iptal ettirmiş ve Türkiye’ye dünya kamu oyunda verdirilebilecek en ağır zararı sağlamıştı. Buna rağmen, vatanseverlik ve milliyetçilik etiketi altına sığınıp kişisel reklamını yapabilmişti.Şimdi yine kolları sıvamış durumda.
Artık açıkça belli oluyor. Türkiye 301’i değiştirmedikçe bu komiklikler sürecek. Kendi kendimize çok zarar verdireceğiz.
YETER, ARTIK YOLLAMAYIN...
Salı günübir Binbaşı’nın çığlığını yansıtmıştım. Benim gibi birçok okuyucu da Binbaşı Hakan Eroğlu’nun çağrısına yanıt vermiş. Ancak anlaşılan Binbaşı Eroğlu, böylesine bir ilgiyle karşılaşacağını tahmin etmemiş olacak ki,büyük birikim karşısında şimdi herkeseşu yanıtı yolluyor: “Aman yeter, artık yollamayın”. Bu arada okurlarım da bu kargaşadan rahatsız olmuşlar. Yardım etmek istiyorlar, ancak muhatap bulamıyorlar.
İşte içlerinden bazılarınınmail’leri:
- NURHAL ÖZHAN : O çığlığı bizler de duyduk. İnanın tüylerimiz diken diken oldu. Hemen eşe dosta haber verip ne varsa toplamalarını istedik. Eşyalar ve kumanyalar birikince belirtilen telefona sarılıp bu eşyaları Çaldıran’a nasıl ulaştırabileceğimizi çıkan görevliye sordum. Görevli yardım kampanyasının sona erdiğini çok malzeme geldiğini ve tasnife başladıklarını söyleyerek teşekkür etti.
- RASİM ÖZDEMİR: Telefonla kendisi ile konuştuğumda bulunduğu yerde kolileri koyacak yerleri kalmadığını, bulunduğu yerdeki PTT bürosunda da kolilerden geçilecek yer olmadığını üzerine basa basa belirtti. Lütfen daha fazla göndermeyin. Ben bir devlet memuruyum ve bu kadar büyük bir işin altından görevimi de devam ettirerek kalkamam dedi. O civarda oturan ve bu işlerle ilgilenebilecek bir gönüllü bulunmasını istedi.
- BENNUR UYGUN: Çağrınızla ilgili yaklaşık 1 ay önce Siemens A.Ş. olarak yaklaşık 30 koli hazırladık ve göndermek üzere telefon açtık. Ama Binbaşının bize söylediği 3 ambar yardım geldiği, artık kabul edilmediği. Amerikadan bile malzeme gelmiş.
- TUĞBA GENÇ: Sizin makalenizde yazmış olduğunuz üzerine yardım topladık, Hakan Bey'e haber verdik. Bize dönüşü şu şekilde oldu;"Yeterli yardım elimize ulaşmıştır, artık yardım göndermeyiniz!" Neden size bu yazıyı yazıyorum, çünkü yardım için gelen kıyafet vs.. elimizde kaldı gönderebildiklerimizi birkaç yere gönderdik. Ama kalanlar içinde yardım istiyoruz ve daha gelecekler içinde.Bizi bir şekilde yönlendirebilir misiniz? tugba.genc@finansbank.com.tr, Plastik Kartlar, PK İdari Takip, 0216 524 49 14
VERİLEN SÖZLER... TUTULMAZSA NEYE YARAR?
Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda Gülriz Sururi ile karşılaştım. Pırıl pırıl gözlerinden yine heyecan okunuyordu. Hızlı hızlı anlattı. Cumhuriyet döneminin en önemli bestecilerinden Muhlis Sabahattin’in en bilinen opereti “Ayşe”yi yeniden yazmış. Notaları ve metni kayıp olan müzikalin radyo kayıtlarından yola çıkmış ve 1930’ların operet dünyasını günümüzün çağdaş müzikal yorumuyla yeniden kaleme almış. İnsanın işine aşık olması, işinden heyecan duyması böyle bir şey işte… Ancak hüzünlendi sonra, nedenini sorunca biraz canı sıkkın anlatmaya başladı. Bu projeye başladığında, bir ödül töreninde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’la karşılaşmış. Sonrasını Sururi’nin kendi ağzından yazıyorum:
“Kadir Topbaş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak projeme sponsor olmaya talip oldu, kendi makam odasında kadrodaki birkaç ismin yanında "Ayşe Opereti"ne hem ayni hem nakdi yardımla destek olma sözü verdi ve belediyeyle aramda toplantılar ve hazırlanan dosyalarla dolu bir süreç başladı. Ne zaman bir pürüz çıksa, Kadir Topbaş bir telefon uzağımdaydı. "Gülriz Hanım merak etmeyin, ben arkanızdayım. Benim sözüm yerde kalmaz" diyerek yoluma devam etmemi sağladı.”
