Asker istese Apo’yu dün asardı...

Bazı politikacılarımız hem kendilerini, hem toplumu yanıltıyorlar. Öcalan’ın başı üstüne oy pazarlığı yapıyorlar. Oysa boş konuşuyorlar. 2000 yılında aynı tartışmalar yaşanmıştı. O günlerde asker istese Apo’yu astırırdı, ancak ülkenin uzun vadeli çıkarlarını, barış ortamını tercih etti. Kalbine taş bastı, iç ve dış nedenlerle idamdan vazgeçti. Şimdi ne değişti de, neyi tartışıyoruz?

Dış görünüşe bakarsanız, Türkiye idam cezasının kayıtsız şartsız kaldırılıp kaldırılmamasını tartışıyor. İşin perde arkasına bakarsanız, idan tartışmasının arkasında, Öcalan’ın üstünden oy pazarlığı yatıyor.

Aslında bütün partiler, ölüm cezasının kaldırılması konusunda hem fikirler. Ancak işi Öcalan’ın durumu bozuyor.

İdam cezası koşulsuz ve tümüyle kaldırıldığı taktirde, Öcalan’da asılmaktan kurtulacak. Bugünkü haliyle bırakılırsa, idal edilme riski sürecek.

İşte bazı partileri bu olasılık heyecanlandırıyor.

“Önce Öcalan’ı asalım, idam cezasını sonra kaldırırız” derken, PKK konusunda duyarlı vatandaşların oylarına göz kırpıyorlar. Öcalan’ın başı üstünden Milliyetçilik yarışı, daha doğrusu oy ticareti yapıyorlar.

Aslında, Öcalan’ı idam etme fırsatının 2000 yılında kaçırıldığını ve bundan sonra asılmasının pratikteki imkansızlığını bilmelerine rağmen, idam edebiyatını bırakmıyorlar.

Olmayan bir konuyu tartışıyorlar. Bu ucuz siyaset yüzünden de, Türkiye’nin AB’den tam üyelik müzakereleri için tarih almasını tehlikeye düşürüyorlar.

BU FİLMİ 2000 YILINDA GÖRMÜŞTÜK…

Size iki yıl önce yaşadıklarımızı hatırlatmak istiyorum.

Öcalan yakalanmış ve idam cezasına çarptırılmıştı.

PKK’nın açtığı yaralalar daha çok tazeydi. Kamuoyunun gözünde Öcalan, binlerce insanın katiliydi ve mutlaka idam edilmeliydi.

Bütün bu baskıya rağmen PKK teröründen en çok etkilenmiş, en çok şehit vermiş ve en büyük mücadeleyi vermiş olan Türk Silahlı Kuvvetleri, infazın durdurulmasında kilit rol oynadı. Sessiz kalarak, tutumunu ortaya koydu. Genelkurmay istese, bir göz kırpmasıyla Öcalan’ın infazını gerçekleştirebilirdi.

MİT, açıkça idama karşı tutum aldı ve bunu da saklamadı.

PKK konusunda yıllarca bayrak açmış, partisinin stratejilerini buna dayandırmış olan MHP’de direnmedi. Bahçeli, teşkilatından gelen tüm baskılara göğüs gerdi. İstese, MHP Türkiye’yi ayaklandırır ve Öcalan’ı astırırdı.

15 yıl süreyle bir iç savaş yaşanmış, bugünkü ekonomik krizin temelinde yatan, 75 milyar dolar baruta harcanmış, 35 bin insanımız kaybedilmişti. Toplum artık barış istiyordu. Oysa Öcalan’ın infazı, hem ülke içinde, hem de Avrupa’da yeniden patlamaları tahrik edebilirdi.

Askeri, Devletin diğer Güvenlik güçleri, partilerin önemli bölümü, medya’nın en radikal kalemleri dahi ortak bir görüşte birleştiler ve Öcalan’ın infazı donduruldu…

Herkes sağ duyulu davrandı. Kamuoyunun haklı tepkisine rağmen, ucuz siyaset yerine, ülke’nin huzuru ve uzun vadeli çıkarları ön plana alındı.

Doğrusu yapıldı.

Siyasetçiler, oy kaygısıyla buna “erteleme” adı taktılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını bekleme gerekçe olarak gösterildi.

Aradan iki yıl geçti ve Öcalan’ın infazı yeniden gündeme geldi. Bu defaki tartışmanın temelinde, AB’den biran önce tarih alınması zorunluğu yatıyor.

Bazı siyasetçilerimiz “olmayan” veya gerçekleştirilmesi daha da imkansızlaşmış bir konuyu gündemde tutmaya çalışıyorlar.

Şimdi insana sormazlar mı?

İki yılda ne değişti de, Öcalan’ın idamı yeniden gündeme geliyor? İki yıl önceki gerçekler bugün hala geçerli mi, yoksa ortam farklılaştı mı?

