Çiçek doğru bir saptamada bulundu. Türk halkı adalet falan aramıyor. Sadece kendini haklı çıkaracak adalet peşinde koşuyor. Gerisi umurunda değil.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek hepimizin bildiği ancak ortalarda fazla seslendiremediğimiz bir gerçeği basınla paylaştı.
Türk halkının adalete inanıyormuş, adalet istiyormuş gibi göründüğünü ancak aslında adalet filan istemediğini söyleyen Çiçek, “böyle olmasa kestirmelerden gidip başka yollar aramaz” dedi.
Çok doğru.
Bizler adalet isteriz. Adaleti severiz. Ancak, “adaletin şefkatli kucağına teslim olun” gibi, dışı cilalı, içi yalan dolu sloganlarla büyüdüğümüz, adaletin herkese göre farklı çıktığını gördüğümüz için, yasaların getirdigi adaleti değil, kendi adaletimizi severiz. Üstelik her kesimin kendine özgü bir adalet anlayışı vardır. Askerin başka, bilim adamlarının, gazetecilerin, dincilerin adalete bakışları birbirinden farklıdır ve her biri kendi adaletinin gerçekleşmesini ister.
Biz hep haklıyızdır. Daima doğru yaparız. Yasalar, yargıçlar ise haksızdır.
Cemil Çiçek çırpınıp duruyor. Gerçekleri anlatıyor. Bakalım, toplumdaki adalet duygusu ile çarpıklıkları düzeltebilecek mi?
* * *
AKY’Yİ YİNE RAHAT SIKTI
İnsan inanamıyor.
AKP neden en olmadık zamanlarda başına dert açmaktan hoşlanır?
Üstelik yeni de değil. Daha önceki örnekler de var.
En olmadık, en gereksiz bir aşamada en zor sorunları ortaya atmakta ve büyük tartışmalar başlatmakta ustalar
YÖK, Türban, İmam Hatipler ile ilgili tartışmalar da aynı değil miydi? Ortada fol-yumurta yokken, bu konuları açmış ve sonunda altından kalkamayacaklarını anlayınca da geri adım atmışlardı. Üstelik tam o dönemlerde Kıbrıs çözümü ve reform paketleriyle ilgili fırtınalar esiyordu. Hükümet böylesine önemli, hayati konularla boğazlaşırken başına yeni sorunlar çıkarmıştı.
İşte şimdi de, ortaya ZİNA tartışmasını attılar. Neden çıktı? Nasıl çıktı? Kimden kaynaklandı? Bir türlü anlaşılamadı. Sanki birkaç ay beklenemez miydi? Tam, Avrupa Birliği ile ilgili olarak hayati önemdeki bir rapor yayınlanmak üzeriydi ki, ZİNA sorunu kavgası başladı. Bunun AKP’ye ne kazandıracağı da hiç belli değil.
AKP’yi yönetenler ya “zamanlamanın ne anlama geldiği” bilmiyorlar veya biz hiçbir şey anlamıyoruz...
FAHRENHEIT 9/11’İ BEĞENDİM, ANCAK…
Moore’un aylardır sözü edilen FAHRENHEIT 9/11 filminidi CNN TÜRK’ün galasında seyrettim. Bazı bölümlerini çok beğendim, bazı bölümlerini hiç beğenmedim.
BEĞENDİKLERİM
• Nefis bir görüntü seçimi, nefis bir montaj tekniği… • Son derece hoş bir espri yaklaşımı… • Müziğin çok iyi kullanılmış olması… • Savaş öncesinde ve sonrasında verilen demeçlerdeki çarpıklığı anlatması… • Zamanlaması…
BEĞENMEDİKLERİM:
• Anlatım dili çok karışık… • Gereğinden fazla uzun… • Kompyo teorilerine ağırlık verilmiş, buna karşılık teoriler inandırıcı biçimde verilmemiş. • Tam bir Bush muhalefeti gibi davranmış…
Özetle, 9/11 bir belgesel değil. Çok hoş bir TV programı.
8’LİK DEPREMDE 10 YARALI (!)
hafta başında Japonya yine sallandı. 7 ile 8 şiddetindeki depremi televizyonlardan izledik. Ekranlardaki sarsıntı öylesine netti ki, korkmamak elden gelmiyordu. Merakla bekledim, acaba kaç kişi hayatını kaybetmişti. Spiker ne dese beğenersiniz? Sadece 10 yaralı...
uygurlığın ne demek olduğu işte bu tip olaylar sırasında anlaşılıyor. Türkiye’de 7-8 şiddetindeki depremlerde binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği düşünülürse, insan yaşamına verdiğimiz önem de artaya çıkıverir.
Deprem bizim de sorunumuz. Buna rağmen doğru dürüst hiçbir önlem almıyoruz. Yetkililerimiz, bilim adamlarımız uyarıyor, önlemleri anlatıyor, ancak hiçbirimiz ciddiye almıyoruz.
Genel yaklaşımımız, “bana değil, başkalarına olur” şeklindedir. Hala “Kader bu... Ne yazılmışsa o çıkar” kafasındayız.
Sorarım, hangimizin evinde, deprem halinde kullanacağımız çanta var? Çantanın içinde bir şişe su, bir düdük, bir fener, bisküvi gibi kuru basit yiyecekler konmuş bizi bekliyor?
Felaket geldikten sonra ise, kendimizi hiç suçlamayız. Suçu sadece devlete, resmi yetkililere yükleriz.
Anlayacağınız, garip bir milletiz vesselam...
