Paylaş
Sayın yetkililer…
Şu uçak olayını öylesine karıştırdınız, öylesine bir Arap saçına döndürdünüz ki, kamuoyu bile kuşku duymaya başladı.
Yeterince bilgi sahibi olmadan her kafadan bir ses çıktı.
Hergün veriler değişti.
Füzenin mi yoksa uçaksavarın mı vurduğu, ardından nereye düştüğü tartışıldı, sonra giderek yoğunlaşan esrarengiz bir havaya bürünüldü. Wahington, birşeyler bildiğini ancak açıklamayacağını belirtip, havayı daha da bulandırdı.
Şimdi herkesin kafasında soru işaretleri var. O kadar ki, çoğu kimse uçağın Suriye tarafından değil, teknik bir hatadan kendi kendine düştüğüne inanmaya başladı.
Bu durumdan sorumlu sizlersiniz. Konuşma merakından, koordinasyonsuzluktan dolayı hepimizi yanılttınız.
Yoksa bizlerden bir şey mi saklıyorsunuz?
KAÇIN İSTANBULDAN…
Karayolları Genel Müdürü Cahit Turan beye verdiğim sözü bozup, günü birliğine geri dönünce İstanbul’ da canıma okundu. Yukarda gördüğünüz resmi Cemre çekti. Yer Kabataş ve karşıya geçebilmek için deniz taksiyi bekliyorum. Ana-baba günü. Küçücük bir sahil şeridine, özel yatlardan tutun, motorlara kadar, herkes girmeye çalşıyor. Deniz taksinin operasyon sorumlusu Faik bey sayesinde ben de kendimi karşı tarafa atabildim. Allah’tan çok dakik ve etkili çalışıyorlar. Boş durmamak için de ertesi günkü yazımı yazıyorum. İstanbul’ da kalan dostlara Allah kolaylık versin!!!
GALATA’DA MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜ
Geçtiğimiz hafta sonu Galata Meydanı’nda oturmanın “Yasaklanmasını” eleştiren bir yazı yazmıştım. Toplumun azımsanamayacak bir kısmının kendini “Ötelenmiş ve baskı altında hissettiğinden” bahsetmiştim. Yazıma ilk itiraz uzun zamandır Galata’ da oturan 32. Gün’ün Genel Yayın Yönetmeni Utku Başar’dan geldi. Gelin bir de madalyonun öbür tarafına bakalım. Utku özetlemiş:
“Yapılan kabul edilemez ama artık “Mahalleli” nin canına tak etmişti. Her sabah apartman girişlerinden ve boşluklarından içki şişesi ve kullanılmış prezervatif temizlemekten gına gelmişti. Uykusuzluk cabası. Sabah 4’e, 5’e kadar darbuka sesi mi, trompet sesi mi istersin? Çıkan kavgalarda birinin ölmemesi mucize, çünkü herkes sarhoş. Sokaklar ÇİŞ SELİ, kapı önleri GÖL. Yani aslında kimse “Sakin sakin etrafı rahatsız etmeden oturup” içkisini yudumlamıyor. Bırakın mahalleliyi, özellikle ucuz olduğu için genelde o bölgedeki hostellerde kalan genç turistleri de taciz ediyorlar. Zira bütün bu Galata Meydanı’nda toplaşma hali; “Meydanda oturan” turist kız çocuklarıyla bizim delikanlıların “Sosyalleşme” çabasından çıktı. Bir ara meydanda turist kız başına 10 Türk delikanlısı düşüyordu. Kimse “Sokaklar hepimizin”, “İçki yasağına hayır” diye işe kılıf uydurmasın. 2 yılda buralara gelindi. Polis ve Belediye özellikle masa yasakları ve Asmalı Mescit tartışmalarında elini güçlendirmek, kendini haklı göstermek için geçtiğimiz yıldan beri bu “Rezalete” göz yumdu. Ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar. Meydan kapatıldı ama şimdi aynı durum yan taraftaki merdivenlerde ve ara sokaklarda DEVAM EDİYOR. “Mahalleli” daha da rahatsız. İş çözüme ulaşmadığı gibi iyice yaşam alanlarına kaydı.” İşte size madalyonun öbür yüzü. Kararı artık siz verin. Ancak, geçen haftasonu da dediğim gibi, bu iş yasaklamakla olmaz. Herkesi mutlu edecek bir çözüm nasıl olur, Belediye buna bakmalı.
Ne “Mahalleli” üzülmeli, ne de Galata küstürülmeli.
ÇOCUĞUNUZU BU SERGİYE MUTLAKA GÖTÜRÜN!
Türkiye’nin ilk interaktif sanat sergisi geçenlerde Tophane-i Amire binasında açıldı.