İÇ BARIŞ TEHLİKEYE GİRER Mİ?

Bugün Güneydoğu’da göreceli bir barış havası vardır. Güvenlik kuvvetleri kontrollerini yaygınlaştırmıştır.

Ülke derin bir nefes almıştır.

Öcalan’ın asılması bu barışı bitirecektir.

Güneydoğu’nun ayaklanacağını, yüzbinlerin sokaklara döküleceğini, özellikle Kürt kökenli vatandaşlarımızın yoğun şekilde göç ettikleri kentlerde büyük gösteriler yapacaklarını ve bu sürecin kolay kolay bitmeyeceğini tahmin etmek için herhalde derin istihbarat bilgilerine sahip olmak gerekmemektedir.

PKK’nın radikalleri , uzun süredir bekledikleri bu fırsatı kullanıp, sonuç alamayacaklarını bilmelerine rağmen, savaşı yeniden başlatacaklardır. Politika yapmak yerine, silahı tercih edeceklerdir.

Bu olasılık hem Ankara, hem de bölgedeki bazı çevre ve kişileri de çok memnun edecektir. Savaş ile birlikte, kesilen ödenekler, büyük gelirler geri gelecek, eski düzen yeniden kurulacaktır.

Ancak olan, Türkiye’ye olacaktır.

Savaş, ekonomiyi yine çökertecek, toplumdaki huzuru yok edecek, kör topal yürütmeye çalıştığımız demokrasimiz yine sınıfta kalacak, Kopenhag kriterlerine uyum çalışmalarımız suya düşecektir.

Türkiye eskisi gibi korku, kuşku ve yalanın, gizli cinayetlerin kol gezdiği karanlıklar ülkesi olacaktır.

DIŞ DÜNYA AYAKLANIR

Bugünkü uluslararası konjoktürde, Türkiye’nin Öcalan’ı asmasını imkansızlaştırmaktadır.

Herşeyin başında Washington’un koşulunu unutmamak gerekmektedir. Clinton yönetimi Öcalan’ın Türkiye’ye verilmesini kararlaştırırken temel iki koşul öne sürmüş ve söz almıştır. Öcalan öldürülmeyecek ve Kürt sorunu çözümlenecektir.

Öcalan’ın Kenya’da FBI ve CIA tarafından tespit edilip, Türkiye’ye getirilmesine kadar geçen süreyi yakından izleyen yetkililer bu gerçeği bilmektedirler.

Bundan dolayı Öcalan’ın asılmasına önce Washington karşı çıkacaktır.

Ardından, Almanya Ankara’nın kapısını çalacaktır. Almanya’da 500 bin Kürt kökenli vatandaşımız yaşamaktadır. Öcalan’ın yakalanması sırasında, Almanya sokaklarının adeta ateşe verilmesini birlikte yaşadık. Berlin, Öcalan’ın asılması halinde hem kendi ülkesinin, hem de Hollanda, İskandinavya, Fransa ve İtalya’nın birbirine gireceğini bildiği için ne yapıp edip Türkiye’yi durdurmak isteyecektir. Tüm AB ülkeleri Türkiye’nin üstüne yürüyeceklerdir.

Hele Avrupa insan Hakları Mahkemesinin artık şekillenmeye başlayan ve Öcalan’ın infazının sözleşmeyi ihlal anlamına geleceği yolundaki kararı da dikkate alınırsa, Türkiye’nin neleri yapabilecği ve neleri yapamayacağı çok daha net şekilde anlaşılır.

Eğer Türkiye’ye göz kırpıp “Öcalan’ı asın” diyen ülke varsa, asıl bunların Türkiye’yi bölme planlarına inanabilirsiniz.

SONUÇ: DEĞER Mİ?

Şimdi kendimize birkaç soru soralım:

- Bugünkü iç ve dış konjoktüre rağmen, Türkiye iki yıl önceki kararından vazgeçip Öcalan’ı hala asabilir mi?
- İçerde ve dışarda nelerle karşılaşacağımız ortadayken, Öcalan’ı idam etmek mi daha akılcı bir yaklaşımdır, yoksa İmralı’daki hapis halinin devamı mı?
- “Önce asalım, sonra kaldıralım” diyen partilerin bunu hala vatan için ve Milliyetçilik adına mı yoksa oy uğruna mı yaptıklarına inanıyoruz?

Eğer Öcalan’ın cezasının infazını bu koşullarda artık imkansız görüyor iseniz, idam cezasını tümüyle kaldırmak ve AB’den tam üyelik müzakereleri için bir tarih almak daha akılcı davranış olmaz mı?

Bana yazın (Hürriyet Medya Towers CNN TÜRK- Güneşli / İstanbul) faks (0212 478 51 17) veya e-mail (mab@cnnturk.com.tr) yollayın. Tartışmaya katılın ve gelin bu sorunu birlikte aşalım…
Yazarın Tüm Yazıları