Sonuçta ne çıkacak diye merakla bekliyorum. Gülriz Sururi bir ay önce Kadir Bey’e bir anda ulaşamaz olmuş. İletişim kurmak için gösterdiği tüm çabaları da cevapsız kalmış. 3 Ekim tarihinde noter kanalıyla, belediye ile yapılan bütün çalışmaları ve toplantıları gün gün anlatan bir mektup göndermiş. Yine ses yok.
Umudu kesmiş… Ama yılların Gülriz Sururi’si…Bırakır mı gönülden bağlandığı işini..
Kendi imkanlarıyla yoluna devam etmeye çalışıyor şimdi. Kolay değil tabii… Ama o kendine verdiği sözü tutacak elbette. Söz verip kulağının üstüne yatanlara inat.
Kadir Topbaş bir tv programında da konuyla ilgili şöyle demiş; “Bürokratlarım bana bunun bir emsal teşkil etmesinden korktuklarını söylediler. Bugüne kadarki zararları neyse ben kişisel olarak karşılarım.” İşin kokusu bu zihniyetten çıkıyor işte… Keşke emsal teşkil etse de böyle kültür sanat projelerine destek olsa belediyeler…Üstelik kaç Gülriz Sururi var ki Türkiye’de…
Ayşe Opereti 20 Ocak 2006’da Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Kültür Merkezi-Akatlar salonunda sahnelenmeye başlayacak.Biz de gidip keyifle izleyip destek olacağız kendisine.
TURGUT ÖZAL ÖLDÜ MÜ, ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?
Deneyimli gazeteci Cüneyt Ülsever’in son romanı “Topal Devrimci Cinayeti”, Everest Yayınları’ndan çıktı. (0212 513 34 20) Özal dönemini en iyi bilen isimlerden biri olan Cüneyt, bu döneme polisiye bir kurguyla yaklaşmış. Kitap bir Cumhurbaşkanına, Turgut Özal’a düzenlenen suikastın öyküsü. Hala tartışılan Özal öldü mü öldürüldü mü soruları ekseninde dönen bu polisiye romanın yazarı iyi bir gazeteci olunca,roman polisiye kurgunun ötesine geçerek belgeler, tanıklıklar ve derin bir araştırmanın içinden geçerek çıkıyor karşımıza.
Topal Devrimci Cinayeti’nde dönemin Cumhurbaşkanı Özal, İslami terörün hedef tahtasında yer alıyor. El Kaide bağlantılı terör örgütü Turgut Özal’ı İslam’ı yozlaştırmakla suçluyor ve ortadan kaldırılmasına çalışıyorlar. Örgüt uzun süre bekledikten sonra harekete geçiyor… ve Özal ölüyor.Ancak hiç kimse bu soruya doğru yanıtı veremiyor; Özal’ın en yakınındakiler, olayın en yakın tanıkları bile: Özal öldü mü, öldürüldü mü? Her şey bir rastlantı mıydı ? diye sormaktan alamıyorlar kendilerini.
Bu sorular üzerinde daha çok düşünmek ve Türkiye’nin bir dönemine projektör tutmak için gazeteci kalemiyle yazılmış başarılı bir roman Topal Devrimci Cinayeti.
Eline sağlık Cüneyt.
“Senaryo yazmak kolaydır, onu dilediğiniz gibi kurgulayabilirsiniz. Ama ya hayat öyle mi? Sizi, iradeniz dışında oradan oraya savurur durur.”
Sarıkız’ı hatırlar mısınız? Peki Selda Tosun Uskan’ı….Türk basının sivri kalemlerinden Uskan, dört yıl boyunca “Sarıkız” kod adıyla Milliyet’te yazdı. Her hafta hayatın içinden seslenen Sarıkız, bu kez yine aynı adla bir kitapla çıkıyor karşımıza.
Yaşamın bize ne zaman ne sunacağı belli olmuyor...Herkes der ya "yazsam roman olur diye.." Hele biraz da renkliyse bu hayat, roman olmasa da keyifli bir özyaşam öyküsü çıkıyor karşımıza...Bu türü okumayı sevenler kaçırmasın…(AB kitapçılık ve dağıtım 0212 512 97 42, www.kelebekyayınevi.com)
Paylaş