Paylaş
A&G şirketinin, Kanal D Ana Haber ve 32.GÜN programı için gerçekleştirdiği son anket (dün bu köşede yayınlamıştık) şimdiye kadar bilinen, ancak yeterince üzerinde tartışılmayan iki noktaya dikkatleri çekti.
Bunlardan biri, “Nasıl oluyor da, başını kapatanların, namaz kılan ve oruç tutanların artmadığını söylüyorsunuz, oysa bizler sokakta çok daha fazla başı örtülü insan görüyoruz. Ya biz yanlış bir şey görüyoruz veya siz yanlış bilgi veriyorsunuz” sorusu.
Ben de bunu, araştırmanın sahibi, Adil Gür’e sordum. Şu yanıtı verdi: “...Eskiden de varlardı, ancak görünmezlerdi. Üstlerinde bir baskı, bir çekimserlik oluşmuştu. Son yıllarda, özellikle AKP’nin iktidarıyla birlikte, hem cesaretleri arttı, hem de daha zenginleştiler. Bunun sonucunda da, daha fazla sokağa çıkar oldular. Tesettür otellerine, havuzlarına gider oldular. Sayıları artmadı. Görünür oldular.”
Diğer bir nokta da, örtünme ve dindarlığın her yerden çok Güneydoğu’daki Kürt kökenli vatandaşlarda yaygın olması.Bu veri de, son seçimde AKP’ye giden oyların gerekçesini ortaya çıkarıyor. Hem hizmet, hem de dindarlık bir araya gelince AKP’ye oy patlaması yaratmış.
Adil Gür, son derece cesur bir araştırmayı gerçekleştirdi. Kimileri tarafından suçlandı, küçümsendi ancak damgasını vurdu.
Gerçekleri görelim, ona göre karar verelim. Gür, bu ülkeye katkıda bulunmuş oldu.
BİR MUHALEFET HAREKETİ...
“Biz kaç kişiyiz” hareketi 12 Eylül’de Tuncay Özkan’ın çağrısıyla başladı. İlk defa bir TV kanalı toplumsal hareket kampanyası başlatıyordu. Tamamen sivil bir platform. İlk aşamada 1 milyon kişiyi hedefleyen hareket, AKP’nin hazırladığı yeni Anayasa’ya karşı çıkmayı hedefliyor. AKP’nin politikalarına karşı kitleleri harekete geçirmeyi amaçlıyor.
“Biz kaç kişiyiz” toplumsal muhalefet hareketi, kısa sürede 240 bin kişiye ulaştı. “Ben de varım” demek istiyorsanız, üç şekilde katılabilirsiniz.
Hareket, sivil toplum örgütlerini bir araya getirip, ortak tavır oluşturmayı bir oranda gerçekleştirdi. Sivil toplum örgütleriyle Ankara, İstanbul, İzmir, Trabzon, Antalya, Kayseri, Erzurum, Adana, Diyarbakır’da bölge toplantıları planlıyor.
MAHMUT DİKERDEM’İ ANIYORUZ...
3 Ekim Çarşamba günü, Mahmut Dikerdem’i kaybedişimizin 14. yılında yine anacağız.
14 yıldır her 3 Ekim günü, dayımMahmut Dikerdem’i hangi gazetede yazıyorsam, orada mutlaka anarım.
Bunun, Dikerdem’in benim çok sevdiğim bir akrabam olması veya beni okutan bir insana olan saygımı tekrarlamamla ilgisi olduğu kadar, Mahmut Dikerdem’in kişiliği ve dünyaya bakışıyla da büyük ilgisi var.
Dışişleri Bakanlığı’nın en parlak diplomatı, en genç Büyükelçisi, Kıbrıs politikasının en önemli mimarlarından biriydi. Daha da önemlisi, böyle bir konumda bulunmasına rağmen, o dönemin aşırı muhafazakar Dışişleri’nin tek sosyalist -kendine göre komünist- diplomatı olarak fikirlerinden ödün vermemesiydi.
Mahmut Dikerdem’lerin fikir namusu ilkesini ne kadar yaşatabilirsek, genç kuşaklara o kadar fazla örnek yaratmış oluruz.
MGK’YA DOĞRU BİR ATAMA...
MGK Genel Sekreterliği’ne, Atina Büyükelçimiz Tahsin Burcuoğlu atandı.