Adı The Great Masters. Rönesans’ın üç büyük ustası Leonardo, Raphael ve Michelangelo’nun eserleri sergileniyor. Ben çok beğendim. Hem daha önce böyle yenilikçi bir sergi burada olmadığından dolayı hem de kolay anlaşılır olduğu için.
Girişte kulaklığınızı alıyorsunuz, gördüğünüz her eser ile ilgili bilgileri dolaşırken dinleyebiliyorsunuz. İnteraktif ekranlar ile merak ettiğiniz her şey hemen önünüzde. Rönesans bilim ve sanatta nasıl izler bırakmış anlamak ne kadar kolaylaştırılmış, inanamazsınız. Çocuklarınızı muhakkak bu sergiye götürmelisiniz. İnanın bana bu sergi ufkunu açar, hayal dünyasını genişletir.
Projeyi Türkiye’ye getiren Arter Tasarım ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne teşekkürler ve bravo. Sergiyi ay sonuna kadar ziyaret edebilirsiniz.
http://www.thegreatmasters-ist.com/Default.aspx
KONGRE MERKEZİNDE OPERA FESTİVALİ!
3. Uluslararası İstanbul Opera Festivali başladı. Ayın 19’una kadar da devam edecek.
Festival’in açılışını Ankara Devlet Opera ve Balesi, Mozart’ın Don Giovani operası ile yaptı.
Peki nerede? Haliç Kongre Merkezi’nde.
Diğer oyunlar nerede? Kadıköy Süreyya Operası, Bahçeşehir Kültür ve Sanat Merkezi, Topkapı Sarayı ve Aya İrini’ de…
Bırakın ayrı bir binayı, İstanbul’da Süreyya dışında sadece bu iş için yapılmış bir mekan yok.
İstanbul gibi bir “Megapolün”, Avrupa 2010 Kültür Başkenti olmuş bir “Dünya kentinin” sadece bu iş için yapılmış geniş kapasiteli bir opera binası neden olmasın?
Gözümün önüne Londra’daki Royal Opera House geliyor, Sydney’in simgesi haline gelmiş o ünlü opera binası geliyor; Gaston Leroux’ un meşhur kitabı “Operadaki hayalet” e ilham veren o muhteşem Paris Opera Binası geliyor.
Çok kıskanıyorum.
Bizim neyimiz eksik?
Neden büyük ve İstanbul’un simgelerinden biri olacak bir opera binası inşa etmiyoruz?
Hem Boğaz’a ya da Çamlıca’ ya yapmamıza da gerek yok. Bence İstanbul’un ve Türkiye’nin büyük camiden öte bir opera binasına ihtiyacı var. Siz ne dersiniz bilmem.
(www.istanbuloperafestival.gov.tr/program.html)
BİRA DEĞİL, MÜZİK FESTİVALİ
Son birkaç gündür “Efes One Love” festivalinin iptal edilmesi yönünde bazı girişimler var. Yeşilay Başkanı Muharrem Balcı, “Gençlerimizi bu festivallerde biraya alıştırıyorlar” diyerek İstanbul Valiliği’nden festivalin iptal edilmesini istemiş.
Hanımlar Beyler, bu bir müzik festivali. Bira festivali değil. İsteyen müzik dinler, isteyen içer, istemeyen içmez. Ayrıca yaş sınırı var. Efes’in, sanat ve spora verdiği destek çok değerlidir. Küstürmemek gerekir.
DOĞANIN KUCAĞINA BENZİN İSTASYONU
Bodrum’un incisi Akyarlar Karaincir Mevkii…Doğanın cömertce sunduğu bir cennet kıyısı.
Eski bir balıkçı köyü olan Karaincir koyu büyükşehir karmaşasının uzağında bir huzur noktası.
Koyun çoğunluğu yazlıkçı olan sakinleri son günlerde çok rahatsızlar. Sebebi de yaşam alanlarının arasına yapılacak benzin istasyonu. Üstelik henüz Karaincir' e giden doğru düzgün bir yol bile yokken oraya benzin istasyonu yapılması yöre sakinlerini çok kızdırıyor.
Benzin istasyonu sahibi ise "Ben iznimi aldım, ticaret yapıyorum" diyor. Tamam yapılan ticaret ama o ticaret izini nasıl alındı, kim verdi? Bölge geçtiğimiz seneye kadar turizm imarlıydı ve ağaçlarla doluydu, bugün ise ticaret imarlı ve o ağaçlar kesilmiş durumda. İşin en acı tarafı benzinliğin yapılacağı arazinin hemen yanında Karaincir koyuna akan bir derenin olması.
Bu güzel koyun sakinleri şimdi belediyeden bu benzin istasyonuna verilen iznin iptal edilmesini bekliyorlar…
Paylaş