VERHEUGEN’İN SON GEZİSİ
Günter Verheugen, AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri olarak, Türkiye’ye son ziyaretini yaptı. Verheugen yaklaşık 5 yıldan beri Türkiye’nin gündemini etkileyen bir isim. Doğrusunu söylemek gerekirse, belki ilk başlarda aleyhtar bir tutumdaymış gibi bir izlenim edinildiyse dahi, Verheugen son yıllarda, Türkiye projesinin en önemli destekçisi oldu. Eğer bugün bir noktaya gelindiyse, onun etkin müdaheleleri önemli rol oynadı.
Verheugen, Kasım’da göreve başlayacak yeni Komisyon’da farklı bir alana kayacak, ancak göze yine de Türkiye’nin üstünde.
Dört günlük bu ziyaretinin bir bilançosunu yaparsak şöyle özetleyebiliriz:
“Türkiye’ye bir tarih verilecektir. Zira artık bir erteleme söz konusu olamaz. Asıl güç dönem de bundan sonra başlayacak”.
TÜRKİYE RAPORUNU MUTLAKA OKUYUN
Avrupa Birliğinin 17 Aralık’ta alacağı karar konusunda en etkin müdahele bir Sivil Toplum Örgütünden geldi.
Hakan Altınay’ın direktörlüğünü yaptığı Açık Toplum Enstitüsü, British Council ve Can Pakel’in (TESEV) de katkısıyla müthiş bir rapor gerçekleşti.
Şu isimlere bakın :
Martti Ahtisaari- Finlandiya eski cumhurbaşkanı Kurt Biedenkopt – Almanya Saxony Eski Başbakanı Emma Bonino – Avrupa Komisyonu eski komiseri- Avrupa Parlamentosu üyesi Hans van den Broek – Hollanda eski dışişleri bakanı- Avrupa Komisyonu eski komiseri Bronislaw Geremek – Polonya eski dışişleri bakanı- Avrupa Parlamentosu üyesi Anthony Giddens- Londra Ekonomi ve Siyaset Bilimleri Üniversitesi eski direktörü Marcelino Oreja Aguirre- İspanya eski dışişleri bakanı- Avrupa Konseyi eski genel sekreteri- Avrupa Komisyonu eski komiseri Michel Rocard- Fransa eski başbakanı- Avrupa Parlamentosu üyesi Albert Rohan- Avusturya dışişleri bakanlığı eski genel sekreteri
Bu imzalar, rapor kadar önemli. Zira her biri son derece saygın ve kimseye lütufta bulunmaya, çıkar karşılığı tek kelime etmeyecek kişilere ait. Ayrıca, bir de raporun içeriği var. Ben şimdiye kadar Türkiye hakkında böylesine derli toplu, nefis bir dilde kaleme alınmış ve AB ülkelerinde Türkiye aleyhtarı görüşleri çürüten başka bir rapor ile karşılaşmadım. Hele bazı bölümleri varki, işin içinde İngiliz parmağı olduğu hemen anlaşılıyor.
Adı geçen bu Sivil Toplum Örgütlerine ne kadar teşekkür edilse yeridir.
Eğer AB konusuyla ilgili iseniz veya dışarıya bir makale yazmak, yabancı dostlarınızla tartışmak istiyorsanız, mutlaka bu raporu bulun. (www.independentcommissiononturkey.org. 0212 287 99 86 Açık Toıplum Enstitüsü)
Üniversiteler için de, vazgeçilmez bir kaynak oluşturuyor.
İÇERİDEN DIŞARIDAN KIYIDAN KONUŞMALAR...
“Aslında insan kalbini sarmamalı, hükmü bir gün süren gazete kağıtlarına” diye başlıyor Ece yeni kitaplarını anlatmaya. Sonra da ekliyor “Dönen rotatife kaptırmamalı insan ince sözü, kırılgan cümleyi. Ama ben yaptım; İçimin en kuyusundan geçenleri bazen, gazetelere yazdım.”
Eline, yüreğine sağlık Ece. İyi ki yazdın. Biz de seninle okudukça içerde, dışarda gezindik durduk. Coşturdun, hatırlattın bize unutulanları, bir de senin gözünden baktık artık görmediklerimize satırların arasında gezindikçe... “Bu yazılar yazıldıkları andan itibaren artık bana ait değiller. Okuduğunuz anda size ait oldular” diyor Ece. Siz de okuyun, içerden dışardan, kıyıdan konuşmalara kulak misafiri olun... (Everest yayınları 0212 513 34 20-21)
BÖYLE SPOR EĞİTİMİ OLUR MU?
Biri büyük ümid vaadeden bir atletimiz. İlerlemesi için Uluslararası deneyimi olan antrenörlerle çalışması gerekirken, bu işi kocasına yaptırıyor. Sonra da, tamamen cehaletten kaynaklanan bir tutumla doping tuzağına düşüyorlar.
Diğeri, öğrencilerini dövdüğü iddia edilen halter antrenörü. İşin daha komiği, aynı hocayı bir başka öğrencisi bakın nasıl savunuyor: “Evet hocam beni dövdü. Çünkü Olimpiyatlara gitmeyecektim. Dövüp, zorla gönderdi. İyi ki de dövmüş. Gidip şampişon oldum.(!)”
Ne kadar ilkel, ne kadar komik bir durum. Eğer bir ülkenin spora bakışı bu ise, ne yaparsak yapalım bir yere varamayız.
Az gelişmişliğin en tipik örneklerini sergiliyoruz.
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)