Burcuoğlu, dokuz ay önce aynı göreve atanmış ancak Sezer tarafından veto edilmişti. Bu vetonun gerekçesini hiçbir zaman öğrenemedik.
Burcuoğlu’nu tanıdığımdan dolayı, veto kararı beni özellikle şaşırtmıştı.
Atina’daki görev süresinde olsun, daha önceki görevlerinde olsun, Burcuoğlu son derece etkili, milliyetçi, hatta Sezer’in hoşuna gitmesi gereken ulusalcı yaklaşımıyla, Dışişleri’nin kalburüstü diplomatlarından biriydi.
Dışişleri kadrolarının farklı olması, aşırı dindarlık veya laikliği reddeden bir tutum benimsemeleri düşünülemez. Belki aralarında bir ikisi böyle çıkabilir, ancak genelde diplomatlarımız, olmaları gerektiği gibidirler.
Tahsin Burcuoğlu, doğru bir atama oldu.
KAYSERİ’DEN ÖĞRENECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR...
Kayseri’ye ilk defa bu yıl gittim.
Gül’ün bir kampanyasını izlemek istemiştim.
Hayretler içinde kaldım.
İstanbul’dan geliyordum ve gördüklerime inanamamıştım.
Düşünebiliyor musunuz, öyle bir kent ki şehrin caddelerinde bir tek işportacı,sokaklarında bir tek çöp görmeniz mümkün değil. Üstüne üstlük Anadolu’nun ekonomik çekim merkezlerinden biri olmasına, yoğun göç almasına rağmen bu şehirde gecekondulaşmadan eser yok! Otobüs terminalinin önünden geçerken insan şaşırıyor. Zira uzay üssünü andırıyor..
İstanbul’u düşündüğümde Kayseri’nin bence trafik problemi yok. Ama “her şey hayalle başlar” sloganını kullanan Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki
Öte yandan Anadolu’nun Wembley’i denebilecek 30 bin kişilik Atatürk Spor Kompleksi ve 7 bin 200 kişilik Kadir Has Kongre ve Spor Kompleksi’nin inşaatı tüm hızıyla devam ediyor. Ve belediyenin üst düzey yöneticilerinden Yusuf Eken’in söylediğine göre bu olağanüstü kompleksler için belediyenin kasasından 5 kuruş çıkmamış..
Kayseri’yi gezerken gerçek anlamda yapılan bir belediyeciliğin şehir insanının hayatını nasıl değiştirdiğine tanıklık ettim. Kayserililer’in 2004 seçimlerinde Mehmet Özhaseki’yi yüzde 70 gibi rekor bir oy oranıyla neden yeniden başkan seçtiğini anlıyorum. Ama bence işin sırrı Kayserili’nin kıvrak zekasında. Hangi siyasi görüşten, ideolojiden olursa olsun Kayseri’ye yararlı olduğunu düşündüğü şeyin etrafında yek vücut olmasında, Kayserili kimliği altında dayanışmasında yatıyor.
Türkiye’nin Kayseri ve Kayserililerden öğreneceği çok şey var!
ORHAN PAMUK’U KAÇIRMAYI BAŞARDIK
Hafta içinde gazetelerde bir haber vardı ki, içimi sızlattı. Orhan Pamuk, New York’ta kendine bir daire almış...
Demek ki, sonunda Orhan Pamuk’upes ettirmeyi başardık. Görüp görebileceğimiz tem nobel ödüllü yazarımızı içimizde tutamadık.
“Canım ne olacak, New York’ta herkes daire satın alabilir” diyebilirsiniz. Doğrudur, herkes New York’ta daire sahibi olabilir ve yaşadıkları kente gelip dönebilir. Hele Pamuk gibi, nobel ödüllü bir yazar iseniz, kitaplarınızın daha fazlasatılabilmesi için New York’ta yaşamayı tercih edebilirsiniz. Ancak ne yazık ki, Orhan Pamuk kitap satışı için New York’ta değil.
Onubiz kaçırdık.
Nobel ödüllü yazarımızı ölümle tehdit ettik. Yerden yere vurduk. Hayatını zehir ettik. Sonunda Pamuk, canını kurtarmak için, hiç değilse bir süre başka bir yere gitmek zorunda kaldı.Belki de arada bir gizlice geliphasret gideriyordur.
Orhan Pamuk bu muameleye layık değildi.
Yaptığımız ayıptır, yazıktır...
Paylaş